Terör mağdurlarına "sosyal risk ilkesi" gereği tazminat

Terör mağdurlarına "sosyal risk ilkesi" gereği tazminat

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun, terörden kaynaklanan ölüm ya da yaralanmalarda "sosyal risk" ilkesine göre manevi tazminat isteminde de bulunulabileceğine ilişkin kararının gerekçesi yazıldı - Gerekçeden: - "Terör olayları nedeniyle ortaya çıkan

ANKARA (AA) - AYLİN SIRIKLI DAL - Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun, terör olaylarından kaynaklanan ölüm ya da yaralanmalarda "sosyal risk" ilkesine göre maddi ve manevi tazminat isteminde bulunulabileceğine ilişkin kararının gerekçesi tamamlandı.

Terör eylemlerinden veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetlerden kaynaklanan maddi zararların tazminini amaçlayan kanunun yürürlüğe girmesi, Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdindeki davalarına olumlu etkilerde bulundu ancak kanunun sadece maddi zararların karşılanacağını öngörmesi, terör mağdurlarınca yeterli görülmedi.

Bazı terör mağdurları, maddi ve manevi tazminat istemiyle valiliklere ve İçişleri Bakanlığına başvurdu. İstemlere cevap verilmemesi üzerine mağdurlar idare mahkemelerinde dava açtı.

İçişleri Bakanlığınca mahkemelere gönderilen savunmada, terör olaylarında güvenlik tedbirlerinin alınmasında herhangi bir eksiğin bulunmadığı, saldırı neticesi meydana gelen zarardan idarenin sorumlu tutulamayacağı, olayda "sosyal risk" ilkesinin uygulama olanağının bulunmadığı belirtilerek davaların reddi istendi.

İdare mahkemeleri ise mağdurlara hem maddi hem manevi tazminat ödenmesine hükmetti.

- Temyiz üzerine Danıştay'da

Davalı İçişleri Bakanlığı ve İstanbul Valiliği kararı temyiz etti. Usul yönünden terör olayları nedeniyle zarara uğrayan kişilerin maddi zararlarının 5233 sayılı Kanun hükümlerine, manevi zararların ise genel hükümlere tabi olduğu savunularak davanın reddedilmesi istendi.

Temyiz istemini görüşen Danıştay 10. Dairesi, yerel mahkemenin kararını bozdu. Yerel mahkemelerin ilk kararlarında direnmesi üzerine dosya, Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna geldi.

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, İçişleri Bakanlığı ve İstanbul Valiliği'nin temyiz istemlerini reddetti, idare mahkemelerinin kararını onadı.

- Gerekçeden

Onama kararının gerekçesinde, terör olaylarından zarar gören bireylerin maddi ve manevi zararlarının idari yargı mercilerinin toplumsal risk ilkesi uyarınca tazminine ilişkin kararların, konuyu düzenleyen genel bir yasa olmadığından, doğrudan Anayasanın öngördüğü ilkelere dayandığı, bu ilkelerin Danıştay tarafından yorumlanarak ilkeye uygulanabilirlik kazandırıldığı belirtildi.

Kurulun gerekçesinde, "Sosyal risk" ilkesi ile toplumun içinde bulunduğu koşullardan kaynaklanan, idarenin faaliyet alanında meydana gelmekle birlikte, yürütülen kamu hizmetinin doğrudan sonucu olmayan, toplumsal nitelikli riskin gerçekleşmesi sonucu oluşan, salt toplumun bireyi olunması nedeniyle uğranılan özel ve olağandışı zararların da topluma pay edilerek giderilmesinin amaçlandığı aktarıldı.

"Terör olayları" olarak nitelenen eylemlerin, devlete yönelik olduğu, Anayasal düzeni yıkmayı amaçladığı, bu tür olaylarda zarar gören kişi ve kuruluşlara karşı kişisel husumetten kaynaklanmadığı ifade edilen gerekçede, "Sözü edilen olaylar nedeniyle zarara uğrayan kişiler, kendi kusur ve eylemleri sonucu değil, toplumun bir bireyi olmaları nedeniyle zarar görmektedirler. Belirtilen şekilde ortaya çıkan zararların ise, özel ve olağandışı nitelikleri dikkate alınıp, terör olaylarını önlemekle yükümlü olduğu halde önleyemeyen idarece, sosyal risk ilkesine göre topluma pay edilmesi suretiyle tazmini, hakkaniyet gereği olup, sosyal devlet ilkesine de uygun düşecektir" ifadeleri yer aldı.

Gerekçede, devletin itibarının zedelenmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde (AİHM) yüklü miktarlarda tazminata mahkum olunması ve gerçekten mağdur bireylerin zararlarının sulh yoluyla ödenebilmesi amacıyla 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkındaki Kanunun 27 Temmuz 2004'te yürürlüğe girdiği hatırlatıldı.

Kanunun yürürlüğe girmesinin ardından AİHM nezdinde açılan davalarda, hükümetin yaptığı itirazların yerinde görüldüğü ve 5233 sayılı Kanunun etkin bir başvuru yolu olduğunun kabul edildiği aktarıldı.

Gerekçede, aynı kanunun 12. maddesindeki "sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda, ilgililerin yargı yoluna başvurma hakları saklıdır" hükmüyle, Anayasa'nın, "İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır" şeklindeki 125. maddesinin birinci fıkrasına paralel bir düzenlemeye yer verildiği anlatıldı.

Kanunun maddi tazminata ilişkin öngördüğü hesaplamaların, "sulh yoluyla anlaşılması halinde" zarar gören ilgilileri bağlayacağı hususunda kuşku bulunmadığı ifade edilen gerekçede, "Ancak sulhnamenin imzalanmaması durumunda, ilgililerin gerçek zararlarının tazmini için yargı yoluna başvurulmasını engelleyen bir hüküm de bulunmadığından, davacının terör eylemi sonucu oluşan gerçek zararının tazminat hukukunun genel ilkeleri uyarınca ödenmesini talep edebileceği sonucuna ulaşılmıştır" değerlendirmesi yer aldı.

- Manevi tazminat istemi

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun gerekçesinde, manevi tazminat istemine ilişkin ayrı inceleme yapıldı.

5233 sayılı yasanın temel amaçlarından birinin de yargı dışı bir yöntem geliştirerek, AİHM'e bu konuda yapılan başvuruları sona erdirip, bireyler aleyhine oluşan dengenin, iç hukukta geliştirilen usullerle yeniden kurulmasını sağlamak olduğu belirtilen gerekçede, şu tespitler yapıldı:

"Terör olayları nedeniyle meydana gelen ve sosyal risk ilkesi kapsamında bulunup, 5233 sayılı Yasa uyarınca karşılanmayan manevi zarara bağlı tazminat taleplerine ilişkin uyuşmazlıklarda, idare hukukunun tazminata ilişkin ilke ve kuralları çerçevesinde 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun öngördüğü usullere tabi olarak manevi tazminat ödenmesine de hukuki bir engel bulunmamaktadır. Bu çerçevede, hali hazırda terör olayları nedeniyle uğranılan manevi zararların Anayasaya dayalı olarak sosyal risk ilkesi uyarınca tazmini olanaklı iken yasama organınca, özellikle yaşam hakkı başta olmak üzere temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasına yol açar nitelikte ve manevi tazminat ödenmesini engellemek amacına yönelik böyle bir yasanın yürürlüğe konulduğu söylenemez.

Terör eylemleri sonucu oluşan olaylar incelendiğinde, eylemlere bağlı olarak maddi zararların meydana geldiği görülmekle birlikte, esasen terör eylemlerine bizzat şahit olan vatandaşların hayatları boyunca çektikleri ve çekecekleri üzüntü, acı, elem ve psikolojik buhran, gibi manevi zararların daha büyük sıkıntılara yol açacağı hususu yadsınamaz bir gerçektir. Dolayısıyla, idare hukuku kuralları çerçevesinde Anayasaya dayalı geliştirilen bir ilke uyarınca manevi zararların karşılanma olanağının içeriği itibariyle engelleyici bir hüküm taşımayan yasa ile ortadan kaldırıldığından bahsedilmez."

Gerekçede, manevi tazminatın, mal varlığında meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı değil, tatmin aracı olduğu belirtilerek, başka türlü giderim yollarının bulunmayışı veya yetersiz kalışının, manevi tazminatın parasal olarak belirlenmesini zorunlu hale getirdiği kaydedildi.

Manevi tazminatın, olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçladığı ifade edilen gerekçede, manevi tazminatın miktarının her bir olay ve birey yönünden yargı yerlerince farklı şekilde değerlendirileceği belirtildi.

Gerekçede, "Manevi tazminat miktarının idare organlarınca takdir edilmesini sağlayacak şekilde yasayla belirlenmesi de müessesenin niteliği ile bağdaşmayacağından, yasa koyucunun bunu yasada açıkça öngörmesini beklemek de gerçekçi değildir." denildi.

- Anayasa Mahkemesi kararı

Gerekçede, Elazığ İdare Mahkemesi tarafından, 5233 sayılı Yasa'nın, "terör veya terörle mücadeleden dolayı zarara uğrayanların manevi zararları dışında yalnızca maddi zararlarının tazmini"ne olanak tanıyan hükümlerin iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurulduğu hatırlatıldı. AYM'nin, bu başvuruyla ilgili, yasada, zararın manevi kısmının idareden talep edilemeyeceğine ilişkin bir hükme yer verilmediğine hükmettiği belirtilen gerekçede AİHM'in söz konusu yasayla ilgili bir kararına da atıfta bulunuldu.

Gerekçede AİHM'in 5233 sayılı kanunla ilgili, "Tazminat kanununda yalnız maddi zararlar için tazminat talep etme olanağının bulunduğu doğru olsa da kanunun 12. maddesinin idari mahkemelerde manevi zarar için tazminat talep etme olanağı verdiği görülmektedir" ifadesine yer verdiği hatırlatıldı.

Söz konusu yasanın, manevi zararların karşılanmasını engellemeyen bir yasa niteliğinde olduğu vurgulanan gerekçede, "Bunlar dikkate alındığında, terör olayları nedeniyle meydana gelen ve sosyal risk ilkesi kapsamında değerlendirilen ancak 5233 sayılı Yasa çerçevesinde karşılanmayan, ilgililerin ileri sürdükleri manevi zarara bağlı tazminat taleplerine ilişkin uyuşmazlıklarda, idare hukukunun tazminata ilişkin ilke ve kurallarına göre, 2577 sayılı Yasa'nın öngördüğü usullere tabi olarak manevi tazminat ödenip ödenmeyeceğine ilişkin yargısal incelemenin yapılması gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır" ifadeleri kullanıldı.

AA

Kaynak:Haber Kaynağı

Etiketler :