M. Faik Özdengül

M. Faik Özdengül

Aysel Hanım nefret doluymuş!

Aysel Ekşi, Hayrunnisa Gül için masaya vurup ‘o kadından nefret ediyorum’ demiş yabancı bir gazeteciyle yaptığı röportajda.

Bu hadiseyi bizim için önemli yapan ne? Aysel hanım bir psikiyatr ve kocası önemli bir gazetede yazar. Nefret ettiği kadınla münasebeti ne? Alışverişleri mi oldu? Aralarında şahsi bir münasebet mi geçti? Hayır. Hayır dedim çünkü nefretin nedeni Hayrunnisa hanımın temsiliyeti ile ilgili. Röportajdan öyle anlıyoruz.

Nefret en ilkel duygulardan birisi. Bu röportajı okurken nedendir bilmem birden aklıma şimdi Ramazan ayı da geliyor televizyonlarda yine sıkça izleyeceğiz, çağrı filmi geldi. İngilizcesi message dı. Filmde Ebu Süfyan’ın karısını oynayan bir kadın vardı. Hz Hamza’yı öldürtmek için türlü yollar arıyordu ve sonuçta bir köle olan Vahşi’yi tuttu bu iş için. Film boyunca o kadının gözlerinde görünen duyguydu nefret ve intikam hissi. O kadını anlayabiliyoruz çünkü yakınları savaşta öldürülmüştü ve en azından kişisel bir hıncı vardı. Anlamak onayladığımız anlamına gelmiyor. Sonuçta o başardı. Başarmak ta her zaman kazançlı çıkmak anlamına gelmez.

Aysel Hanım hem kişiliği hem de yaşı itibariyle artık olgunluğun da ötesinde olması gereken birisi. Bunca yıl geçmiş ilkel duygu ve dürtülerini eğitememiş ne acaip. Hem de bir psikiyatr. Kim bilir yıllarca kaç kişi ona bunları anlattı. Duygularını dürtülerini. Kaç kez kendisiyle yüzleşti. İnsanlar ona özellerini açtı. Hayrunnisa Hanım gibiler özellerini anlattıklarında ve ona benzer özelleri dinlediğinde onlardan nefretini nasıl kontrol edebildi? Edebilseydi ve eğitebilseydi bugün de etmezdi. Eğer etmediyse gözleriyle hep nefretini mi gösterdi onlara? Ona geldiklerine pişman mı etti? Yoksa onları adamdan saymayıp kapı dışarı mı etti? Bunu yaptığını sanmıyorum. Sanırım bir hasta olarak onlara tahammül edebildi. Şimdi neden nefret? Çünkü onlar belli bir seviyede kabul edilebilirlerdi. Temizlikçi, orta sınıf bir işadamının eşi, taşralı yani köleler olarak kalabilirlerdi. O zaman tahammül edilirdi. Lakin şimdi iş değişti. Aysel Hanım gibilere göre tırnak içinde ayaklar baş, başlar ayak oldu. Ortada bir kayıp var.

Kaybedilen Ayseller’in konumları. Her kayıp insanın hayatındaki diğer kayıpları yeniden canlandırır. Her yitimde ilk önce bir kriz anı vardır, şok anı da denilebilir. Bir yakınınız öldüyse bunu daha iyi anlarsınız. Kayıp deyince sadece ölüm değil, sözünü ettiğim her kayıp aynıdır. Bir küpe, bir cüzdan, bir umut, bir ülkü, bir ideal…her şey. İlk kriz anında insanlar anlayışla yaklaşırlar acısı var derler. Sonra o acı insanın içine işlemeye başlar. Ve onu hazmedip gerçekle uzlaşmak uzun zaman alır.

Aysel Hanım kontrolünü yitirmiş görünüyor bu yüzden sanırım kriz döneminde. O yüzden acısı büyük deyip beklemek gerekiyor. Sahip olduğu donanımlar gerçeği olduğu gibi kabul edip kendini yeniden dizayn etmeye yeterlidir eminim. Kayıp anında hissedilen yegane duygu kederdir. Yas dönemi bu. Ve bazen neredeyse bir iki yıl alıyor.

Bizlere gelince, hepimiz zaten hayatı doğuştan getirdiğimiz ilkel duygu ve dürtülerimizi terbiye edip kontrol etme yetisini elde etmek için yaşıyoruz. Çabamız bunun için. Eğer nefret duygusu bir şekilde başkalarına karşı yer etmiş ve bunu hissediyorsak kendimizi eksik bulur ve bunu düzeltmek için çaba sarf ederiz. Nefret etmeyi kendimize yakıştıramayız. Bizler Tanrı mıyız ki birilerini tercihlerinden dolayı yargılayalım. Yargı Tanrı işidir. Yeni doğan bir çocuk ancak bu şekilde hisseder. Büyüyüp geliştikçe ve olgunlaştıkça insanlar Tanrılıktan vazgeçip sıradanlaşırlar.

Kalpleri düzelten ve onaran yegane varlık Allah. O’ndan dileyelim bizimkilerini sevgiyle doldursun.

www.pozitifdegisim.com

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum