Bir Rafeal kaç Kral Abdullah

 

BİR RAFEAL KAÇ KRAL ABDULLAH EDER?

18 Aralıkta, gazetelerde çıkan haberlere göre Güney Amerika’da bulunan Ekvador’un devlet başkanı Rafeal Correa, haftalık radyo konuşmasında, Suudi kralı Abdullah’ın geçen ay yapılan Opec zirvesinde, eşi Anne Malherbe'ye hediye ettiği "Yüz Binlerce Dolar" değerindeki mücevherleri, halkı adına Sosyal Güvenlik Programlarını finanse etmek için satmak istediğini, çünkü kralın bu oldukça pahalı hediyeyi eşine, kral hanımı olmasından dolayı verdiğini öyleyse bu hediyenin aslında eşinin hakkı olmayıp, halkına ait olduğunu söylemiş. Eğer Kral satışa izin vermezse de bu oldukça değerli hediyeleri devlet başkanlığı sarayında halkının ziyareti için sergileyeceğini söylemiş.

Yeryüzündeki hiçbir Müslüman’ın değer anlamında hiçbir kâfirle kıyaslanmaması gerektiğine inanıyorum. Bu İslam peygamberinin bize olmazsa olmaz emri.  Fakat haberi okuduktan sonra, en azından bu konuyla alakalı olarak, Rafeal Correa’nın kaç Kral Abdullah ettiğini düşündüm ve eğer Rafeal Müslüman olsaydı İslam peygamberinin de dediği gibi küfürde duruşu iyi olanın dinde de duruşu iyi olacağından, çok iyi Müslüman olurdu diye iç geçirdim.

Zannediyorum birçok insan Kral Abdullah’ın halkını düşünmediğinde hemfikir. Bu sebeple halkını bile düşünmeyen, halkının birikimlerini çarçur eden birisinin dünya Müslümanlarını düşünmeyeceği muhakkak.  Ama bir şeyi de anlamakta zorlanıyorum.

 Nasıl oluyor da Filistin’de Müslümanlar, hem Gazze’de hem de Batı Şeria’da zorluk ve sefalet içinde yaşamak zorunda bırakılırken, Afrika kıtasında insanlar, açlık sebepli ölümlerle toprağa giderken, adil olmayan paylaşımlardan dolayı milyonlar birbirlerini satırlarla doğrarken Rafeal’in eşine, Kral Abdullah yüz binlerce dolarlık takı hediye edebiliyor. Ve yine nasıl oluyor da inançları gereği sadece dünya malıyla oylanması gereken birisi, oyalanması gereken bu dünya malını halkı için harcayacağını söyleyebiliyor.

Biz biliyoruz ki Kral Abdullah bu hediyeleşmeleri ümmetin birikimleri ile yapıyor. Bu konudaki cömertliği kendisinden menkul değil. İktidarlarının devamının, ümmete ait bilgi ve birikimleri sağa sola dağıtmaktan geçtiğini çok iyi biliyorlar. Bunu belki, Amerika ve Batıda uygunsuz ortamlarda görüntülenmiş onlarca Suudi Prensi alışkanlığının bir benzeri olarak sayıp geçmemiz mümkün. Fakat bu hediye ve hediyenin rakamsal değeri, Gazze ile Mısır arasındaki duvarın yıkılması ve yüz binlerce Filistinlinin sadece temel ihtiyaçlar için Mısır tarafına geçme mücadelesi ile birleşince fotoğrafa bakmak daha bir ağırlaşıyor. Kanımızı donduran şey,  Filistin de verilen bu mücadeleyi ve neticesindeki açlığı görmezden gelenlerin, yüz binlerce dolarlık şanım yürüsün hoyratlığında olmalarıdır.

İster Suudi kralı olalım, ister yeryüzünün herhangi bir köşesinde yaşayan sahipsiz bir birey, temel sorun, dine nasıl bakma melekesine sahip olduğumuzdur. Ekmeğini dinden çıkartanların dine ihanet etmesi, yapanın kim olduğuna bakmasızın ciddiye alınması gereken bir suçtur. Neredeyse 60 yıldır Filistin’e kan kusturan İsrail, bunu kendi gücünden aldığı destekle yapmıyor. İsrail zayıftır. Siyonizm zayıftır. Yahudiliği bir din olmaktan çıkartıp baskı ve zulüm aracı haline getirenler zayıftır. Onlar ancak içeriden birleştikleri ihanet unsurları ve bedeli mukabil satın aldıkları istihbaratla güçlü gibi gözüküyorlar. Mısır, Ürdün ve Suriye’nin ön planda olduğu, diğer Arap devletlerinin de güya desteklediği Arap birliği “Arap- İsrail” savaşları diye meşhur olan savaşlardan 1948 ve 1967 Altı Gün Savaşlarında İsrail’e karşı belirgin bir yenilgi almışlardır. Bu yenilginin İsrail lehine batının tüm yardımlarına rağmen elle tutulur bir ifadesi yoktur. Bu gerçek bir galibiyet değildir. Olması da düşünülemez.  Bu günkü nüfus rakamları ile neredeyse yüz elli milyonluk Müslüman cephe, yedi milyonluk İsrail karşısında hezimete uğramıştır. Oysa Allah (cc), Kuran’ı Kerimde onların korkak, iman edenlerinse cesur olduğunu bu sebeple de onların mağlup olacağını ilan ediyor. Bu formüle göre bu sonuç bize, yenilen tarafın eğer ihanet içinde değilse, İsrail’den daha korkakça bir tutum sergilediğini ortaya koyuyor.

Oysa bu güne kadar kazandığını ilan ettiği, ne olduğu belli olmayan savaşlara ait zaferlerin kendisine verdiği dokunulmazlıkla gelen aynı İsrail, ABD ve Batının tüm desteğine rağmen 2006 Temmuz savaşında Lübnan Hizbullah’ına mağlup olmuştur. Hem de onca sayısal ve silah üstünlüğüne rağmen.

Yazının başında ortaya koyduğumuz haberde vurgulanmaya çalışılan durum, çok önemli olmasına rağmen heba olan yüz binlerce dolar değildir. İslam ümmetinin, iktidarları kendisinden menkul olmayan liderlerinin korkmak ile korkaklık etmek durumunu karıştırmış olmalarıdır. Onlar korkaklık etmenin bir hastalık olduğunu bilmiyormuş gibi, gelmesi her muhtemel tehdidi, bilgi ve birikimlerini düşmanlara vererek savmak istiyorlar. Ve maalesef bu onlar içinde bir alışkanlık haline geldi. Korkmak hakkı zannediyorum birey, toplum, devlet herkes için bir haktır. Fakat korkmayı alışkanlık haline getirip korkaklık etmek özellikle liderlerin hakkı değildir.

Beklide birçoğumuza göre Ekvador devlet başkanı Rafeal, ortaya koyduğu bu performansla bu hediyeyi ailecek almayı hak ettiğini ortaya koymuştur. Ama zannediyorum hepimize göre, Suudi Kralı Abdullah’ın ümmetin birikimi olduğuna emin olduğumuz bu hediyeyi Filistin’e, Irak’a, Çeçenistan’a,   Güney Lübnan’a ve Afrika’ya rağmen vermeye hakkı yoktur.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum