Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Din, Terör ve Barış

İnsanlık tarihi boyunca gönderilen ilahi dinlerin geliş amacı, dünya ve ahiret mutluluğunu sağlamaktır.  Hz. Âdem’den son Peygamber Hz. Muhammed’e (a.s) kadar gönderilen ilahi dinlerin ortak adı:  “İslam’dır.” Dolayısıyla, otantik açıdan bütün ilahi dinlerin özünde çatışma değil, uzlaşma ve barış vardır. Bütün ilahi dinler, insan hakları, ahlak ve hukukun üstünlüğünü savunmakta, barış içerisinde yaşamanın gereğini vurgulamakta, adaletli bölüşüm ve paylaşmayı teşvik etmektedir. Düşmanlığı, savaşı ve kavgayı asla tasvip etmemektedir. Hangi din mensubu hangi gerekçe ile yaparsa yapsın, teröre bulaşmak dinden bir sapmadır. Özellikle dinimiz İslamiyet, terörün her türlüsüne karşıdır.

Tarihte değişik din mensupları arasında görülen savaşlar, inançlardaki farklılıklardan dolayı değil, askeri, siyasi ve ekonomik çıkarlar uğruna gösterilen çabalardan kaynaklanmaktadır. Bugün Irak ve Afganistan’da olup-bitenler de bunun bir parçasıdır. Temelinde emperyalist ABD ve koalisyon güçlerinin bölgenin enerji kaynaklarını kontrol etmek, güçlenen Asya’ya karşı bir sed oluşturmak pahasına amaçlarına ulaşmak için binlerce Müslüman’ın kanını, canını, namusunu, malını ve bütün varlığını harcamaktan çekinmemektir. Zulüm, hiçbir zaman ebedî değildir. Mutlaka her türlü zulmü işleyenler mazlumların çığlıkları arasında korkunç bir şekilde boğulup gideceklerdir. İlahi yasaya göre; “Allah mühlet verir, ama asla ihmal etmez!.” Bir şartla, mazlumlar görevlerini yerine getirir ve bittim Allah’ım, yardım et” dedikleri zaman zalimlerin korkunç bir inkılâpla sarsıldıklarını göreceklerdir.

Toplumsal düzende adâlet ve hakkaniyet ölçülerine göre bir yaşam biçimi geliştirmek çok önemlidir. Eğer bir toplumda, adalet ve hakkaniyet duygusu yara alırsa,  sosyal, siyasal ve iktisadi hayatın her alanında güvensizlik ve istikrarsızlık baş gösterir. Bu bağlamadan hareket edilirse, genel olarak bütün bir dünyada, özel olarak İslam dünyasında şiddeti besleyen temel etkenler arasında adalet ve hakkaniyetin terk edilmesi, cehalet ve yoksulluğun izdivacı sayılabilir. Böyle bir vasat, ancak, her türlü kötülüğün ve güvensizliğin tetikleyicisidir.

Çağdaş İslam dünyasında gelir bölüşümünde muazzam adaletsizlikler var. İslam âleminin çoğu, petrol zengini, âdil bölüşüm olmadığı için toplumun %80’i yoksulluk içinde yaşarken %20’lik bir azınlık varlık ve lüks bir hayat içinde müsrifçe yaşamaktadır. Bir başka ifade ile 100 milyon kişiden sadece 16 milyonu insan gibi yaşamaktadır.  İster istemez bu durum, önce beyinlerde ve sonra da toplumsal katmanlarda şiddet hareketlerinin mayalanmasını hazırlamaktadır. İslam ve terör kelimelerini yan yana getirenler şunu iyi bilmelidirler ki,  burada asıl sorumlu olan İslam değil, İslam’ı terörün kaynağı olarak gösteren müstekbir ve sömürgeci güçlerin, onların İslam âlemindeki uzantısı olan despotların katkılarıyla oluşan sosyo-ekonomik arka plandır. Bunların başında gelir dağılımındaki adaletsizlik, işsizlik, eğitimde fırsat eşitliğinin olmaması, kapalı bir toplum modeli yaşama gibi etkenler gelmektedir. Bütün bu faktörler ister istemez her türlü ‘aşırı uç hareketleri’ besliyor.

Öte yandan hala İslam dünyasında siyasi baskılar ve diktatörlüklerle yönetilen ülkeler var. Halkların demokrasi, serbest piyasa ekonomisi ve liberalleşme talepleri bastırılıyor. Bütün bu insan hakkı ihlalleri,  içinde şiddeti besliyor. Barış olgusuna küresel düzeyde çözüm çareleri aramak gerekiyor. “İslam dünyası kendi problemlerini örtmek için Batı’ya öfke duyuyor” iddiası da yanlıştır. Batı bu konuda çifte standarda dayalı bir politika izliyor ve pragmatist davranıyor.

Müslümanların kahır ekseriyeti şu bakış açısının bilincindedir. Bir defa İslâm’a göre insan hayatı kutsaldır ve bu hayatın korunması için emniyet, huzur, güven, özgürlük ve barış ortamının sağlanması gerekir. Bir defa bireysel ve toplumsal planda her Müslüman barışın sigortasıdır, güvencesidir. İslâm’ın en önemli hedeflerinden biri, güvenilen bireyler yetiştirmektir. İslam’ın ibadetlerle ilgili düzenlemelerine bakalım, hepsinde de temel gaye, “iyi geçinmek” ve toplumsal barışa katkıda bulunmak ahlakını yerleştirmektir. Hatta Kur’an’da hukuk fikrinden önce ahlak üzerinde durulur. Çünkü barış ve esenlik toplumunu kurmak, dinin ahlaki-manevi yönünü sosyal ilişkilerde yaşanılır kılmaya bağlıdır. İslam’ın bu noktada temel amacı, sosyal ilişkilerde ahlâkiliği yaşanılır hale getirmektir.  İnsan hayatına da büyük değer veren İslâm dini, “haksız yere bir kişiyi öldürmeyi tüm insanlığı öldürmekle eşit tutmuş; bir insanın canını kurtarmayı da, bütün insanların hayatlarını kurtarmaya denk saymıştır.” Bunun dışında İslam’ı sevimsiz gösterme girişimleri ya cehaletten kaynaklanmaktadır ya da art niyetli tutumlardan. Eğer Müslümanlar bireysel ve toplumsal hayatlarında İslam’ı canlı ve diri bir şekilde temsil ederlerse elbette bu olumsuz bakış açıları değişecektir. Mutlaka akl-ı selim galip gelecektir.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.