"FETÖ, gençleri kapı kulları haline getirdi"

"FETÖ, gençleri kapı kulları haline getirdi"

Diyanet İşleri Başkanlığınca, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından hazırlanan "FETÖ raporu"ndan:"En önemli aidiyetlerinden kopartılan gençler, yapılan telkinlerin sonucunda sırf örgüt liderinin emrini yerine getirmeye programlanmış kapı kulları haline gel

ANKARA (AA) - ERTUĞRUL SUBAŞI - Diyanet İşleri Başkanlığınca, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından hazırlanan "FETÖ raporu"nda, "En önemli aidiyetlerinden kopartılan gençler, yapılan telkinlerin sonucunda sırf örgüt liderinin emrini yerine getirmeye programlanmış kapı kulları haline gelmişlerdir. Artık onlar için ne ailenin ne vatanın ne de İslam ümmetinin bir önem ve önceliği söz konusudur. Bu halleriyle onlar, tarihteki Haşhaşi grupların intihar timlerini anımsatmaktadırlar." değerlendirmesi yer aldı.

15 Temmuz darbe girişimi sonrası ağustos ayında Olağanüstü Din Şurası'nı toplayan Diyanet İşleri Başkanlığı, şurada alınan kararlar doğrultusunda "FETÖ raporu" hazırladı.

İstanbul'da yapılacak Avrasya İslam Şurası'nda da paylaşılacak raporda, "FETÖ/PDY, İslam ümmetinin vahdetini parçalayan bir tefrika hareketidir." maddesi yer alıyor. İslam toplumunda farklı mezhep, meşrep ve düşünce ekollerinin ahenkli bir şekilde bir araya geldiği ve büyük bir zenginlik oluşturduğu belirtilen raporda, ancak İslam'da Müslümanların birliği esas olduğundan vahdeti parçalayacak her türlü tefrika ve gruplaşmanın yasaklandığı kaydedildi.

Hakikati kendi tekeline alarak kendisinin dışında herkesi dışlayan bir yapının, İslam geleneği ile bağdaşmayacağı vurgulanarak, dolayısıyla İslam ümmetini parçalamayı esas alan hiçbir yapının, düşünce ve hareketin masum kabul edilemeyeceği vurgulandı.

- "Müminlere karşı şiddetli, kafirlere karşı ise merhametli"

"Dinler arası diyalog çalışmalarında gayrimüslimlere oldukça hoşgörü ile bakan ve onlarla sıcak ilişkiler içerisinde olan örgüt, kendilerinden olmayan Müslümanlara karşı ise olabildiğince soğuk, dışlayıcı ve ötekileştirici bir tavır sergilemiştir." değerlendirmesine yer verilen raporda, şu görüşler paylaşıldı:

"Fetih Suresi'nin 29. ayetinde zikredilen nitelemenin tam tersine 'müminlere karşı şiddetli, kafirlere karşı ise merhametli' diye özetlenebilecek bir tavır takınmıştır. Gayrimüslimlerle kurduğu diyaloğu, Müslüman gruplardan esirgemiş, onlara karşı daima mesafeli durmuştur. Hatta kardeşlik hukukuyla asla bağdaşmayacak şekilde İslami grupları küçümsemiş, bazen de hile ve tuzaklarla onları bastırmaya ve susturmaya yönelik tutumlar içerisine girmiştir. Oysa birçok ayet-i kerimede yüce Allah, müminleri bırakıp, kafirleri, gayrimüslimleri daha açık bir ifade ile Allah ve Müslümanların düşmanlarını veli (üst ve dost) edinmeyi yasaklamıştır."

FETÖ'deki bu çarpık anlayışın, yetiştirdikleri öğrencilerde vahdet ve aidiyet duygusunu yok ettiği belirtilerek, "Dini eğitim almaları için aileleri tarafından örgütün okullarına verilen gençler, önce ailelerine, sonra kendi ülke ve toplumlarına ve nihayet İslam ümmetine ait olma inancını ve bilincini kaybetmektedirler. En önemli aidiyetlerinden kopartılan bu gençler, yapılan telkinlerin sonucunda sırf örgüt liderinin emrini yerine getirmeye programlanmış kapı kulları haline gelmişlerdir. Artık onlar için ne ailenin ne vatanın ne de İslam ümmetinin bir önem ve önceliği söz konusudur. Bu halleriyle onlar, tarihteki Haşhaşi grupların intihar timlerini anımsatmaktadırlar." ifadelerine yer verildi.

Bu sonucun örgütün nesilleri nasıl yok ettiğinin bir başka görünümü olduğu belirtilerek, "Bakara Suresi 205. ayetinde '…Yeryüzünde fesat çıkarır ve nesilleri yok eder…' şeklinde nitelenen şer odaklarının vasıflarıyla tamamen uyum arz etmektedir. Nitekim yıllar önceki bir sohbetinde Gülen 'Zaman zaman hizmetin selameti için, eğer yapılacaksa böyle bir fedailik, çarparız kendimizi bu ateşe ve yok oluruz' diyerek intihara dahi yeşil ışık yakabilmiştir." denildi.

- "Üst akıl" tarafından yönlendiriliyor

FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in, 9 Eylül 1977 tarihli bir vaazında, "Allah ve Resulullah'a inanan mümin, karşısına çıkan babası, karşısına çıkan kardeşi, amcası, dayısı, akrabası dahi olsa rahatlıkla onları aşmasını bilecektir." ifadesiyle aslında İslam davetine karşı mücadele eden kafir anne ve babalara karşı alınması gereken tavırdan bahseden ayeti istismar ettiği kaydedilerek, "Bu dava uğruna babanı, ananı, kardeşini bile dinlemeyeceksin." mesajını verdiği değerlendirmesinde bulunuldu.

Raporda, şu ifadelere yer verildi:

"İslam'a ve Müslümanlara karşı kullanılmak üzere bir 'üst akıl' tarafından yönlendirildiği artık iyice anlaşılan ve sadece gösterilen hedeflere kilitlenen bu örgüt ve elemanları için artık ne vahdetin ne ümmetin ne de milletin bir değeri vardır. Bu hedefleri gerçekleştirmek adına bu örgütün, yüzlerce hatta binlerce Müslümanı öldürülebileceği, 15 Temmuz gecesi acı bir tecrübeyle görülmüştür. Hedefi ve iddiası ne olursa olsun, karanlık güçlerin maşası olarak Müslüman kardeşlerine, kendi vatandaşlarına silah çekmekten kaçınmayan, kendi halkına savaş açmaktan çekinmeyen malum yapı, bu tavrıyla tevhidi parçalayan, fitne ve tefrika odaklı bir oluşum olduğunu açıkça göstermiştir.

İslam, toplumsal yapıyı bölmeyi ve parçalamayı amaçlayan her türlü tefrika, hizipleşme, gruplaşma ve ayrılığı kesinlikle reddeder. İslam, ümmetini dini açıdan parçalamayı esas alan, cemaat kibrine ve narsizmine sahip olan ve bu özelliğiyle diğer Müslüman grupları küçümseyen hiçbir düşünce ve hareket masum kabul edilemez. Hakikati kendi tekeline alarak kendisinin dışında herkesi dışlayan bir yapının İslami bir dayanağı bulunamaz."

- "Amacı uğruna kul ve kamu hakkına tecavüz etmiştir"

Kendi mensuplarını kadrolara yerleştirip devleti ele geçirmek amacıyla başta soru hırsızlığı olmak üzere, her türlü yolsuzluğu ve hukuksuzluğu yapmanın, kul ve kamu hakkına tecavüz etmek olduğunun ifade edildiği raporda, böyle bir yöntemi, örgütlenmesinin temel aracı yapmış olan bir yapının İslami kabul edilemeyeceği vurgulandı.

Buna önderlik eden, yol veren ya da göz yuman insanların vicdandan, ahlaktan ve dinden nasiplerinin olmadığının altının çizildiği raporda, örgüt liderinin emellerini gerçekleştirmek adına, hizmet ve dava adı altında dinin açık yasaklarını çiğneyenlerin ve bunu din adına yapanların temel noksanının, sağlıklı bir din anlayışına sahip olmamaları olduğu belirtildi.

Başlangıçta dine hizmet adı altında ortaya çıkan bu hareketin, gelinen noktada benimsenen keyfi tutum sebebiyle temel kuralları sulandırılmış bir din algısının ortaya çıkmasına sebep olduğu ifade edilerek, şunlar kaydedildi:

"Oysa bir haramı helal kabul etmek, insanı dinden çıkarır, haramı işlemek ise kişiyi fasık yapar. Bu tür tavırların hepsi doğru din anlayışından sapmanın bir neticesidir. Allah ile özel bir irtibatı olduğunu düşündükleri kişinin beyanı karşısında, açık haramları işlemekte sakınca görmeyenler, bir anlamda malum yapının nasıl takiyyeci bir tavır benimsediğini de göstermektedir. Kamuya açık bir yayınında kaçak su ve elektrik kullanmanın caiz olmayacağını, böyle yapanların 60 milyon fertle teker teker helalleşmesi gerektiğini söyleyen bir şahsın, devlet kurumlarını eline geçirmek için haram ve gayri ahlaki yolları kullanan, sınav sorusu hırsızlığıyla sadece mevcut insan varlığımızın değil, gelecek nesillerimizin istikbalinin de çalınmasına onay vermesi, anlaşılır bir durum değildir."

- "Bu ahlaksız davranışların İslam diniyle alakası bulunmamaktadır"

Örgüt mensuplarının, örgüt içinde yetişsin ya da yetişmesin, tam teslimiyet sergilemeyen ve çıkarlarına aykırı gördükleri kişilere karşı iftira ve kumpas silahlarını kullandığı, bu ahlaksızlıklarını da sözde hizmetlerinin gereği ve devamı için mübah saydıklarının ifade edildiği raporda, şu ifadelere yer verildi:

"Ayrıca kişilerin özel hayatından bilgiler ve görüntüler elde ederek, bunları çeşitli hile ve montajlarla işleyip bir şantaj aracı olarak kullanmışlardır. Bu şekilde masum insanları görevden alma, hapse atma gibi illegal eylemlerle çok sayıda mağduriyet üretmiş, kendilerine engel olmak isteyen ya da örgüt mensubu olmayan veya örgütten ayrılan, atılan çok sayıda kişinin işini, kariyerini, itibarını, özgürlüğünü ve hatta hayatını kaybetmesine sebebiyet vermiştir. Bu ahlaksız davranışların İslam diniyle uzaktan yakından alakası bulunmamaktadır. İftira ile suçsuz insanları karalamak ve bir de bunu şahsi emellerine yükseliş için bir basamak yapmak, yüce Allah'ın Kur'an'da açıkça yasakladığı en büyük günahlardan ve cürümlerdendir."

- "Sinsi ve gizli bir tutum sergilemişlerdir"

Örgüt mensuplarının, başlangıçtan itibaren tedbirli ve temkinli olma adına oldukça sinsi ve gizli bir tutum sergilediğinin belirtildiği raporda, "Ne oldukları gibi görünmüş ne de göründükleri gibi olmuşlardır. Özellikle bürokrasinin stratejik kademelerinde, farklı bir kimlikle hareket etmiş ve uzun yıllar kendilerini saklamayı başarmışlardır. Bu bağlamda gerçek niyet ve amacı ortaya koyan tavırlar örgüt içinde ihanet, hezimet ve mağlubiyet sayılmıştır." görüşüne yer verildi.

Raporda, Fetullah Gülen ile ilgili de "Gülen'in kırk yıllık söylem ve eylemlerinde iki yüzlü davranma, çift dilli konuşma boyutu o kadar çoktur ki, sırf bu hususta 'Çelişkiler İnsanı' adıyla müstakil bir kitap yayınlanmış ve Gülen'in hemen her konuda yüzlerce çelişkisi ortaya konulmuştur." değerlendirmesinde bulunuldu.

Gülen'in, Risale-i Nur hareketine bir "yozlaşma" atfedip, kendisine "sahih ve püriten" bir idealizm atfetmek için yolun en başında Ebu Zerr'i bayraklaştırırken, örgütün büyüdüğü sıralarda uyguladığı bütün adam kazanma taktiklerini başka sahabiler üzerinden meşrulaştırma cihetine gidebildiği belirtildi.

Gülen'in ABD'de yaptığı bir konuşma ile Türkiye'de yaptığı bir konuşmanın bile birbirine ters içerikler taşıyabildiğine işaret edilerek, bu ikircikli tavrın arkasındaki tek motivasyonun pragmatizm olduğu kaydedildi.

- "Kökü dışarıda küresel proje"

Örgütü, genellikle kendilerinin kontrol ettiği terör gruplarına karşı etkili bir alternatif olarak dünyaya arz eden, yayılmasına, örgütlenmesine, okullar açmasına, kurumsallaşmasına yardım eden küresel güçlerin, kendilerine zararı dokunmayan ve hatta kullanışlı bir sözde İslami yapıyı ana omurga üzerine yerleştirmeyi, böylece İslamiyet'in merkezini kontrol altında tutmayı arzu ettiği ifade edildi.

Bu açıdan Gülen örgütünün, "İslamlaşmak" ile hiç alakası olmayan, sadece İslam'ı dönüştürmek ve Müslümanları kontrol etmek amaçlı, kökü dışarıda bir küresel projeye çoktandır evrildiği hususunda hiçbir kuşku bulunmadığı kaydedildi.

Raporda, "Örgütün kanlı eylemleri göstermiştir ki, geçmişte on yıllar boyunca dillerinden düşürmedikleri 'hoşgörü' kavramı ve 'ılımlı İslam' etiketi, karanlık niyetlerini örten bir maskeden ibarettir. Bu tür fesat yuvaları hakkında yüce Allah şöyle buyurmaktadır, 'Onlara 'Yeryüzünde fesat çıkarmayın' denildiğinde, 'Hayır, biz yalnızca ıslah edenleriz' derler. İyi bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir. Fakat farkında değillerdir." ifadeleri yer aldı.

- "İbadetler farklı amaçlar için istismar edilemez"

İbadetlerin farklı amaçlar için istismar edilemeyeceğinin altının çizildiği raporda, zekat ve kurban parasıyla televizyon kurmak, medya çalışmaları yapmak, lobi faaliyeti yürütmek, bu paraları değişik ülkelerde seçim kampanyalarına aktarmanın da asla meşru görülemeyeceği belirtildi.

Örgütün öteden beri müntesiplerinden ve sempatizanlarından bazen kendi rızalarıyla, bazen de mali denetim baskısıyla, şantaj ve benzeri yollarla zekat ve himmet adı altında maddi gelir elde ettiğinin malum olduğu ifade edilerek, şu değerlendirmelerde bulunuldu:

"Zekatın dolaylı da olsa tehdit ve baskıyla tahsil edilmesi bir tarafa, müstahak olmayan yerlere harcanması, en önemli şikayet konularının başında gelmektedir. Toplanan zekatlar, Kur'an'ın bildirdiği sarf yerlerine değil de örgütün amaçları doğrultusunda usulsüz bir biçimde televizyon programlarına, başka ülkelerdeki lobi faaliyetlerine ve seçim kampanyalarına, temsil, ağırlama işlerine, sosyal ve kültürel etkinliklere harcanmış, Gülen ve örgütü lehine kitap ve makale yazdırma, Gülen'in ikamet ettiği malikanenin masrafları, örgüt mensubu sözde imamların maaşları gibi harcamalar için kullanılmıştır. Oysa zekatın geçerli olabilmesi için Tevbe Suresi'nin 60. ayetinde zikredilen sınıflara harcanması gerekli olup, bunun dışındaki yerlere harcanması caiz değildir."

- "FETÖ, usulsüz bir oluşum olarak karşımıza çıkar"

Kurban ibadeti için toplanan paraların da başka amaçlar için kullanıldığı, fakir ve yetimler adına toplanan sadakaların da yine örgütsel amaçlarla harcandığı, öğrenciler için verilen bursların çoğunun yerine ulaşmadığına işaret edilen raporda, şunlar kaydedildi:

"Netice olarak, tefsirde, hadiste, fıkıhta, siyer ve İslam tarihinde, velhasıl bütün İslami ilimler alanında FETÖ, eklektik, faydacı, usulsüz bir oluşum olarak karşımıza çıkar. Deyim yerindeyse, örgütün menfaatine olan her şey, çok rahatlıkla ve ustaca kullanılmıştır. Özetle, kendi konumuna 'meşruiyet' kazandırmak için dinin esas, değer ve hükümlerini 'araçsallaştırmaya' çalışanlar hep olmuştur ve olacaktır. Gülen örgütü de bunun bir örneğidir, fakat tek örneği değildir. Bu tür söylem ve eylemlerde bulunan, süfli emelleri için dini istismar eden her türlü oluşuma karşı gerekli tedbirler zamanında alınmalıdır."

AA

Kaynak:Haber Kaynağı

Önceki ve Sonraki Haberler