Bizim "Tavuklar firarda" abicim

Kurban Bayramı kuş gribiyle geçecek demiştik bayram öncesi. Bir kehanet iddiasında bulunmuşluğumuz filan yoktu. Çünkü görünen koca köyün kümesleri gripten kırılmaya başlamıştı. Topyekün bir itlaf seferberliği başlatarak kanatlılara karşı yapılan cihad içimizi burktu, neşemizi kaçırdı. Sonuçta necip milletimizin selameti için yapılan işler için hayır duada bulunduk yine de. Ne zaman başımızı ekrana çevirsek topyekün yakma yok etme operasyonlarıyla karşılaştık bayram boyunca. Bitti mi? Ne gezer, kuş gribi haberleri için “firardan aciz” tavukların üzerine benzin dökülerek yakılması nasıl reyting için dolgu malzemesi yapılır, anlamak mümkün değil.

Birkaç kanala takıldım. Hep aynıydı. Bir haber dikkatimi çekti ayrıca bayramdan kalan kuş gribi dışında en iyi en flaş haber de buydu: Müslüm Baba İngilizce şarkı söyleyecek. 51. albümünü bir hafta sonra piyasaya çıkaracağını söyleyen Müslüm Gürses, ismini henüz koymadığı kasetinde İngilizce başlayan ve Türkçe devam eden bir şarkı da seslendirdiğini açıklamış. "Dijital çağda business friend, akıllı olmak artık trend" Baba ya, bunun neresi İngilizce yav! “Babaların gavurcası böyle olur herhalde” dedik. Aklıma Kör Ahmet geliyor. “Ona da bir son kasetinde trendli mirendli şarkı söyletsek mi?” diyorum. Magazin dünyasına bomba gibi girerdi. On tane TV programında haber olmazsa…

Neyse biz asıl mevzumuza şu gribal enfeksiyon vakalarına dönelim. En ciddi yazarlar da aynı mevzuya parmak basıyor ya.

Üç beş sene evvel izleyebildiğimiz bir “Tavuklar Firarda” filmi, o dönem çocukların olduğu kadar biz büyüklerin de ilgisini çekmişti. Özgürlüklerine düşkün tavukların yaşadıkları çiftlikten kaçış öyküsü sinema severlerin sempati ile izlediği ve hafızalarda iz bırakan nadir yapımlardan biriydi. O bir yana ben kapakları açılarak karanlık bir boşluğa fırlatılan hayvanata Alfred Hitchcock’un “Kuşlar” filmindeki gibi bakmıyor muyuz? Kargalardan martılara, sakalardan güvercine tüm kuşların başrolü oynadığı filmde, oyuncular modern toplumda insanın yalnızlaşmasını ne de güzel canlandırmıştı. Filmde kuşların saldırma sahnelerinin hiçbirinde kahramanlar bağırıp çağırıp korku dolu çığlıklar atmazlar. Bu sahnelerde duyduğumuz tek ses kuşların çığlıkları ve kanat sesleridir. Korkan kahramanın sessiz kalması izleyiciyi daha bir gerer ve onun yerine çığlık atma isteğini izleyicide uyandırır ve adamı mahveder.

Niyetim Konya’da ya da Türkiye’de kuş gribi analizi yapmak değil. Manyas’ta ortaya çıkarak ülke genelinde dev bir sektörü bitme noktasına getiren krize bilimsel bir yorum getirmek niyetinde de değilim.

Bugün yaşadıklarımız işte “Kuşlar” filminde olup bitenlere ne kadar da benziyor. Saldırılan olma korkusuyla bütün kuşları-kanatlıları yok etmek. İş mi yani? Bilinmez bir veba yangını yakıp kavuruyor hepimizi. Çocuklarımız da biz de firardaki tavukların bir daha yuvaya dönmemesi için dua ediyoruz. Hazır kurban da kestik ya bir güzel kavurma-pirzolayla keyifleniyoruz. Haberlerin 1 K’sı ne kadar da “tavuk etini 70 derecede kaynatırsanız bir şey olmaz” dese de biz daha iyi bilen oluveriyoruz. Yüzlerce tavuk, çiftliklerde açlıktan kırılırken tavukçular ve yumurtacılar ve bu söktörden ekmek yiyen binlerce çalışan bu imtihanın kısa sürmesi için ellerini açmış niyaz ediyor. Yırtılan, tavukları firar edenlerin yakaları oluyor böylece.

Tavukları firar eden üreticilerin tavuklarını yeniden çiftliklerine kazandırmak için bir seferberlik de biz başlatalım. Gittiğimiz marketten bakkaldan ısrarla tavuk eti isteyelim. Çocuklarımıza her gün bir yumurta yedirmeden mekteplerine göndermeyelim. Unutmayalım ki AB kapısını çaldığımız şu zamanda –girelim mi girmeyelim tartışmasını bir kenara bırakıyorum, onu ayrıca konuşuruz çünkü- Türkiye’nin tarım ve tarıma dayalı gıda sektöründe AB şartlarına en hazır olduğu alan, entegre kanatlı sanayidir. Birkaç düzeltme ile tavuk çiftliklerimiz ve kesimhanelerimiz AB kapısından girebilecektir. Şimdi kendi elimizle bu sektörü öldürmeye başladık. Buradan ekmek yiyen binlerce aileyi aç bırakacağız bu gidişle.

Hadi beni dinlemiyorsanız, Sayın Tarım Bakanı “köy tavuğunu unutun, şehir tavuğunu yiyin” diyor, onu dinleyin. Koskoca bakanı dinleyin tavuk da yiyin yumurta da. “Bıktık tavuk haşlamadan" diyorsanız benden size farklı bir lezzet tarifi…

 

BAMYALI PİLİÇ (5 kişilik)

Malzemeler

1 adet piliç, yarım kg ayıklanmış bamya, 4 tane domates, büyük doğranmış, 3 çorba kaşığı tereyağ, yarım su bardağı su, 2 çorba kaşığı limon suyu, tuz, karabiber

Hazırlanışı

Pilici temizledikten sonra küçük parçalara bölerek bir tencereye tereyağla beraber yerleştirin. Domatesleri tavuğun üstüne yayın. Tuz ve biber ilave ederek 15-20 dakika orta sıcaklıkta pişmeye bırakın. Bamyaları da tavuğun üzerine yerleştirin. Yarım bardak su ekleyerek yumuşayıncaya kadar orta sıcaklıkta 20 dakika pişirin. Limon suyunu kattın ve 5 dakika daha kaynatıp, servis yapın.

Haydi afiyet olsun!

-------------------------------------------------------------------

dilim-kurgu

 

Bu nasıl bir devlet terbiyesidir?

 

TDK'nın başındaki baylar bayanlar; bu densizlik sizin mi yoksa birileri hackledi de haberiniz mi yok? Bu milletin kurumunun başında olduğunu unutmayın! Kurumunuza sahip çıkın. Mesele şu Türk Dil Kurumu’nun internet sitesinde isimler sözlüğünde İsmail’i arıyorsunuz karşınıza bakın ne çıkıyor:

Ad       :  İsmail
Anlam  :  Toplara verilen genel isimdir
Kullanım:  Top ismi  (İnanmayan baksın:www.tdk.gov.tr)

Efendim İsmail isminin anlamını aradığınızda işte böyle edepsiz bir yazı geliyor. (Türkiye’nin en büyük kurumlarından birisinde böyle saygısız bir yazı görünce siz de bir kalem kağıt ararsınız çünkü dayanamazsınız.)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.