ANALİZ - Japonya-Kore ticaret savaşları ve Asya Pasifik'te "yeni normal"

ANALİZ - Japonya-Kore ticaret savaşları ve Asya Pasifik'te "yeni normal"

Japonya ile Güney Kore arasında son yıllarda alt perdeden ve hukuki uyuşmazlıklar üzerinden devam eden stratejik gerginlikler geçtiğimiz ay son derece sert bir ticaret savaşı üzerinden su yüzüne çıkıverdi- Abe hükümetinin milliyetçi çevrelerden gelen yoğu

İSTANBUL (AA) -SADIK ÜNAY- Küresel ekonomi-politik sistem son yarım asırda kurulan uluslararası rejimlerin, normların, alışılmış davranış kalıplarının ve bölgesel güç dengelerinin devre dışı kaldığı kritik bir "düzensizlik çağından" geçiyor. Trump’ın görevi devralmasıyla birlikte ABD yönetiminin ticaretin serbestleştirilmesi prensibine dayanan liberal uluslararası ekonomik sistemin garantörü rolünü oynamaktan vazgeçtiğini açıkça ilan etmesi ve Çin’den yükselen küresel hegemonya tehditlerine klasik merkantilist metotlarla karşılık vermesi, normatif ve pratik düzeylerde çok önemli gelişmeleri tetiklemiş görünüyor.

Normatif olarak, uluslararası ticari ve ekonomik ilişkileri siyasi ve stratejik rekabet alanlarında etkin bir silah olarak kullanıp yeni-korumacı yöntemlerle avantaj kazanmaya çalışma yaklaşımı, küresel çapta meşruiyet kazanıp kabul edilebilir bir politika seçeneği olarak algılanmaya başladı. Sanayileşmiş ülkeler arasında ekonomiye devlet müdahalesini (etatizm) ve ticareti engelleyen korumacılık uygulamalarını (merkantilizm) küçük görerek politika seçeneklerinden dışlayan neoliberal uzlaşı kırıldı. Pratik açıdan ise ABD yönetiminin Çin’e karşı spesifik sektörler, ürünler, hatta (Huawei gibi) şirketler seçerek detaylı ve fütursuz biçimde uyguladığı ticaret kısıtlamaları ve cezalandırıcı vergi uygulamaları, diğer sanayileşmiş ülkeler tarafından izlenebilecek "kötü örnekler" oluşturdu.

Özellikle yüksek teknolojinin yoğun olarak kullanıldığı sektörlerde Çin’e karşı rekabet üstünlüklerini korumayı bir ulusal güvenlik meselesi olarak gören ABD ile bu alanlarda hızla öne çıkarak küresel ekonomide ve siyasette ağırlığını arttırmak peşindeki Çin arasındaki ticaret ve teknoloji savaşları, her geçen gün daha da sertleşerek yeni sahalara yayılıyor. Fakat önümüzdeki on yıllarda küresel sistemde baskın aktör olma iddiasındaki bu iki süper güç arasında devam eden ticaret ve teknoloji savaşları, uluslararası çapta siyasi ve ekonomik istikrara zarar vererek kritik bölgesel güç dengelerini de çatırdatmaya başladı.

- Japonya'dan Güney Kore'yi zorda bırakacak hamleler

Bu bağlamda Japonya ile Güney Kore arasında son yıllarda alt perdeden ve hukuki uyuşmazlıklar üzerinden devam eden stratejik gerginlikler geçtiğimiz ay son derece sert bir ticaret savaşı üzerinden su yüzüne çıkıverdi. Ağustos ayında Japonya’da muhafazakâr-milliyetçi eğilimli Şinzo Abe hükümeti Kore merkezli çokuluslu şirketlerin yüksek teknolojili yarı-iletken üretiminde yoğun olarak kullandıkları (florinlenmiş polyamidler, fotorezistler ve hidrojen floridler gibi) kritik kimyasal maddelerin Kore’ye ihracatına ciddi kısıtlamalar getirdi. Samsung, LG, SK Hynix gibi Koreli küresel devler, başta mobil telefonlar ve bilgisayarlar olmak üzere tüm elektronik cihazların çiplerinde ve ekranlarında yaygın olarak kullanılan yarı-iletkenler konusunda dünya piyasalarında lider konumundalar. Fakat dünyanın florinlenmiş polyamid ve fotorezist üretiminin yüzde 90’ı Japonya’da yapıldığı için, Japon şirketleri bu yüksek nitelikli kimyasal maddeler konusunda neredeyse küresel bir tekele sahipler.

Japon ve Kore ekonomilerinin özellikle ileri teknoloji sektörleri arasında uzun yıllar boyunca derinleşen entegrasyon ve bölgesel tedarik zincirleri, Koreli küresel devlerin iş kalitesine güvendikleri Japon üreticilerle iş bölümü yaptıkları bir yapıyı ortaya çıkarmıştı. Fakat Abe hükümetinin milliyetçi çevrelerden gelen yoğun iç siyasi baskılar altında aldığı yeni kararlara göre, Japon üreticiler bu üç stratejik materyal için Kore’ye yapacakları her ihraç sevkine ayrı ayrı lisans almak zorunda olacaklar. Bu lisansların alınmasıyla ilgili bürokratik prosedürler yasal olarak 90 güne varan bir süre alabildiği için, Japon otoriteleri her ihraç kalemini isterlerse üç aya kadar erteleme imkânına sahip oluyorlar. Böyle bir gelişme, Koreli elektronik devlerinin küresel tüketici pazarını hedefleyen ürünleriyle ilgili önemli tedarik gecikmeleri yaşamalarını gündeme getirebilir. Kısa vadede ürün stokları kullanılarak bu gecikmeler aşılabilirse de, ticaret engellemelerinin uzun vadeye yayılması, büyük ihtimalle Koreli üreticileri başta Çin ve ABD olmak üzere alternatif pazarlardan kaynak aramaya yönlendirebilir; bu da yeni tedarik zincirlerinin kurulmasını ve elektronik ürünlerinde fiyat artışları yaşanmasını tetikleyebilir. Diğer taraftan, (ekonomisini canlandırmakta zaten zorlanan ve çokuluslu şirketleri dinamik Koreli rakiplerinin gerisinde kalan) Japonya’nın küresel tüketici pazarlarını hedefleyen önemli bir ihracat kalemini bu şekilde kaybetmesi, uzun vadede Japon özel sektörü için de birtakım yapısal problemlerin doğmasına yol açabilir.

Dolayısıyla ekonomik argümanların zayıf olduğunu gören Abe hükümeti, bu ticaret engellemesi kararına ulusal güvenlik gerekçeleri üretmeye çalıştı ve Güney Koreli şirketlerin nükleer araştırmalarda da kullanılan hassas kimyasalları gizlice Kuzey Kore’ye sızdırdıklarını iddia etti. Ancak Seul yönetimi tarafından şiddetle reddedilen bu iddianın altını dolduracak somut bilgiler, örnekler ya da şirket bilgileri ortaya koyamadı. Güney Kore yönetimi bu konuda kusuru olmadığını ispatlamak için Birleşmiş Milletler’den tarafsız bir uluslararası heyeti Japonya’nın iddialarını araştırmaya davet ederken, Başbakan Abe beklenmeyen derecede hızlı adımlarla, güvenilir ticaret ortaklarını gösteren "Beyaz Liste’den" Güney Kore’yi çıkardıklarını açıkladı. Yaşanan krizi daha geniş çaplı bir ticaret savaşına dönüştürme potansiyeli taşıyan bu karar, hassas kimyasallar dışında otomotiv parçaları ve tüketici elektroniği gibi kitlesel ürün parçalarının Japonya’dan Güney Kore’ye ihracatında da önemli gecikmeler yaşanmasına yol açma potansiyeli taşıyor.

- "Japonya’yı Yeniden Büyük Yapmak"

Konuya Kore tarafından bakıldığında ise eski kolonyal patron Japonya’nın sömürgecilik ve savaş dönemlerinde başvurduğu ağır insan hakları ihlalleri ve zorlayıcı istihdam gibi uygulamaların bedelini ödemesi gerektiğine dair iç siyasi tartışmalar milliyetçi çevreler tarafından uzun zamandır gündeme getiriliyordu. Geçtiğimiz yıl Güney Kore Yüksek Mahkemesi’nin İkinci Dünya Savaşı sırasında Koreli işçileri zorla çalıştıran dev Japon şirketlerini (Zaibatsu) kurbanlarına ağır tazminatlar ödemeye mahkûm etmesiyle konu ete kemiğe büründü. Yani artık siyasi kariyerinin sonuna yaklaşan ve tarihte önemli bir iz bırakmak isteyen Japon Başbakanı Şinzo Abe’nin, Kore’nin Japon şirketlerini özel olarak hedef alan bu hareketine sert bir tepki vermesi yönünde ağır kamuoyu baskısı altında kalıp Kore’nin canını en çok "acıtacak" ileri teknoloji alanından vurmaya karar vermesi boşuna değil. Zaten Trump’ın aşırı sağ söylemlerine ve yeni-korumacılık yaklaşımlarına sempatiyle yaklaşan Abe, sömürgecilik ve İkinci Dünya Savaşı gibi tarihi konuları sürekli gündeme getirerek Tokyo’ya karşı ahlaki üstünlük kazanmaya çalışan Güney Kore’ye ekonomi üzerinden bir misilleme yapma fırsatını kaçırmak istemedi.

"Japonya’yı Yeniden Büyük Yapmak" gibi Trump’la neredeyse birebir örtüşen siyasi sloganlar kullanan Abe’nin, tıpkı kendi ülkesi gibi Doğu Asya’da ABD’nin önemli bir stratejik müttefiki olan Güney Kore ile kontrollü gerginlik stratejisi izlemesi şimdilik anlaşılabilir. Başbakan Abe 1965’te yapılan Kore-Japonya Normalleşme Anlaşması ile Kore’ye 500 milyon ABD doları tutarında ödeme yapıldığını ve bunun dışında şirketler ya da devlet üzerinden herhangi bir tazminat ödenmesinin mümkün olmadığını ortaya koyarak hem Seul yönetimine hem de iç siyasetteki muhafazakârlara mesaj veriyor. Ayrıca Japonya’nın militarist, emperyal geçmişine de güçlü şekilde sahip çıkarak kolonyal dönemde işlenen insan hakları ihlallerinin uluslararası planda sürekli gündeme getirilmesinin önüne set çekmek istiyor.

Diğer taraftan, Kore-Japonya ilişkilerinde ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşlarını tetikleyen dinamiklere benzer ekonomi-politik eğilimler de mevcut. Japon şirketler temel araştırma-geliştirme alanlarında halen çok güçlü olsalar da, burada bahsettiğimiz hassas kimyasallar gibi ara ürünlerin nihai tüketici ürünlerine dönüştürülmesi ve ticarileştirilerek küresel piyasalarda pazarlanması konusunda eski güçlerinde değiller. Samsung, LG gibi dinamik Koreli çokuluslu şirketlerin Sony, Panasonic, Toshiba, Hitachi gibi Japon elektronik devlerini geride bırakarak küresel bilişim ve elektronik piyasalarında liderlik potasına girmeleri Tokyo yönetimini fena halde rahatsız ediyor. Örneğin küresel mobil telefon rekabetinde Apple ve Huawei ile birlikte Samsung liderlik mücadelesi verirken hiçbir Japon üreticinin devreye girememesi, önemli bir eksiklik olarak algılanıyor. Bu bağlamda Abe yönetimi, Kore’nin uluslararası rekabet gücünün ana belirleyicileri arasında olan yarı-iletkenlerle ilgili hassas kimyasal maddelerin ihracatını kısıtlayarak kendi üreticileri için de doğal bir rekabet avantajı oluşturmaya çalışıyor. Koreli üreticileri alternatif tedarik kaynakları aramaya iterken, Japon üreticileri de daha agresif ticarileştirme ve pazarlama stratejileriyle küresel rekabet güçlerini artırmaya teşvik etme amacı güdüyor.

- Küresel ticaret sistemi üzerinde ek baskı

Konuya böyle bakıldığı zaman, yeni-korumacılık (neo-merkantilizm) yaklaşımlarının hem Japonya’da hem de Kore’de önümüzdeki dönemde daha da güçlenebileceğini öngörmek çok zor değil. Şimdiye kadar Japonya’yla ilgili tarihi konularda oldukça güvercin bir tavır izlediği için Güney Kore kamuoyunda eleştirilen sosyal demokrat eğilimli Başkan Moon Jae-In’in üslubunu sertleştirmek zorunda kalması önemli bir işaret. Japon hükümetinin ticareti kısıtlama kararlarına karşı “Bizim ekonomimize kasten darbe vurmak isteyen Japonya, bu süreçte kendisi de ağır zarar görecek. Bir daha asla Japonya’ya yenilmeyeceğiz” diyen Moon, Kore toplumunun sömürgecilik döneminde yaşanan dramatik olaylara karşı duygusal tepkilerini karşılamak zorunda olduğunun farkında. Fakat aynı zamanda, Güney Kore’nin küresel sistemdeki siyasi ağırlığı açısından önemli aktörler olan Samsung ve LG gibi çokuluslu elektronik devlerinin çıkarlarını da gözetmek durumunda. O yüzden, Japonya’ya dış ticarette sunulan avantajları askıya almak için harekete geçen Moon yönetimi, önümüzdeki dönemde kendi özel sektörünün çıkarlarını zedelemeyecek bir çözüm peşinde olacak.

2017’de ABD yapımı THAAD anti-balistik füze savunma sistemleri almaya karar veren Güney Kore yönetimini caydırmak için çeşitli ticaret kısıtlamaları uygulayan Çin’in bu tavrı o dönem çok eleştirilmişti. Şimdi sıkı bir ABD müttefiki olan Japonya’nın da aynı yaklaşımı benimsemesi, Asya-Pasifik’te ticaret ve teknoloji savaşlarının "yeni normal" haline gelmekte olduğunu gösteriyor. Uluslararası stratejik dengeler açısından, (Çin’i kuşatarak bölgedeki etkinliğini sınırlandırmaya çalışan) ABD’nin Asya-Pasifik’teki iki kilit müttefiki arasında patlak veren ticaret savaşlarından rahatsız olması, Tokyo ve Seul yönetimlerini enerjilerini Pekin’e yoğunlaştırmaya teşvik etmesi beklenebilir. Fakat ne küresel ne de bölgesel istikrarı sürdüren rejimleri koruma konusunda şimdiye kadar kararlı adımlar atan Trump yönetiminin, Kore-Japonya ticaret savaşlarını durdurmak için ağırlığını koymakta gecikmesi de kuvvetle muhtemel. Bu durumda, mevcut krizin en azından orta vadede tırmanarak devam edeceği öngörülebilir ki bu da küresel üretim ve ticaret sistemlerinin sürdürülebilirliği üzerinde ek bir baskı kaynağı oluşturacaktır.

[Prof. Dr. Sadık Ünay İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim üyesidir]

Kaynak:Haber Kaynağı

Etiketler :