Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

İntiharı Önlemede Dinin İnancın Rolü

İntihar Arapça’daki kurban kesme anlamına gelen “nahr” sözcüğünden türemiş olup, insanın kendi hayatına son vermesi manasına gelir. Maalesef intihar olayları, hem dünyada ve hem de Türkiye’de artış göstermektedir. 

Dünya sağlık örgütü verilerine göre her yıl dünya genelinde yaklaşık bir milyon kişi intihar etmektedir. Bunu saniye olarak ifade etmek gerekirse, her 40 saniyede bir kişi intihar etmektedir.  Bu oranın 2020’li yıllarda 1,5 milyona ulaşması beklenmektedir.

Ülkemizde intihar oranı, diğer bazı dünya ülkelerine göre yüksek olmasa da, yıllara göre artan oranda bir seyir izlemektedir.

İntihar olaylarını tek bir nedene bağlamak mümkün değildir. Birçok nedenden bahsedilebilir. İnsanı intihara sürükleyen nedenler arasında depresyon, alkol ve uyuşturucu kullanmanın sonucu oluşan yalnızlık duygusu, sosyal dışlanmışlık, boşanmaların oluşturduğu travmalar, iletişimsizlik, ilgisizlik, terkedilme, anne-baba ile yaşanan sorunlar, evlilikle ilgili mes’eleler vb. sayılabilir.  Bunlarla birlikte “medya”yı da unutmamak gerekir. Özellikle intiharla ilgili haberlerin detaylandırılarak kamuoyuna sunulması doğal reklam yerine geçmektedir. Adeta, intiharlar, medya üzerinden mesaj vermeye yönelik olarak da işlev görmektedir. Buna, televizyon dizilerinde geçen sevilen karakterlerin intihara yönelme rollerini de eklemek gerekir. Ünlülere ait intihar öyküleri, genç nesiller üzerinde özendirici etkiler meydana getirmektedir.

İntiharı önlemede dini inancın ne gibi etkisi olabilir?

Dini değerlerden uzak yaşayan bireyler üzerinde modern hayatın getirdiği bireysellik, beraberinde başkasını düşünmeme gibi bir davranış tarzını beslemektedir. Örneğin, anne-baba, akraba ilişkileri zayıflayan fertlerde yalnızlık duygusu gelişmektedir. Birey, sosyal destek sistemlerinden mahrum kalınca, başına gelen sıkıntıları paylaşacak güvenilir çevreden mahrum kalması sonucu; derin bir üzüntü, durgunluk, duygu çöküntüsü ve dışlanmışlık gibi bir psikoloji içerisine girmektedir. Fiziksel yalnızlık beraberinde manevi yalnızlığı derinleştirmekte, hayatın zorlukları karşısında sabır, direniş ve metanet gösterme gibi duygular zafiyete uğramaktadır.  Birey, hayatta kalma mücadelesini sürdürmek yerine, böylece hayattan vazgeçmeyi tercih bir kurtuluş olarak algılanmaktadır.

Yapılan araştırmalar, dinî bağlılıkları güçlü olan insanların, daha düşük intihar riskine sahip olduklarını göstermektedir. İnancımıza göre hayat bir imtihandan ibarettir.  (Bkz. Mülk 2). Kendisinin imtihan için dünyaya gönderildiğine inanan ve inancının gereği Allâh'a güvenip dayanan insan ise, asla ümitsizliğe, karamsarlığa düşmez. Sıkıntılara göğüs germek, acıya ve kedere karşı sabır göstermek, şartlar ne olursa olsun Allâh'a olan inanç ve güvenini yitirmemek, Müslüman'ın temel karakteridir. İslam’a göre hayatta karşılaşılan sıkıntı ve problemlerin her biri bir imtihan aracıdır. Dolayısıyla, hayatta karşılaşılan meşakkatlere, hastalık ve musibetlere karşı sabır göstermek olgun bir Müslümanın vasıfları arasındadır.

Onun için inançlı insanlar “canı koruma”nın dini-insani bir sorumluluk olduğunu bilir. Şartlar ne kadar kötüleşirse kötüleşsin, yaşama seçilmelidir. İnsanlık tarihinde en ağır bela ve musibetlere maruz kalanlar peygamberler, sonra veliler, sonra da derecesine göre bunlara benzeyenler olmuştur. İnsan en olumsuz şartlarda bile Mevlana’nın deyimiyle “kirpi” gibi olmalıdır. Nasıl ki bu canlılar kendilerine yönelik saldırı karşısında korunma içgüdüsü harekete geçip top gibi yusyuvarlak olur ve dikenleriyle kendilerini korumaya çalışırlarsa, insan da başına gelen bela, musibet ve olaylar karşısında yılmadan sabretmeli, direnmeli ve mukavemet göstermelidir. Her zorluğun arkasında bir kolaylık, her mağlubiyetin arkasında bir zafer vardır.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.