Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Bağdat ve Birlikte Yaşama Ahlakı

 

Asırlarca İslam medeniyetinin egemen olduğu topraklarda farklı, dil, din, kültür ve etnik yapıya mensup olan insanlar Müslümanlarla birlikte barış içerisinde yaşamışlardır. Çünkü İslam’a göre insan, yeryüzünün en değerli varlığıdır. İslam hukukunda ise, farklı din, dil, mezhep ve kültür ayrımı yapmadan her insan,  insan haklarına sahiptir. Korunması gerekir.  1400 yıllık İslam tarihinde bunun muhteşem örnekleri yaşanmıştır. Bugün, yine Müslümanların yaşadığı coğrafyalarda her türlü gayr-i müslim ibadet özgürlüklerine sahip oldukları gibi kültürel varlıklarını da korumaktadırlar.

Her platformda tarih boyunca Müslümanların farklı milletlere mensup insanlarla birlikte yaşama ahlakına ve kültürüne sahip olduklarını anlatıyoruz. Bunlar güzel olan şeyler. Elbette anlatmaya da devam edeceğiz. Çünkü merhamet ve adalet dini olan İslam bunu emrediyor. İslam’da ümmet, farklı etnik yapıları kendi sosyal düzeni içinde bir araya getiren evrensel bir topluluğun adıdır.  Ümmet, kendi içinde ümmet-i davet ve ümmet-i icabet diye ikiye ayrılır. Ümmet-i davet, İslam’a daveti bekleyen potansiyel Müslümanlar; ümmet-i icabet ise, İslam inanç esaslarına inanan ve namazda aynı kıbleye yönelen büyük topluluktur. Buna sevad-ı azam da denilir. Bunları birleştiren temel öğe, akide bağıdır.

Ümmet-i Muhammed, salt bir isimlendirme, bir kuru kalabalığın adı değil, şuurlu organik bir bütünlüğün simge ismidir. İdeal anlamda ümmet, her ne kadar yapay sınırlarla etrafı çevrilmiş olsa da aynı inanca bağlı olan kardeşlerine karşı gönüllerindeki sınırları kaldırmış bir topluluktur. Bu ümmet, tek bir beden gibidir. Herhangi bir organına bir ağrı isabet etti mi bütün organları aynı acıyı duyar ve ona göre ortak bir bakış ve tavır sergiler.

Bugünün Bağdat’ını gördüğüm zaman, aklımdan yukarıdaki düşünceler geçti. Acaba ümmet fertleri arasında bir arada yaşamanın ahlakı ve kültürü nasıl gidiyor? Sorusunu sordum. Medeniyetimizin simge şehri Bağdat, içinde bütün farklı unsurları taşımıştı. Bugün ne oluyor da aynı inanç esaslarını benimseyen bir ümmetin evlatları barış içerisinde yaşayamıyor. Neden, otellerin, yolların, Azamiyelerin, Kazımiyelerin, Geylaniyelerin çevresine beton duvarlar örülmüş? Kim saldırıyor bu yapılara? Neden gücü eline geçirmiş bir dini grup, İslam’ın farklı  yorumunu benimseyen kardeşlerine yaşama hakkı tanımıyor?

O halde bugün yapılması gereken faaliyetler Müslümanlar arası bir arada yaşamaya dönüştürülmelidir. Artık ümmetten bir grup o hale gelmiş ki, postallarında ve omuzlarında USA markası taşımanın kendilerine onur ve şeref kazandıracağına inanıyor.  İzzeti Allah ve Resülünde aramayanlar, zilletin gönüllü teslimiyetçileridir. Bugün İslam Dünyasının en acıklı ve yakıcı problemlerini burada aramamız gerekiyor. Gâvurun ekmeğini yiyenler, aynı inancı paylaşan kardeşlerine karşı ayrımcı muamele uyguluyor. Böyle bir zihniyetin varolduğu şehirler, barış şehri mi olur, yoksa savaş şehri mi olur? Evet, Bağdat’ı gördükten sonra bu soruyu soruyorum, kendime. Cevabımı, net olarak söylemekten çekiniyorum. Çünkü bu şehirlerde, birlikte yaşama ahlakı rafa kaldırılmış gibi.. Birlikte yaşamanın ilk öncülü, birbirimize karşı gönüllerde oluşturulan duvarları yıkmaktır. İnşallah yıkılır, bir gün…

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.