CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu: (1)

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu: (1)

"Türkiye'yi bugün bir kaos ortamına sürükleyen temel öge, Anayasa Mahkemesidir. Bu Anayasa Mahkemesi asla ve asla topluma güven veremez. Hiçbirimizin haklarını güvence altına alamaz. Yazılı var, doğru, anayasada yazılı. Uygulaması yanlış yapılıyor, denetl

ANKARA (AA) - CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Türkiye'yi bugün bir kaos ortamına sürükleyen temel öge, Anayasa Mahkemesidir. Bu Anayasa Mahkemesi, asla ve asla topluma güven veremez. Hiçbirimizin haklarını güvence altına alamaz. Yazılı var, doğru, anayasada yazılı. Uygulaması yanlış yapılıyor, denetleyecek olan kurum görevini yapmıyor. Asıl sorunumuz burada başlıyor." dedi.

Kılıçdaroğlu, genel merkezde gerçekleştirilen Parti Meclisi, Yüksek Disiplin Kurulu ve TBMM Grubu ortak toplantısının açılışında yaptığı konuşmada, Türkiye'nin tarihindeki en karamsar süreci yaşadığını belirterek, "Bu karamsar süreç içinde herkesin umudu olan tek bir parti var, o da biziz, CHP. Herkesin gözü üzerimizde. Demokrasi isteyenlerin, cumhuriyeti savunanların, uygarlığı savunanların, bilimi savunanların, kadın erkek eşitliğini savunanların, hiç kimsenin ötekileştirilmediği bir Türkiye'yi savunanların tek ama tek umudu CHP. Bu bağlamda hepimize tarihi sorumluluk düşüyor. Bu umudu yeşertmeliyiz, büyütmeliyiz." ifadesini kullandı.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, karamsar bir tablonun, büyük baskıların olduğunu bildiğini savunarak, şunları söyledi:

"Özellikle havuz medyasındaki arkadaşlara sesleneyim. Onların özel toplantı yaptıklarını da biliyoruz. 'Bundan sonra sadece ve sadece CHP'ye saldıracaksınız' diyenleri de biliyoruz. 'Bu kadar olmaz biraz insaf' diyenlere ya kapıyı gösteriyorlar ya çıkacaksınız veya burada gereğini yapacaksınız. Bunu da gayet iyi biliyorum. Böyle bir görev üstlendiklerini de biliyorum. Arkalarında ciddi bir hükümet desteği olduğunu da biliyorum ama bu baskılar bizi yıldıramayacak. Bildiğimiz doğru yoldan devam edeceğiz."

15 Temmuz darbe girişiminin bütün siyasi partiler ve sivil toplum örgütleri ile püskürtüldüğünü, parlamentonun bombardıman altında sabaha kadar özveriyle çalıştığını aktaran Kılıçdaroğlu, bu şekilde bir demokrasi sürecinin başladığını vurguladı.

Kılıçdaroğlu, "Baskıya, silahlara rağmen bu ülkede demokrasiyi hep birlikte savunduk. Bu, bizim tarihimizde çok önemli bir süreçtir. Yapılması gereken neydi? Süratle darbecilerin bulunması, yakalanması, delillerin toplanması ve bunların yargıya sevk edilmesiydi. Madem ki parlamentoda bütün siyasi partiler darbeye karşı çıktılar, demokrasiyi savundular o zaman yapılması gereken parlamentonun bu süreci süratle sonlandırmasıydı. Hükümete her türlü desteği vermesiydi." değerlendirmesinde bulundu.

Gelinen noktada bunun gerçekleşmediğini belirten Kılıçdaroğlu, 20 Temmuz'da Olağanüstü hal (OHAL) ilan edildiğini anımsattı.

Buna o dönem karşı çıktıklarını kaydeden Kemal Kılıçdaroğlu, Milli Güvenlik Kurulunun 20 Temmuz 2016 tarihli kararının 3'üncü maddesinde, "Demokrasimizin, hukuk devleti ilkesinin, vatandaşlarımızın hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla anayasamızın 120. maddesi gereği hükümete Olağanüstü hal ilan etmesi tavsiyesinde bulunulması kararlaştırılmıştır. Bu tavsiye sadece ve sadece demokrasiye, hukuk devletine, hak ve özgürlüklere yönelik tehditlerin ortadan kaldırılması için yapılacak çalışmaları kolaylaştırma amacına yöneliktir." ifadelerinin yer aldığına dikkati çekti.

Kılıçdaroğlu, demokrasiye, hukuk devletine, insan haklarına vurgu yapıldığını ve sadece bu yetkiyi kullanmak için OHAL'in uygulanması tavsiyesinde bulunulduğunu anlattı.

Bugün gelinen noktada demokrasi, hukuk devletinin bulunmadığını, temel hak ve özgürlüklerin, bilim, medyanın da güvence altında olmadığını savunan Kılıçdaroğlu, "Milli Güvenlik Kurulu'nun sadece ve sadece demokrasiye vurgu yaptığı bir bildirinin tam tersine bir uygulamayla karşı karşıyayız." dedi.

- Anayasa Mahkemesine tepki

Parlamentonun vermediği hakkın OHAL'le kullanıldığını savunan Kılıçdaroğlu, konuşmasına şöyle devam etti:

"İşsizlik Sigortası'nın darbeyle terörle ne ilgisi var? İşsizlik Sigortası Kanununda değişiklik yaptılar. Bu hafta yayımlanan Kanun Hükmünde Kararnameler ile seçimlerin temel hükümleri ve seçmen kütükleri hakkında kanunda değişiklik yaptılar. Havuz medyasının kontrolsüz yayın yapmasına her türlü imkanı sağladılar. Yüksek Seçim Kurulunu devre dışı bıraktılar. Yani seçimler, referandumun adil koşullarda olmayacağının mesajını verdiler. Bizim üzerimize gelecekler. Tek yanlı, günün 24 saati yayın yapacaklar. Eşit koşullarda bir referanduma gitmeyeceğiz. Bunu açıkça OHAL kararnamesi ile ilan ettiler."

Kılıçdaroğlu, Maarif Vakfı'nın mütevelli heyetinin huzur hakkının da düzenlendiğini ve bankacılık mevzuatının değiştirildiğini belirterek, geçmişte bankaları hortumlayanlar için özel bir af getirildiğini öne sürdü.

"Peki buna kim izin verdi?" sorusunu yönelten Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

"Bunun gerçek sorumlusu kim? Hükümet değil, yürütme organı da değil. Bu işin gerçek sorumlusu, unutmayalım, Anayasa Mahkemesi. Anayasa Mahkemesi anayasayı ve hukuku dışlayarak, 'Ben OHAL kararnamelerine bakmam' diye eskiden verdiği, üstelik iki kez verdiği kararı değiştirdi. 'Demokrasiye aykırı da olsa bakmayacağım' dedi. Böylelikle Anayasa'da temel hak ve özgürlükleri güvence altına alınan bir ülkede, Anayasa Mahkemesi, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanması konusunda siyasi iktidara, 'Her şeyi yapabilirsin, ben bakmayacağım' dedi. Açıkça söylüyorum, bu Anayasa Mahkemesi ve yargıçları bu topluma da dünyaya da hukuk dünyasına da güven vermiyorlar. Arzu ederim ve beklerim ki, vicdanlarını sorgulayıp koltuklarından ayrılırlar. O koltukta oturmayı hak etmiyorlar. Ettikleri yemine sadık kalmıyorlar."

Anayasa Mahkemesinin belki "Devletin en tepesindeki adam yemine sadık kalmıyorsa, ben de sadık kalmam" diyebileceğini belirtti.

Kılıçdaroğlu, değerlendirmelerine şöyle devam etti:

"Çünkü pusulayı eğer siz ora olarak belirlerseniz, yargıçlık görevini yapamazsınız. Talimatı oradan alırsanız yargıçlık görevini yapamazsınız. Türkiye'yi bugün bir kaos ortamına sürükleyen temel öge, Anayasa Mahkemesi'dir. Bu Anayasa Mahkemesi asla ve asla topluma güven veremez. Hiçbirimizin haklarını güvence altına alamaz. Yazılı var, doğru, anayasada yazılı. Uygulaması yanlış yapılıyor, denetleyecek olan kurum görevini yapmıyor. Asıl sorunumuz burada başlıyor."

- "Kolektif suç ilan ettiler"

"O kadar ileri gittiler ki kolektif suç ilan ettiler. Hiçbir evrensel değerde olmayan kolektif suç." diyen Kılıçdaroğlu, birisinin sanık olması durumunda bütün ailesinin de sanık olduğunu, ceza hukukunda olmayan bir suç niteliğinin üretildiğini ileri sürdü.

Kılıçdaroğlu, Anayasa Mahkemesinin buna sessiz kaldığına işaret ederek, yaratılan atmosfer nedeniyle hakimlerin önüne her geleni tutuklamak zorunda kaldığını, bu tabloyu Anayasa Mahkemesinin yarattığını ve bundan da hükümetin yararlandığını savundu.

Bu süreçte bütün muhalif medyanın da susturulduğunu iddia eden Kılıçdaroğlu, 150'nin üzerinde gazetecinin hapiste bulunduğunu bildirdi.

"Bir ülkede 150'nin üzerinde gazeteci hapiste olursa, siz o ülkede 'demokrasi vardır' diyebilir misiniz? Tutuklanıyorlar, iddianameler ortada yok. Niye yok? Çünkü delil yok." ifadelerini kullanan Kemal Kılıçdaroğlu, bunun iktidarın talimatıyla iktidarın savcıları tarafından yapıldığını, cumhuriyet kavramının bile içinin boşaltıldığını iddia etti.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, BM'ye 21 Temmuz 2016'da olağanüstü bir dönem yaşandığını ve bazı maddelerin uygulanmayacağının belirtilerek, bir dilekçe verildiğini vurgulayarak, "Vatandaşların haklarını güvence altına alan bir sözleşmenin 13 maddesini 'askıya alıyoruz' dediler. İki maddesi ilginç. 'Adil yargılama yapmayacağız' diyorlar, bir de kızıyorlar, 'Niye FETÖ'cüleri bize iade etmiyorsunuz?' Sen 'adil yargılama yapmayacağım' diyorsun. Birleşmiş Milletler'e dilekçe vermişsin." diye konuştu.

Bu dilekçe ile "İnsanca davranmayacağım, insan hakları ihlalleri yapacağım, işkence yapacağım" denileceğini anlatan Kılıçdaroğlu, şu görüşlerini aktardı:

"İş dünyası, sivil toplum, meslek kuruluşları, sendikalar korkudan seslerini çıkaramıyor. Biz onları anlıyoruz. Referandum sürecinde nasıl davranacaklarını da üç aşağı beş yukarı biliyoruz. Onların üzerindeki her türlü baskıyı da biliyoruz. Gayet iyi biliyoruz o baskıları. Onlar çok iyi biliyorlar ki bugün Türkiye'de hiç kimsenin can ve mal güvenliği yoktur. Altını bir kez daha çizelim, Türkiye'de hiç kimsenin can ve mal güvenliği şu anda yoktur. Her an her kişi tutuklanabilir. Her an her kişinin pasaportlarına, mal varlıklarına tedbir konulabilir. Dolayısıyla böyle bir süreç hiçbir darbe döneminde yaşanmadı. Şimdi 20 Temmuz sonrası, bir sivil darbe sonrası hep birlikte yaşıyoruz."

- "Rektörler kendilerini muhbir olarak konumlandırdılar"

Kanun Hükmünde Kararname'lerle üniversitelerin de susturulduğunu ileri süren Kılıçdaroğlu, görevine son verilen, açığa alınan öğretim üyelerinin sayısının 4 bin 811 olduğunu açıkladı.

Kılıçdaroğlu, "Türkiye'yi çağdaş uygarlığa ulaştıracak insanlar, Türkiye'nin aydınlık yüzleri. Değişik siyasi görüşlerde olabilirler. Değişik dünya görüşlerini savunabilirler ama her birisi bu ülkenin emekle yetiştirdiği bilim insanları. Hangi vicdan, hangi akıl, hangi bilim, hangi ahlak bir akademisyeni kapının önüne koyar?" dedi.

Akademisyenlerin yetişme sürecinde çok emek verildiğini ve fedakarlıklar yapıldığını anlatan Kemal Kılıçdaroğlu, şimdi bu kişilerin kapının önüne konulduğunu bildirdi.

Kılıçdaroğlu, sözlerine şöyle devam etti:

"Birinci sorumlu, Yüksek Öğrenim Kurumu'dur. Neden YÖK? Çünkü YÖK, bir darbe kurumudur. 12 Eylül darbesi sonrası kurulan bir kurumdur. Kendi üniversitesine, bilime sahip çıkmayan bir kurum, görevini yapmamış sayılır. 20 Temmuz sonrası sivil darbecilerin YÖK'e sahip çıkmalarının nedeni de budur. Darbeci, darbeciye sahip çıkacak, kime sahip çıkacak? Bize sahip çıkacak hali yok ya YÖK'e sahip çıkıyor. Her türlü işlemi YÖK üzerinden yapıyor. İkinci sorumlu, üniversitelerin rektörleri. Rektörler, kendilerini muhbir olarak konumlandırdılar. Bir üniversitenin rektörü, muhbir olabilir mi? Utanma duygusu denen bir şey var. Okudunuz, bu kadar kitap okudunuz, makale yazdınız. Kitaplar yazdınız. Yanında beraber çay içtiğin insanı nasıl ihbar edebilirsin sen? Üstelik hiçbir günahı yok. Muhbir konumunda görev yapıyorlar şu anda."

Yarın bu insanların tamamının üniversitelere geri döneceğini, bundan hiçbir endişesi olmadığına işaret eden Kılıçdaroğlu, "Tıpkı 1402'likler nasıl döndüyse, bunlar da dönecekler. Bu rektörler, bu arkadaşlarının, sıra arkadaşlarının yüzüne nasıl bakacak? Daha da önemlisi çocuklarının yüzüne nasıl bakacak? Akşam eve gittiklerinde eşlerinin yüzüne nasıl bakıyor bu insanlar? 'Utanma' dediğimiz bir duygudan, ahlaktan bir bilim adamı arınmış olabilir mi? Nasıl bir anlayıştır bu?" diye konuştu.

(Sürecek)

AA

Kaynak:Haber Kaynağı

Etiketler :