Dünyayı dolaşan katiller!

Çocuklarımıza bırakacağımız dünyanın yaşanılabilir olması için elimizden gelenin daha fazlasını yapmak zorundayız. Bilinçli tüketim artık bir lüks değil, olmazsa olmaz bir gerekliliğimizdir. Bazı konulardaki bilgilerimizin yetersizliğinden dolayı bazen ne tükettiğimizin farkına varmadan kendimizi ve çocuklarımızı tedavisi olmayan hastalıklara sürüklüyoruz. Günlük hayatta kullandığımız kağıt temizlik ürünleri ve yaz sıcağından bunalıp, serinlemek için derin dondurucularda soğutulan buz gibi içtiğimiz suyun ne gibi zararları olabilir? Hiç araştırdınız mı? Ben sizin için araştırdım.

Kağıt temizlik ürünleri bir anda nasıl da, pamuktan havlularımızın, bezlerimizin yerini aldı. Sorgusuz, sualsiz kabullendik tuvalet kağıtlarını, peçeteleri, havluları. Kağıt endüstrisinin ‘Kullan, at’ diyerek verdiği pasla, kendi kalemize güzel bir ‘gol’ atıyoruz. Kolay, hazır, yıkama derdi yok, temiz görünümlü, alıyorsun bir sefer kullanıp atıyorsun. Oysa farkında olmadan kendimizi, geleceğimizi çöpe atıyoruz.

BİR KAĞIT HAVLU NE KADAR KÖTÜ OLABİLİR?

Açıkça söylemek gerekirse ölümcül olabilir. Kağıt havlularla ilgili problem en başta ‘dioksin’in varlığından kaynaklanıyor. 75 üyeden oluşan kimyasal ailesine ‘dioksin’ adı veriliyor. (Bunlardan biri Vietnam Savaşı’nda ABD tarafından bir silah olarak kullanılmıştı.)

Yapılan araştırmalara göre, dioksin kanser yapmasının yanında, sinir, bağışıklık ve üreme sistemlerine (sperm sayısında azalma dahil) zarar verebilmekte, doğmamış bebeklerde bozuk oluşumlara, sakatlıklara sebep olabilmekte, endokrin sistemini bozabilmekte ve daha bir çok olumsuz etkiye neden olabilmektedir. Her bir milyon insanda bir ekstra kanser vakasına rastlanmasına neden olduğu belirtilmektedir.

Dioksinler, kağıt sanayinde, klorla ağartma işlemi sırasında oluşuyor ve araştırmalar evlerimizde kullandığımız ürünlerde dioksinin izlerine dikkat çekiyor.

Araştırmacılar zehirli kimyasallar sıralamasında başı çeken dioksinlerin, östrojen gibi ‘doğal steroid’ hormonlarını taklit ederek birçok biyokimyasal reaksiyonu başlattığından söz ediyor. En ufak miktarları bile, akne ve eklem ağrılarına neden olabiliyor. Dahası dioksinler yağda çözünür olduğundan bedenimizdeki yağ hücrelerinde birikme eğilimi gösteriyor. Dioksinlere anne sütünde dahi sıklıkla rastlanıyor. Bebekler yetişkinlere göre 200 kat fazla dioksine maruz kalabiliyor.

Satın aldığımız tuvalet kağıtları, kağıt mendiller, süt veya meyva suyu kartonları, tamponlar, kahve filtreleri, tek kullanımlık çocuk bezleri ve kadın bezleri, peçeteler, kağıt tabakalar, derin dondurucuya konulmuş pet su şişeleri vs. eğer klorlu ağartma işleminden geçiriliyorsa düşük dozlarda dioksin içeriyor demektir.

Bu bileşiklerin en ufak miktarının bile laboratuvar hayvanlarında kansere sebep olduğu belirtiliyor. ABD Çevre Koruma Bürosu dioksinleri ‘olası insan kanserojeni’ sınıfına alıyor.

Kullandığımız bu ürünler çöplüklerde yakıldığında dioksinler, hava yolu, sanayinin kirlettiği su kaynakları, bu su kaynaklarıyla sulanan tarım ürünleri ve su ürünleri yoluyla da bize ulaşabiliyor. Bu arada kağıt hamuru ve kağıt fabrikalarının atık sularının içerdiği tek zehirli madde dioksin değil. Ontario Çevre Bakanlığı’nın 1986 yılında yaptığı araştırmada alüminyum ve çinko dahil dikkat edilmesi gereken 41 madde (benzen, kadmiyum, kurşun, civa PCB’ler, tölüen vs.) tespit edilmiş.

DİOKSİNLERDEN KORUNMA YÖNTEMLERİ

İyi haber; dioksinlerden, ağartılmamış veya klor içermeyen kağıt ürünleri kullanarak kurtulabiliriz.

Kötü haber ise; düşük talepten dolayı bunların piyasada bulunmalarının zor oluşu.

Diğer bir çözüm ise geri dönüşümlü kağıt kullanmak. Geri dönüşümlü kağıtlarda diğer ürünlere göre daha az ağartma yapılıyor. Düşük sıcaklıklarda çalışılıyor olması da geri dönüşümlü kağıtta dioksin oluşumunu azaltıyor.

Avrupa’da birçok kağıt fabrikasında, ağartma işlemlerinde klor yerine ‘oksijen’, ‘peroksit’ ve ‘sodyumhidroksit’ kullanılıyor. Fakat teknoloji değişiminin maliyeti kağıt sanayini bu alternatiflerden uzak tutuyor.

Sadece kağıttan temizlik ürünlerinde mi bulunuyor bu madde? Hayır! Günümüzde birçok fastfood şirketi, kanserojen etkileri olduğunu bildikleri halde halen servislerde plastik bardak kullanımına devam ediyorlar. Gelişmiş ülkelerin aksine ülkemizde plastiklerin yiyeceklerle birlikte kullanılması konusunda kanuni bir boşluk bulunmaktadır. Bu boşluğun sağlığımızı etkilemesine izin verilmemelidir.

Pet şişelerde satılan sulara, plastik bardaklarda servise sunulan sıcak içeceklere, sıcak besin maddelerine ve mikrodalga fırında ısıtılan plastik kaplardaki yiyeceklerin hepsine güneşin ve sıcağın etkisiyle kanserojen “Dioksin” maddesi karışarak, insanların sağlığına etki ediyor.

Dioksin bir kez bedene girdikten sonra dışarı atılamıyor. Yağ dokuda birikiyor ve canlının yaşamı boyunca orada kalıyor. Hiç doğum yapmamış kadınlarda göğüs kanseri görülme sıklığı bu nedenle daha fazladır. Emzirmeyle birlikte kadınlar, farkında olmadan göğüslerinde biriken dioksini bebeklerine aktarıyorlar. Böylece bebekleri daha ilk günden dioksinle tanışıyor. Yaşamı boyunca bedeninde taşımak zorunda kalacakları, bu güne kadar bilinen en kanserojen maddeyle birlikte yaşıyorlar.

TBMM’YE UFACIK BİR GÖNDERME…

Uluslararası çevre yönetiminin en önemli konularından biri olarak görülen Kalıcı Organik Kirleticiler (KOK) sorununun çözülmesi için 22 Mayıs 2001 tarihinde kabul edilmiş olan Stockholm Konvansiyonu, 17 Mayıs 2004’de yürürlüğe girmiştir. 151 ülke tarafından imzalanan ve 114 ülke tarafından onaylanmış bulunan Stockholm Konvansiyonu, Türkiye tarafından da imzalanmış olup henüz TBMM tarafından onaylanmadığı için yürürlüğe girmemiştir.

Stockholm Konvansiyonu, en zararlı 12 Kalıcı Organik Kirletici maddenin üretimini (bu 12 Kalıcı Organik Kirleticiler arasında dioksinde bulunuyor) ve kullanımını yasaklamayı ya da katı bir şekilde denetlemeyi ve atıkların bertarafını düzenlemeyi amaçlamaktadır. Bu, sözleşmeye taraf olan ülkelerin bu maddeleri üretmemesi, kullanmaması ve satmaması; aynı zamanda, mevcut stoklarını da mümkün olan en uygun yöntemlerle ve yeni kalıcı organik kirleticiler yaratmayacak şekilde yok etmeleri anlamına gelmektedir.

ALINABİLECEK HUKUKSAL ÖNLEMLER

1. Türkiye tarafından 23 Mayıs 2001 tarihinde imzalanan Stockholm Konvansiyonu Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından en kısa zamanda onaylanmalı ve yürürlüğe konulmalıdır.

2. Çevre sağlığı alanında karar verici konumda bulunan politikacılar, ilgili bürokratlar ve bilim insanları, Kalıcı Organik Kirleticilerin azaltılması ve toplumun bu maddelerden kaynaklanan zararlı etkilerden korunması için üzerlerine düşen görevi yerine getirmelidirler.

3. Türkiye, Kalıcı Organik Kirleticiler konusunda plan, proje ve programlar üreterek ilgili hukuksal mekanizmaları geliştirmeli, ilgili mevzuat gözden geçirilmeli ve yeniden düzenlenmelidir.

4. Devlet Planlama Teşkilatı tarafından hazırlanan Beş Yıllık Kalkınma Planlarında Kalıcı Organik Kirleticilerin azaltılması hususuna da yer verilmelidir.

5. Kalıcı Organik Kirleticilerin uluslararası ithalat ve ihracatı ile ülkeye giriş ve çıkışları kontrol altına alınmalıdır. Bu amaçla tankerlerin sızdırma olasılığı nedeniyle girişte ve çıkışta tartılması gibi denetim mekanizmaları kurulmalıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.