Gafletin Bu Kadarı...

Yıl 1453. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul surları önünde. Şehir düştü düşecek. Bizans imparatoru son günlerini yaşadığının fakında, ama direniyor. Diğer tarafta kilisede bir tartışma var. Melekler dişi midir, erkek midir diye. İstanbul içten bölününce feth etmekte kolay hale geliyor.

Yine İstanbul. Yıl 1916. Ülke yedi düvel tarafından işgal ediliyor. Her tarafta işgal güçleri akıl almaz zülüm içinde. Memleketin haremi ismeti kan ağlıyor. Sultan Ahmet Camii’nde bir toplantı var. Ulema toplanmış kısa pantolon ile namaz kılınıp kılınmayacağını tartışıyor.
Yıl 2005. Batman’da terör örgütü ve yandaşları ayaklanmış. Tam bir başkaldırı provası. Hainliğin belgesi ön safha çocukları sürmek. Tıpkı Filistin’de olduğu gibi. Taş atılıyor. Manzara kurşuna karşı taş atan çocuklar. İntifa. Yer yine İstanbul. Basınımızın ve medyamızın güzide temsilcileri kendi aralarında tartışmakta. Kadından müftü olur mu, olmaz mı? Aynı zamanda tepkilerden dolayı bir kaç gün ortada görünmemeyi başaran,ama yine d Kürt sorununda ısrar eden bir yürütme organı.

Dikkat edecek olursanız laflar farklıda olsa özde aynı anlamsız tartışma. Memleket elden gidiyor. Yapılması gereken işler alınması gereken tedbirler nedir diye tartışmak yerine seçilen konulara bir bakın. Kadından müftü olur mu? Farz edin ki oldu. İslam’ın hangi yarasına merhem olacak?Hangi problemini çözecek? Üstelik tartışanlara bakınca da hayret ediyorsunuz. Diyanet İşleri Başkanlığı yapmış kişiler ve toplumda âlim kabul edilen zatlar. Nedense misyonerliği tartışmak gündeme gelince suskun ağızlar İslam’ın adını ve ruhunu zedeleyen bu tartışmalarda başrolü alıyorlar.

Hadis-i şerifte “Ahir zamanda ümmetimin helakı âlimlerinin enaniyet duygusundan olacaktır” diyor. Ne doğru bir söz. Âlimin uykusunu bile cahilin namazından üstün tutan bir din için bundan güzel bir açıklama olamaz. Yıllarca önce bir müftü tanımıştım. Bir soruya cevap vermek için düşündüğünü ve “Buna cevap verebilmek için incelemem lazım. Acele bir söz söyleyerek vebal almam” demişti. İnanamamıştım. Şimdi o zatın ne kadar doğru hareket ettiğini daha iyi anlıyorum.

Osmanlı İslam dininin en olgun ve hoşgörü içinde uygulandığı devletlerden biri. Başkası var mı, diyeceksiniz. Tarihte geriye bakmak mümkün olduğundan yok gibi. Öyle olmasına rağmen kadın şeyhülislam yok. Yani onlar bilmiyordu da biz mi daha iyi biliyoruz? Günümüzde aşılamayan onca problem varken hepsi çözüldü de müftülük mü kaldı? Allah gaflet toprağını üzerimizden atmadıkça anlaşılan biz bunları tartışacağız. Düşmanlarımız da yol alacaklar.
Bütün bunlar ılımlı İslam veya Protestan İslam diye kayıtlara giren ve Ortadoğu projesinin parçaları. İslam’ın ruhunu ortadan kaldırmak için çabalar. O nurun tamamlanacağı vaadinden emin olmasanız, bunların başarılı olacağını inanmamanız için bir sebep yok. Opus Dei diye bir grup var. Şimdi nereden çıktı demeyin. Bu olayın arkasında da o var. Opus Dei 1928 yılında kurulan bir grup. Mazisi çok yeni. Kuran bir rahip, ama üyelerinin dinle ilgisi yok. İş adamları, yazarlar, gazeteciler. Özellikle de kendini her şeyi iyi bilir kabul eden, ama pek ön plana çıkamamış gazeteciler. Opus Dei özellikle bunlarla ilgileniyor.

Opus Dei dünyada 80 milyona yakın üyesi olduğu zannedilen bir papalık müessesesi. Latince'de 'Tanrı'nın işi' anlamına geliyor, Opus Dei'ciler de ‘Tanrının işçileri...’ Opus Dei 1928 yılında İspanyol papaz Hose Maria Escriva de Balaguer tarafından Madrid'de kuruluyor. Geçtiğimiz yıllarda ‘aziz’ ilan edilen Escriva Madrid’deki bir kiliseye günlerce kapanıyor ve orada ‘inzivada’ iken Tanrı’dan aldığı mesajla ‘Opus Dei’ tarikatını kuruyor. Hıristiyanlıkta ilhamın önemini anlamak için insan eliyle yazılan her İncil’in yazarının bunun bir Tanrı esini olduğunu söylemesi bakımından dikkat çekicidir.

Opus Dei'nin dünya çapında 400 üniversitesi ve 200'e yakın koleji, 700 civarı gazete ve dergisi, 60 radyo ve televizyon kanalı, 40 haber ajansı ve 12 sinema şirketi var. Sizi istedikleri anda dünyanın en iyi gazetecisi, film yönetmeni yapabilirler. Mesela Mel Gibson. İsrail’in ve Mossad’ın muhalefetine rağmen, Hz. İsa’nın ölümü ile ilgili filmi çekti ve göstermeyi başardı. Mel Gibson’un da bir Opus Dei üyesi olduğu tahmin ediliyor.
İş İslâm’ı yıpratmak, özünü zedelemek olunca birbirine düşman kamplar olan Katolikler ile en az İslam kadar nefret ettikleri Evanjelikler’le bir araya gelebiliyorlar. Irak’ın işgalinde Evanjelik Amerika’yı ilk destekleyen ülkenin Katolik ve Opus Dei’nin merkezi olan İspanya’nın olması dikkat çekicidir. O zamanki Başbakan Jose Maria Anzar’ın da hükümette önemli görevlere Opus Dei üyelerini getirdiği de biliniyor.

Şimdi Keçecizâde Fuat Paşa’nın dediği gibi dışardan onlar, içeriden bizimkiler çabalıyor ve hoşgörü ve diyalog adına Protestan İslâm’ın Ortadoğu projesini gerçekleştirmeye çabalıyorlar.
İnanıyorum ki şaşmayan hesap yine galip gelecektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.