Aşık Şemi konuşuyor 22-

       Çevresinde küçüklüğünden beri sevilen hal ve hareket, davranışları ile  örnek insan Aşık  Şemi, daha çocukluk yaşlarında iken  Ruhani ilişkileri  fark edilmiştir.  Kısa zamanda ünü Konya dışına taşdığı gibi Osmanlı Sarayına kadar da ulaşmıştır.

       Saltanatın otuzuncu, İslam Halifeliğinin Doksan beşincisi, Sultanbirinci Abdülhamit Han’ın oğlu Şehzade ikinci Mahmut Han zaman diliminde Aşık Şemi yani 2008’li yılların ilk yarısında hem saraydan aldığı davetleri yerine getirmek ve hem de askerliğini İstanbul’da yapmakta olan çok sevdiği oğlunu ziyaret etmek üzere İstanbul’a gidişi sırasında,  ilk defa tanıdığı Şehzade ikinci Mahmut Han ile olan refakat arkadaşlığı kısa zamanda kadim dostluğa dönüşür.

       Bu arkadaşlık görülmedik bir şekilde dostluğa dönüşür. Şakalaşmalardan öte sık sık tebdili kıyafetlerle  halk arasında  dolaşmalar, olur olmaz yerlere sokulup halkın nabzını yoklamalar   asla aptallığından değil  yaradılıştan komedyen bir tavrın  sergilenmiş olmasından dolayı  halk arasında  gıyabında  kullanılan  Deli Mahmud takma adı ile  konuşulan  2 ‘nci  Şehzade Mahmut  han, Aşık Şemi’nin  irticalen söylediği  Şiirleri ile  Saz eşleğinde okuduğu  Türkü Gazel ve Koşma’ların hayran ve meftunudur.

        Bu Saray içi ve dışı tarihe ışık tutan her türlü söz ve hareketler günümüze kadar Aşık Şemi’nin ağzından döküldüğü şekilde Konya mahfillerinde duyulmuş, dilden dile söylene söylene günümüze kadar  ilave yapılmaksızın karakteri bozulmaksızın  ulaşmıştır.  Yıllar öncesi aldığım notları sakladığım arşivimden alıp şimdi sizlerle paylaşıyorum.

       Bu günkü konumuz ikinci Mahmut Han hazretlerinin 32  yıl süren Padişahlığı  zamanına  ait  yüzlerce  inci danesinden biri dir.

       PADİŞAH FERMANI TEMBELHANE

       Kayıt dışı kalmış fakat Aşık Şemi kaynaklı anonim eserler meyanındadır. Buna rağmen bir yanlışlık   ve doğruluk yönlerini  inceleyip  1940’lı yıllarda  zamanın ünlü araştırmacılarından olan Öğretmen ve yazar ve kitap müellifi Memduh Yuvuz Süslu , Gaffar Tutaysalgır, İhsan Hınçer, Selçuk Es ve babam  Gazeteci Yazar Şair İbrahim Aczi Kendi den sorup öğrenoiğim ve o tarihlerde aldığım notlardan  şimdi sizlerle paylaşmış olduğum  PADİŞAH FERMANI TEMBELHANE  hakkındaki gerçekler..

        1800’lü yılların ilk yarısı.  İstanbul’da yaşayan, evi barkı olmayan,  fakir fukaralar ile  Miskin tabir edilen insanların sayısı  bu günkü gibi   bir hayli çoğaldığı için hem sosyal çöküntüyü önlemek ve hem de bu hallere düşmüş kimsesizlere   yardımcı olmak üzere Padişah  bilgisi ve kontrolü dahilinde çareler aranmış ve bulunmuştur. Çare şu.

       İstanbul’un münasip bir yerine tek katlı uzunca  bir barınak yaptırılır. Bu tür insanlar bu barınaklara yerleştirilir. İbadet ve iaşeleri temin edilir, Şimdiki Suriyeli  felaket zedelere yapılan uygulamalar gibi  İlk yıllarda işler düşünüldüğü gibi tıkırında gider.Lakin aradan  yıllar geçtikçe  Tembel haneye sığınanların sayısı bir hayli arttığından  yeni gelenlere yer bulunmadığı için  ilave ranzalar yaptırılır.O da ihtiyacı karşılayamaz olduğu için ikinci üçüncü kat ilaveleri yapılır, her taraf talkım tıklım  insanlarla dolup taşıdığı için  son bir careyi belirlemek için  Padişah huzurunda  toplanılır, Teklifler sunulur. Netice de “Hakiki Tembellerin Belirlenmesi İçin”  tembelhanenin bir gece bir ucundan yakılmasına karar verilir ve ateşlenir. Alevleri görür görmez yangını fark edenlerden  bir çokları anında  o anda binayı terk ederek kaçarlar. Fakat içlerinden  kırk elli kadar tembel belki yangın  durur yerimizden olmayalım diyenler gözlerini tavana dikip yanmayan direkleri sayar ve bize daha on direk kaldı, dokuz kaldı sekiz kaldı derken  zaptiyalar içeri dalıp bu hakiki tembelleri  alıp dışarıya çıkarır ve hazırlanmış olan bir yere yerleştirilip  bakımlarına ihtimamla devam edilir.

        Devam edecek

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.