Eylül’de


Eylül…
Önce rengini bulmalıyım senin.

Hangi rengi adamalıyım sana bu yıl? Turuncu, eflatun, mürdüm, haki… Hepsi geçti, sen bu yıl tirşesin. Tirşe tonlarında bir eylül... Daha evvel düşlememiş olduğuma yanıyorum. Saat gece yarısını geçmiş, bir de bakıyorum eylüldeyim. İvedi bir irkilme ile gözlerim pencereye bakıyor. “Evet, geldim!” dercesine sararmaya başlayan bir yaprak takılıyor gözlerime ve ardınca ılık bir yel.

Ve her eylül ki gibi tütünlük hüzünler perisi beliriyor. Ve kazanıyorum yine, o kefen beyazı katalizörle olan harbimi. Bu kez vazoda boynunu eğen bir gül değil, hüsnü yusuf. Sanırım pembe ama eylülden korkarcasına rengini gizlemekte.
*
Bitti dedim, geçen gece. Yaz bitti. Nasıl da coşkundu hâlbuki hiç bitmeyecek gibi gülümsemekteydi. Uzundu geceler, yüreğe her bir duygu düşüyordu da, bir hüzün uğramıyordu.
Şimdi, eylül işte. “Al sana hüzün!” nispetinde…
*
Gedâveti dinlemeyi yeğleyince bir sessizlik çöküyor ister istemez. “Eyvah, yine mi?” diyorum. Bir sessiz zaman dilimi çörekleniyor geceme. Mavi adam Attila İlhan henüz teyellenmiş fikir nakışlarımı teyit ediyor “Sisler Bulvarı”ndan değil de “Bence Malumdur” kinayetiyle:

“…
elinde değildir akşam serinliğinde üşürsün
eylül'den itibaren geceler hazindir uzundur
sokaklar yorulur uykuya varıp gelirler
sokakların üstüne bulutlar gelirler
bulutların üstüne yıldızların gözleri gelir
bir yıldız bir yıldızın ardınca gider
yıldızların kayboldukları yer
bence malumdur
…”

*
Tirşesin Eylül, beğendin mi? Beğensen de, beğenmesen de…
*
Ne diyeyim, sarmaşık hüznümü aldım. Güz olasın… Hoş geldin!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.