AK Parti'nin silahları ve zaafları

Partilerin silahları ve zayıf noktaları/1

 

AK PARTİ

 

Genel seçimlere 2 aydan az bir zaman kala seçmen en çok iktidar ve ana muhalefet partilerinin 3 Kasım’da aldıkları oyları koruyup koruyamayacaklarını merak ediyor. Süper ligin dibinde kaynayan kazan benzeri bir kaynamada bu iki parti dışındaki partilerde yaşanacak.

Liderler baraj sorunu bulunmadıkları endişelerini dile getirseler de endişe yüz çizgilerinden okunuyor. Liderlerdeki gibi aday adaylarının da yüzlerine yansıyor, baraj korkusu. Merkez sağdaki bütünleşmeden tutun da irili ufaklı partilerdeki ‘seçime bağımsız adaylarla mı girsek’ arayışları baraj endişesinin en büyük dışavurumu.

Seçime doğru partilerin stratejileri, doğruları, yanlışları ve zayıf noktaları seçmenin gözünden kaçmıyor. 22 Temmuz’u bekleyen bir seçmen gözüyle partileri masaya yatıralım istedik. Seçim sürecinde en avantajlı partinin AK Parti olduğu söylenebilir. Bu durum, hükümetin ve yerel yönetimlerin idaresine sahip olmak, seçimler süresince bir seri avantajı kullanabilmek anlamına geliyor. İkinci avantajı ise pek çok iktidarda görülen oy erimesinden çok az nasiplenmesi. Bir düşüş yaşadığı dile getirilirken, Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde bürokratik otoritenin gazabına uğraması, eriyen AK Parti’yi yeniden ayaklandırdı. Anketlerde yüzde 28-30 aralığında gezerken -Başbakan 6 ay önce “oylarımız yüzde 28’lerde” demişti- yüzde 37-40’lara çıktığı görüldü.

AK Parti’nin kaybı varsa eğer, bu kayıp 5 yıllık iktidar döneminden sonra denebilir ki pek az partiye nasip oldu. Gelinen noktada oylarda da bir kemikleşme görüldü. AK Parti’nin tüm iktidarı boyunca en sert eleştirileri laiklik üzerinden alması da parti için bir avantaj. Ülkeyi gerilime sürüklediği iddiaları merkez solda kabul görse de, sağ seçmen iddia edilen gerilimin AK Parti kaynaklı olmadığı görüşünde. Özellikle Cumhurbaşkanlığı sürecinde yaşananlar, partinin taban oylarında “acaba” diye düşünenlerin yeniden partilerine dönmesine sebep oldu. Alternatif arayanlar, baraj endişesiyle yeniden partilerine döndü.

28 Şubat sürecindeki “mağduriyet psikolojisi” yeniden gündeme geldi. AK Parti’nin seçim sürecinde bu psikoloji üzerinden siyaset üretebilmesi, en büyük avantajlarından biri olacak.

İktidarın ekonomik başarıları -genellikle halka yansımadı serzenişi ile karşılansa da- genel olarak pozitif bir bakış yarattı. Özellikle makro sayaçların artıda olması, enflasyon ve -tabii halk nezdinde kabul görür mü bilinmez- uluslararası kurumların, yabancı yatırımcının moral veren duruşu yine AK Parti’nin avantajları arasında sayılabilir.

2002 seçimlerinde “Bir de bunu deneyelim” diye oy veren ve şu an kararsız olan seçmen üzerinde yine nispi bir etkisi olacak. Kararsızların kendilerine en yakın gördükleri partiler arasında ilk sırada yer almayan AK Parti seçmeninin büyük çoğunluğunun kararını verdiği görülüyor.  

Muhalefet partilerinin eleştirilerinin içinde önemli bir başlık olan yolsuzluk dosyalarının içi doldurulamadı, söylenenler iddiadan öteye geçemedi. Seçim sürecinde dedikodusu yapılan bu türden büyük dosyalar açılmazsa, iktidar partisinin buradan büyük puan kaybedeceğini söylemek zor.

AK Parti iktidarı döneminde göreve getirilen kadroların ‘cemaat’ten oldukları iddialarının da sandığı negatif yönde etkileyeceğini mümkün görünmüyor. Kendileri gibi olmayanlara karşı mesafeli ve güvensiz duruşlarını iddia edemeyiz ama iktidarın kendisini farklı düşünce yelpazesiyle yoğuramadığı, toplumsal ilişkiler ağını güçlendirecek çalışmalar ortaya koyamadığı söylenebilir. 4 Haziran’a kadar “vitrin” hesabı yapılarak liste oluşturma çabalarına bakarsak, alevi, sol, milliyetçi ve etnik kökenli isimlerle girilecek seçimden elde edilecek toplumsal güç, AK Parti’yi bir kez daha merkez sağın zirvesine taşıyacak. İktidarın dini, dili, milliyeti ve dünya görüşü farklı olan ecnebilerle diyalog kurmak için gösterdiği çabaları ‘Ermeni aday’ göstererek destekleyecek olması, partinin dış dünyayla olduğu kadar azınlıklarla da kurduğu diyalogun samimiyetini beyan açısından önem taşıyor.

AK Parti’nin zayıf noktalarından biri de geçtiğimiz 4 buçuk yılda AB kriterleri çerçevesinde yapılanlar dışında “eğitim özgürlüğü” alanında vaad edilenlerin –söz vermedik deseler de- yerine getirilmemiş olması, ‘toplumsal mutabakat’ arayışının sivil topluma bırakılmış olmasıdır. Cumhurbaşkanlığı seçimi tartışmaları ve yaşananlar “başörtüsü” ve “katsayı adaletsizliği” gibi kronik meseleleri hafızalardan silemeyecektir.

Umarım parti yöneticileri zayıf noktalarını görür, seçmenin karşısına nasıl ve hangi siyasetle çıkacaklarının hesabını yaparlar.

 ***

‘Balkanlar’da Osmanlı İzleri’ müthiş…

 

Fotoğraflarındaki estetiğe hayran kaldığım sanatçılardan İbrahim Dıvarcı, Ahmet Kuş ve Feyzi Şimşek geçtiğimiz yaz, bugün Avrupa ve Ortadoğu diye isimlendirdiğimiz Osmanlı coğrafyasını Kültür Bakanlığı’nın çok önemli bir projesi için dolaşmışlardı. Cumartesi akşam bu gezilerden sadece Balkanlar’da fotoğrafladıkları medeniyet izlerini görmek için toplandık. İbrahim ve Ahmet abinin yaşadığı heyecan gözlerinden okunuyordu. “Bir zamanlar sahibi olmakla övündüğümüz mirasın fotoğraflarını çekerken, sanki Osmanlı’dan birisi çıkıp gelmiş gibi bize sahip çıkıyordu insanlar” diyorlardı. Onların sergideki fotoğraflarından her biri sanki bir uzaktaki sıcak bir dosttan getirilmiş selam gibiydi… Görmezseniz çok şey kaçıracaksınız…

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.