Değerler ve doğrular

Birileri bizi görmediği zaman da doğru olanı yapabiliyor muyuz? Hiç bu soruyu kendinize sordunuz mu? Şimdi buda nerden çıktı diyebilirsiniz. Birazdan okuyacağınız öykü gerçekten yaşanmış ve ibretlik bir öyküdür.
Evet, küçüklüğümüzde, bizlere de, balığı suya geri bırakmak öğretilseydi eğer, doğru olanı yapabilirdik!
Çünkü bizler gerçeğin ve doğrunun ne olduğunu öğrenmiş olurduk o zaman…
Doğru olanı yapma kararımız, belleklerimizde ki canlılığını hiçbir zaman yitirmez.
Önemli olan, fırsatlardan yararlanmak değil, doğru olanı yapmaktır.
Hepiniz değerlerinizi kaybetmeden sevgiyle kalın...

On bir yaşındaydım ve New Hampshire gölünün ortasında ki adadaki evimizde ne zaman elimize bir fırsat geçse hemen balığa giderdik. Levrek avı yasağının kalkmasından bir gün önce, babamla, akşamın ilk saatlerinde küçük güneş balıklarından yakaladık. Sonra oltamıza yem takıp, oltayı fırlatma talimi yaptık. Yem suya değdiği zaman gün batımı olduğu için, suda altın haleler oluşturmuş, daha sonra gölün üzerine de ay doğmuştu.
Oltamın hızla çekildiğini hissedince, oltaya büyük bir balık geldiğini anladık.

Babam benim yani oğlunun balığı çekişini hayranlıkla izliyordu. Ben sonunda yorgun düşen balığı sudan çıkardım. O güne kadar gördüğüm en büyük balıktı, bir levrek; ama av yasağının kalkmasına da sadece saatler kalmıştı.
Baba-oğul güzelim balığa baktık, pulları ay ışığında ışıl ışıl parlıyordu.
Babam bir kibrit yakıp saatine baktı. Saat on olmuştu.
Av yasağının bitmesine daha iki saat vardı. Önce balığa, sonra bana biricik oğluna baktı.
"Suya geri bırakman gerekiyor, oğlum" dedi.
"Babaaa!" diye itiraz ettim ağlamaklı bir sesle.
Babam" Başka balıklar da var" dedi.
"Ama hiçbiri bunun kadar büyük değiiil..! " dedim.
Göle, şöyle bir göz attım. Gölde hiçbir balıkçı teknesi yoktu.
Babamın yüzüne baktım; hiç kimsenin bizleri görmemiş olmasına, kimsenin ne balığı yakaladığımızın, ne de yaptıklarımızın bilinmesinin olanaksız olmasına karşın, babamın sesinden bu konuda hiçbir ödün vermeyeceğini anlamıştım.
Çünkü babam o ses tonunda bir şey derse, geri dönüş yoktu.
Oltanın ucunu balığın ağzından çektim ve balığı gölün karanlık sularına bıraktım.
Balık suya düşer düşmez, şöyle bir çırpındı ve gözden kayboldu gitti.
Ben ise, bir daha bu kadar büyük balık tutamayacağımdan emindim…
Bu olay bundan tam otuz dört yıl önce oldu. Bugün bu çocuk; New York şehrinin ünlü mimarlarındandır.
Babasının küçük evi hâlâ o adadadır. Oğlunu ve kızlarını hâlâ o adadaki küçük evlerine balık tutmaya götürür.
Çocuk haklıydı. Bir daha o kadar büyük bir balık tutamadı.
Fakat "değerler" konusunda bir ikilem yaşadığı zaman hep o balığı gözünün önüne getirir. Ve babasından öğrendiği gibi derki: 'Değerler': Doğru ile yanlışın ne olduğu konusunda çok basit bir konudur. Güç olansa, yalnızca değerlerin uygulanabilmesidir.
ÖYLE KARŞILAYIN Kİ…
ÇOCUĞUNU ÖYLE KARŞILA Kİ: Eve geldiği zaman, en güzel yere geldiğini hissetsin...
EŞİNİ ÖYLE KARŞILA Kİ: Yanına geldiği zaman, en doğru insanla evlendiğini ve kavuşmanın hazzını hissetsin...
ANNENİ ÖYLE KARŞILA Kİ: Doğumundaki ağrıları, lezzetle takas edip, hep dua etsin...
BABANI ÖYLE KARŞILA Kİ: ömür boyu bir başka evlada imrenmesin ve sana beddua etmesin…
FAKİRİ ÖYLE KARŞILA Kİ: Ona serdiğinden daha büyük bir dua sofrası sersin....
ZENGİNİ ÖYLE KARŞILA Kİ: Gönlünü gördüğünde, kendi gönlünün
Fakirliğinden utansın... Allah’tan (cc) af dilesin ve zekâtlarını doğru versin.
Hoşça, sağlıcakla kalın. Ama en önemlisi adam gibi adam kalın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum