Dodo Kadar Ölü Olmayalım

Tanrı mı, onu biz öldürdük, insanlık bugün şaşkınlık içinde, onun cenaze töreninde bulunuyoruz. Tanrı artık öldü. Hepimiz Tanrı’nın katilleriyiz.
Nietzsche
Tanrısını öldüren batı, bu o şaşkınlığından ziyade çıldırmış gibi dünyanın güzelliklerine, iyiliklerine ve hakikatine saldırmakta. Uzunca bir zamandan beri bu cinnet haline doğru yol alıyordu ve artık geldiği nokta burası... Oysa Dostoyevski, “Tanrı olmazsa yapılması yasak hiçbir şey de kalmaz” demiş, bu durumun sağlıksız bir gidişat olduğunun altını çizmişti. Ama kendi kiliselerinden ve engizisyonundan kurtulan batı, dünyayı istila etmeye yönelik verdiği karardan dönecek gibi görünmüyor. 
Yeni model hayat, batılılarca modernleşme cilası çekilerek bütün yeryüzüne sıvanmaya devam ediyor. Kendi içinde yaşadığı kokuşmuşluğu çok ustaca kamufle ederek, sınırlardan içeri sokuyor, ülkeleri en ücra köylerine varıncaya kadar, bu akıldan uzak, inançtan nasipsiz, vicdanı yok eden hayatla zehirliyor. Üstelik bunu bilimle, insan haklarıyla ve demokrasi yalanıyla yapıyor. Kadınları evden, çocukları anneden, erkekleri de idareden uzak tutmaya dayalı bu yapı, aileyi çökertmeye, toplumu kaosa, insanları ise yalnızlığa ve çaresizliğe mahkum ediyor.
Kendi içlerinden çıkan şu sese bir kulak verelim, bakın Albert Camus ne diyor: “ Kasıtlı ve kusursuz cinayet çağında yaşıyoruz. Canilerimiz aşk özrüne sığınan o çaresiz çocuklar değil artık. Tam tersine olgunluk çağındalar. Suçsuzluk delilleri de karşı konulmaz türden: Her şeye, hatta katili yargıç yapmaya bile yarayabilen bir felsefe... “ Evet bu söylediklerini, maalesef bütün dünya görüyor, yaşıyor. Sonuçlarını ise bu çağın insanları çekiyor.  Bunun tezahürünü aynı Albert Camus nasıl anlatıyor bir bakalım: Hiçbir şeye inanılmıyorsa, hiçbir şeyin anlamı yoksa, hiçbir şeye ‘evet’ diyemiyorsak, her şeye ihtimal vardır, her şey önemsizdir. Ne evet kalır ne hayır, katil ne haklıdır ne de haksız. Kendini cüzamlıların bakımına adayabileceği gibi, içinde insanlar yakılan ateşleri de tutuşturabilir insan. “ Evet çevremize baktığımızda da görebileceğimiz bu savrulmayı, batının kendi içinde de görebiliriz, yeter ki biraz dikkat kesilelim. Bir bayan aktris dünyanın çeşitli yerlerinde yine batılıların eliyle bombalanan yerleri dolaşıp çoluk çocuğa sefkat gösterip, melekleşiyor, bir futbolcu Filistinli mağdur edilmiş halka milyon dolarlar bağışlayıp kahramanlaşıyor. Ancak bir taraftan da aynı batının medyasında çalışan bir adam, bakanlığında oturan bir kadın dünyayı yakıp yıkmanın devam etmesi gerektiğini yazabiliyor, söyleyebiliyor.
Keşke bir şiir okumuş
Bir kedi sevmiş olsaydınız
Belki bu kadar kirletmezdiniz dünyayı
Turgut Uyar’ın bu dizeleri ne kadar güzel. Oysa batılı inan belki şiir de okuyor, kedide seviyor, köpekte besliyor ama bunu öyle bir kalıpta yapıyor ki içinde kalp yok, inanç yok dolayısıyla samimiyet yok. Olması da mümkün değil. Çünkü tanrısını öldürenler, insanlığı da öldürüyorlar. Oysa bizim bakış açımız bambaşka. İslam düşünürlerinden İbn Hazm bakın bizim dünyaya bakışımızı anlatmaya yetecek sözünde neyi anlatıyor: “Bir şehirde açlıktan bir insan ölürse, o şehrin bütün halkı onun katili gibi değerlendirilir.” Şehirleri yok etmeyi, ülkeleri bombalamayı bırakın, eğer yaşadığımız şehirde belki de yüzünü hiç görmediğimiz bir insan açlıktan ölürse biz ondan sorumlu tutarız kendimiz. Zira bizim Peygamber’imiz: “Komşusu açken tok yatan bizden değildir.” diyor. Çünkü bizim inancımız Dicle kenarında bir koyunu bir kurt kaparsa, bir gün gelip de bunun bize sorulacağını anlatan halifelerden besleniyor. Hastalığından ya da sakatlığından dolayı göç edemeyen leylekleri düşünen, tabak kırar da çalıştığı evin sahibi azarlamasın diye hizmetçilere tahsisat ayıran padişahlardan ilham alıyor. 
Bu batı düşüncesinin esaretinden bir an önce kurtulup kendi öz inanç coğrafyamızdan beslenen bir hayatı yeniden kurmak için sadece durup düşünmemiz ve irade koymamız yetecektir. Çünkü güç bizim kalbimizde dolaşan imamda bu cevher mevcuttur. 
DODO: 1. Metre boyunda, 20 kilo ağırlığında, uçamayan ve koşamayan uysal bir kuş türü. 16 yy’da yaşadıkları Maurutius adasına ayak basan Avrupalı denizcilere meraklı ve sevecen bir şekilde yanaştılar. Bu karşılama töreni kafalarına indirilen sopa darbeleriyle kanlı bir şekilde bitti. 200 yıl içinde nesilleri tükendi. İngilizlerde deyimleşen bir söz var: “DODO KADAR ÖLÜ” diye, eğer bir gün bizim içnde bu sözü söylemelerini istemiyorsak, kararımızı bir an önce verip ayağa kalkmalıyız. Son söz: Kendi Tanrılarını öldürebilirler ama bizim Allah’ımız Baki’dir.
Sevgiyle kalın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.