Arif Köse /ey kavmim

Arif Köse /ey kavmim

Akdeniz’deki 200 Savaş Gemisi Ve Savaş

Sol tarafımda leğen kemiği üstlerinde bir ağrı var. Acaba böbreğimden mi geliyor ağrı? Allah korusun, böbrek hastalığı korkutucudur, aman olmasın. Yoksa bende bel fıtığı var, sebebi bu mu ağrımın? Hangisi olsa acaba, böbrek mi bel mi? İyi de bel fıtığının da Allah korusun felce kadar gideri var. Eee, ne yapacağız? Allah’ım sen vücuduma hastalık verme diye dua edeceğiz.

Allah’ım sen coğrafyamıza savaş verme. Ne İran-ABD, Ne Fars-Arap, ne ABD-Türkiye. Ne böbreğimiz ağrısın ne belimiz, çünkü sıkıntının hiçbiri iyi değildir. ABD İran’a saldırırsa “oh” mu diyeceğiz? “İyi, bize bulaşmadılar, rahatız” mı diyeceğiz?

 

Akdeniz’de şu an 200 adet savaş gemisi var. Dünya savaşları dışında hiçbir zaman böyle bir birikim görülmedi. Gezmeye gelmedi bu gemiler, belli ki bir hazırlık var. Namlunun ucu İran’a mı döner, bize mi belli değil. Peki, olası bir savaş şayet bizimle olursa sizce sebebi ne olur? Akdeniz’de bulunan doğalgaz mı? İstanbul seçimlerinin yenileniyor olması mı?

S-400’ler, ABD’ye diklenen politikalarımız mı? Suriye, PKK, Esad, Ortadoğu politikamız mı?

 

Hiçbiri değil. Emin olabilirsiniz ki hiçbiri değil.

Allah’a inanıyor musunuz? Ya Allah’ın Elçisi Hz. Muhammed (s.a.v.)’e?

Bu iki kaynaktan asla yalan ve yanlış sadır olmaz değil mi?

Cevabınız evet ise -ki başka ihtimal düşünülemez- buyurun size cevaplar:

 

“Ey müminler, Allah’tan korkun ve henüz elinize geçmemiş faizi almaktan vazgeçin. Eğer böyle yapmazsanız, Allah ve Resulü tarafından açılmış bir savaşla karşı karşıya olduğunuzu bilin…”   (Bakara, 278–279)

Siz Allah’a savaş açtınız ey kavmim.

Bu ayet Allah’ın bize gönderdiği kitapta bulunduğu halde, siz göz göre göre Allah’a savaş açtınız. Ayetleri umursamadınız. Dünyalık evler, arabalar, lüks, para size Allah’ın ayetlerinden daha cazip geldi. Açıkça inanmadınız bu ayetlere çünkü inansanız gereğini yapardınız. En azından korkar, çekinir, tekrarlamaz, gizler, tövbe ederdiniz.

 

“Allah, faiz malını mahveder (paramparça eder)” (Bakara, 276)

Ne umuyordunuz? Faizli kredilerle evler, arabalar, iş yerleri sahibi olacaktınız da, bunlar size baki mi kalacaktı?

Krizlerle, depremlerle, savaşlarla… elinizden çıkmayacak mıydı?

Siz Allah’ı yalancı mı sandınız?

 

Peki, yaklaşan savaşın tek sebebi faiz mi? Bakalım:

“Allah, şöyle bir memleketi misal veriyor: Orası huzur ve güven içerisinde idi. Oraya her taraftan bol bol rızık geliyordu. Fakat halkı, Allah’ın nimetlerine nankörlük ettiler. Bu yüzden Allah sırtlarına açlık ve korku elbisesini giydirdi.” (Nahl, 112)

Nimet bilmemektir nankörlük. Babanız sizi besler, para kazanır, imkân sunar ve siz her fırsatta babanızı bilmez yerine koyar, isyan eder, sözünü dinlemezseniz nankörlüğünüzü göstermiş olursunuz.

Allah size suyu, havayı, güneşi, ekin bitiren toprağı, sağlığı, dünya nimetlerinin anahtarlarını bedavadan veriyor. Siz de bu imkânları Allah’tan alıyorsunuz. Ardından da Allah size diyor ki:

Şükredin, ama biz kazanırken de ağlıyorduk yok diye, şimdi de ağlıyoruz.

Kadınlarınız açık, çıplak, dar giyinmesin. Ama kadınlarımız ve onların sahipleri olan erkekler Allah’ı bu konuda dinlemiyor.

Borçlarınızı ödeyin, borcumuzu vaktinde güzelce ödemiyoruz.

Yalan söylemeyin, hiç tereddütsüz söylüyoruz.

İsraf etmeyin, günde 5 milyon ekmek çöpe gidiyor ülkemizde.

Birbirinizi aldatmayın, imalatımızda hile yapıyoruz.

Namaz kılın, kılmıyoruz; oruç tutun, tutmuyoruz; zekât verin, vermiyoruz.

Fırkalaşmayın, cemaat adı altında fırkalaşıyoruz.

Akraba ziyaretini yapın, koruyup kollayın, çocuklarımız akrabalarını tanımıyor.

Haram para kazanmayın, piyango bileti için Çin Seddi oluşturuyoruz.

Dövme yapmayın, yaptırıyoruz.

Birbirinize merhamet edin, etmiyoruz….. Uzar gider (Hepimiz değil ama çoğumuz)

Siz Allah’ın nimetleriyle dünyada yaşar da Allah’ın emirlerine nankörlük ederseniz, elbette sırtınıza açlık ve korku elbisesi giydirilir. Bu da Allah korusun ama en çok savaşla baş gösterir.

 

“Resulullah şöyle buyurdu:

“Yabancı kavimlerin, yiyicilerin birbirlerini sofralarına davet ettiği gibi birbirlerini sizin üzerinize çullanmaya çağıracakları zaman yakındır.”

Orada bulunanlardan biri:

“–O gün sayıca azlığımızdan dolayı mı bu durum başımıza gelecek?”

Allah Rasûlü:

“–Hayır, bilakis o gün siz çok olacaksınız. Lakin sizler bir selin getirip yığdığı çer-çöpler gibi hiçbir ağırlığı olmayan kimseler durumunda olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın kalbinden size karşı korku duygusunu çıkaracak ve sizin kalplerinize vehen atacak!”.

“–Vehen de nedir ey Allah’ın Rasûlü?” diye soruldu. Efendimiz:

“–Dünya sevgisi ve ölümden hoşlanmama duygusudur!” buyurdular.

(Ebu Davud, Melahim 5/4297; Ahmet, V, 278)

            Demek ki dünyayı, parayı, lüksü, evi, arabayı, doları, yeme-içmeyi sevip, ölümden hoşlanmamak ta Akdeniz’e 200 savaş gemisini topluyormuş.

 

Bir millet, Allah ve Rasûlü ile yaptıkları ahdi bozar (verdikleri sözü tutmazlarsa);

Allah kendilerinden olmayan düşmanı onlara musallat eder de, düşman onların elinde olanların bazısını alır.” (İbn Mace, Kitabu’l Fiten: 22)

            Amerika herhalde “kendimizden olmayan düşman”, değil mi? Peki, Allah Resulü’nün hadisine göre Amerika ve diğer kendimizden olmayan düşmanlar bize niye musallat olurmuş? Allah’a verdiğimiz sözü tutmadığımız zaman. Yani?

“Müslümanım” dediğimiz zaman bir ahitleşme yapıyoruz.

            “Rabbim ben namaz kılıp, oruç tutup, zekât vereceğim. İnsanları kandırıp aldatmayacak, yalan söylemeyeceğim. Zina etmeyeceğim. Vücudumun haram olan yerlerini açıp gezmeyeceğim, hile yapmayacağım, faize gitmeyeceğim, sözümde duracağım, senin dinini yaşayıp çocuklarıma öğretip-yaşatacağım. Kul hakkına girmeyeceğim. Günahlarımı açıktan işlemeyeceğim, duyurmayacağım, tövbe edeceğim. Sana ortak koşmayacağım….

Sen de bunların karşılığında bana Cenneti vereceksin”

            Peki, sözünde duran demiyorum, sözünde durmak için çabalayan kaç kişi var sizce?

            Herhalde Ramazan Ayı’nda babasının parasıyla bindiği lüks aracının içinde elindeki sigarayı içip rahatça camdan dışarı çıkaran birinin böyle bir çaba içerisinde olduğunu söylememiz çok zor veya karısının kızının üzerine açık ve dar elbise giydirip sokağa çıkan deyyusun bu sözleşmeyi tuttuğunu düşünmemiz saflık olur. Daha neler neler…

            Demek ki neymiş? İslam dinine uygun hayat yaşamaz ve yaşama çabası içerisine girmez isek, Allah bize kendimizden olmayan yani başka milletlerden düşmanı musallat edermiş, yani, Akdeniz’de 200 savaş gemisi hazırlık yaparmış.

O düşman da elimizde olanın bazısını bizden alırmış.

 

Bağdat’ı işgal eden, yakıp yıkan Hülagü sorar:

“Söyle bakalım, beni buraya getiren sebep nedir?”

Kadı Han: “Seni buraya bizim amellerimiz getirdi. Allah’ın bize verdiği nimetlerin kıymetini bilemedik. Esas gayemizi unutup makam, mevki mal mülk peşine düştük. Zevk ve sefaya daldık. Cenab-ı Hak da bize verdiği nimetleri almak üzere seni gönderdi”.

Hülagü: “Peki, beni buradan kim gönderebilir?”

Kadı Han: “O da bize bağlı. Benliğimize dönüp ne kadar kısa zamanda toparlanıp, bize verilen nimetin kıymetini bilir, zevk ve sefadan, israftan, zulümden, birbirimizle uğraşmaktan vazgeçersek işte o zaman sen buralarda duramazsın”

            Bu diyaloğun üzerine başka bir şey demeye gerek yok herhalde.

 

            Ve gelelim, Allah’ın umumi azap göndermesinin –ki “savaş” çok büyük bir umumi azaptır- en büyük sebebine:

            İyiliği emredip kötülükten alıkoymanın terk edilmesi. Yani “günah işleyenlerin uyarılmaması”:

            “Canımı elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, ya iyiliği emreder kötülükten nehyedersiniz, ya da Allah kendi katından yakın zamanda üzerinize bir azap gönderir.

Sonra da Allah’a yalvarıp dua edersiniz ama duanız kabul edilmez” (Tirmizi, Fiten 9)

 

            “Allah, meleklerinden birine “filan şehri halkının üzerine yık” diye emir verince melek “Ya Rabb! Onların içerisinde göz kırpacak bir zaman kadar bile sana isyan etmeyen

bir kimse vardır” der.

Allah Teala: “Hem onun hem de diğerlerinin üzerine yık. Çünkü onun yüzü hiçbir zaman benim için ekşimedi” der”  (Taberani, Beyhaki)

 

            “Şüphesiz ki insanlar zalimi görüp te onun zulmüne engel olmazlarsa, Allah’ın kendi katından göndereceği bir azabı hepsine umumileştirmesi yakındır” (Tirmizi, Fiten 8)

            Bu konuda hadisler fazlasıyla var, ama bu kadarı yeterli. Şimdi kendinize sorun:

            Faizle iş yapan, yalan söyleyen, borcunu ödemeyen, sözünde durmayan, işçisine zulmeden, açık ve dar giyinen vb… insanlardan kaçını uyardınız bugüne kadar?

            Uyarının yapılmaması durumunda başımıza ne geleceği hadislerde bildiriliyor: “Umumi azap”. Yani? Akdeniz’deki 200 savaş gemisinin sebep olabileceği tehlike.

 

            Anlayana bu kadarı yeter ey kavmim.

            ABD bize saldırır mı? Bir savaş yaşar mıyız? İç savaş çıkar mı?... Allah bilir.

            Ama bize bildirilenler bunlar.

            Yazımız boyunca okuduğunuz azap-savaş sebeplerinin hangisinde ülkemizin şu anki konjuktürel durumundan bahsediliyor? Hiçbirinde.

Hepsinde de bizim amellerimizden bahsediliyor.

 

            Vakit daha geç olmadan:

            Tövbe-istiğfar edelim, helalleşelim, günah işleyenleri uyaralım. Kullardan değil, Allah’tan korkalım. Artık birbirimizi kazıklamayı, bölünmeyi bırakalım.

            Düşman askeri geldiğinde kimseye “AK Partili misin, CHPli misin” diye sormayacak.

            Bu topraklar karıştıktan sonra kimse İslam Devleti veya laik bir devlet kuramayacak.

            Savaş çıktığında kimseye dolarları, arabaları, evleri fayda vermeyecek.

            Daha geç olmadan, haydi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.