Ümit Savaş Taşkesen

Ümit Savaş Taşkesen

Suriyeli Avrat

Gaziantepli bir şeyhe bağlandı Kozandayken. Oradaki dergaha gidip gelirken, arada zikirlerde baba diye cezbeye gelirken, tarikatının takkesini takıp sakal bıraktı. Pintiydi. Her şeyi santim santim ölçer, bir kuruş para koklatmamaya çalışırdı ne ailesine ne de bir başkasına. Eli sıkı denilenlerin ötesinde eli sımsıkıydı. Hırs yapmıştı, tamah etmişçesine çalışıp çok para kazanacaktı. O elini sıktıkça işleri istediği gibi olmadı, ters döndü. Takke sarığı bir de şalvar takip etti. Esnafsın, kıyafet, müşteri vs. diye uyarıları dinlemedi, dünyadan vazgeçmişlik derecesinde boşverdi. İmanın rüknü gibi algıladı. Ne sakalından ne takkesinden ne de şalvarından vazgeçti. Şeyh, görünüş ve ibadetin devamını sağlasa da bunların içindeki öz aynı öz olarak kaldı. Aile içi problem yaşadı. Huysuz, uyumsuz biriydi. Öyle de devam etti.

Çok para vermemek için üflesen yıkılacak toprak evlerden birinde kaldı ailesi ile birlikte. Yeni açılan dönerci dükkanı tutacak, işler açılacak, kimseye muhtaç olmayacak, daha da iyi duruma geleceklerdi. Sabrettiler eşi ve çocukları: iki kız, bir erkek. Zor durumlarda birbirlerine dayanışma artarken artan kazanç ile eli sıkılaşmaya başladı tekrar. Dükkanın yerini alalım, iyi bir araba alalım derken eve, ailesine çocuklarına en temel, hani Kohlbergin yaşamak için gereken fiziksel ihtiyaçlarından daha fazlasını değil sunmak, koklatmadı. Arabasına, işyerine yatırım yaptı. Satılmayan bayat ekmek ve etleri eve alıp getirdi. Tasarruf ettiler. Tasarruf ettiler. Biraz rahata çıkacakken, kirada oldukları dükkan yeri satlığa çıktı. Borçlandılar yeniden, tasarruf günleri uzadı da uzadı. Onları şükürsüzlükle suçladı. Sakalını daha da uzattı. Sonunda, aile içi yaşanan huzursuzluklar karısını kanser etti. Karısı, evlendiği günden bu güne yaşadığı bütün sıkıntılara gık demedi, sabretti, derdini, acısını, öfkesini, umutlarını içine attı, attı. Sustu, sabretti, bekledi. Sonunda o hastalığın pençesine düştü. Tedavi sürecinde, psikolojik olarak kendini iyi hissettiği anlar olduğunda tedavisi iyi sonuç verdi. Kanseri yendi, hastalığı geçti derken, adamın pintiliği, huysuzluğu, uyumsuzluğu üzerinden yeniden çıkan huzursuzluk hastalığı yeniden nüksettirdi. Küçük oğlu zaten sekiz yaşından beri şeker hastasıydı ve insülin kullanıyordu. 

Gel zaman git zaman, adam yıllardır hiç kesmediği sakallarını kesti. Takkeyi çıkardı. Şalvarını giymez oldu. Pantolona geçti. Kendine daha bir bakar oldu. Kimseler bu değişime ilk önce anlam veremedi. Mahalle camiinde nikah için mevlit okuttu. Kanser olan eşini, iki kızını, şeker hastası oğlunu bırakıp Suriyeli bir avrat almıştı. Değişimin sırrı buydu. Soran olsa, belki, evde oturuyorlar, faturalarını ödüyorum diyordur. Bakkaldan, sınırlı sayıda ve miktarda yiyecek almalarına izin vardı. Hatta liste istiyor, gerekli gördüğü şeyleri alıyor, diğerlerini çiziyordu. Evin en büyük kızı, çalışıp annesine bakmaya çalışıyor, onun küçüğü, üniversitede okuyor, dört beş ders zayıf, çok az gönderilen para ve kredi yurtlar kurumu kredisi ile. Küçük oğlan, yedinci sınıfta okulu terk etti, mahalle zibidileri ile geziyor. Parçalanmış bir aile dramı.

Kadın, boşanmak istiyor, boşanamıyor, kanser ilaçlarının tedavisi, devlet tarafından karşılanması için sigortaya muhtaç. Adam Suriyeli Avrat ile yaşıyor.

 Her gün, gazetede, camide, sohbette ya da işe giderken geçtiğim suriye mahallesinden geçip giderken beni saran düşünce, çıkmaz, ikilemle yaşıyorum. Suriye meselesi üzerinden ensar, muhacir, kardeşlik, evini açmak, zor durumda yardımcı olmak gibi insani dini hasletler bir yanda, diğer yanda ise yukarıda bahsedilen örnekteki gibi aile facialarına yol açan durumlar, öte yanda ise İsmet Özel’in ifade ettiği “Türkiye’ye gelen Suriyeliler Suriyenin vatan hainidir” gibi meseleler. Suriye meselesinin böyle sosyal patlama noktaları hesap ediliyor mu?

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
  • Ahmet Hadi Türkkan / 17 Mart 2016 Perşembe 21:58

    Sayın Ümit Bey insanın içinde olmayanı dışına çıkaracak bir şey yoktur. Adamın içinde varmış Suriyeli avrat bahane olmuş. O olmasaydı başka birisi olacaktı. Anlattığınız hikaye acı olmaya acı ama hakikat te bu.

    Yanıtla (0) (0)
  • Ali USTA / 17 Mart 2016 Perşembe 17:24

    Adamın adam olmaya gönlü yok. Sarığı, cübbeyi Suriyeli Avrat mı attırdı? Adamın ailesiyle olması gerektiği düzeyde ilgilenmemesinin kadından kaynaklandığını düşünmek yanlış, adam değil de ondan. Kadın hastaymış, Allah şifa versin. Adam gayrimeşru iş mi yapıyor? Yoksa Allah’ın ona tanıdığı ruhsatı mı beğenmediniz? Bu şirktir kardeşim.
    Suriyeli’lerle ilgili elbette söylenecek çok şey var. Faturayı popülaritenin istediği yere kesmek en kolayı. Gelen yorumlardaki alkış sizin doğruyu söylediğinizin delili değildir. Hep korkum şudur ki; sular durulduğunda gerçek hikayelerden alınmış “Köleleştirilmiş Hür İnsanlar” filmi batılılar tarafından çekilirse siz utanca bakın. O zaman batının medeniyetine göndermeler yapmayın. Hani biz iyiyiz ya? Bu mudur farkımız?

    Yanıtla (0) (0)
  • gonyalı / 17 Mart 2016 Perşembe 16:33

    "Suriyeli avrat"ları sizin cehap alıyor. Yani, AKP'li dinci-muhafazakarlar. Bazı yerlerde de parasıyla satın alıyorlar. Yine sizin sermaye gurupları "yardım ediyoruz,karınlarını doyuruyoruz" ayağıyla bedava çalıştırıyor garibanları. Memleket ne hale geldi..

    Yanıtla (0) (0)
  • bayram sarıtaş / 17 Mart 2016 Perşembe 13:25

    tebrik ediyorum bir gerçeği dile getirmişsiniz... inşallah atgözlüğü takmışinsanlar anlar görür...

    Yanıtla (0) (0)
  • DÜŞÜNDÜKÇE KARAMSARLIĞA DÜŞEN VATANDAŞ / 17 Mart 2016 Perşembe 12:22

    Sayın Ümit Savaş
    Kaleminize sağlık .Mültecilerin sebep olacağı sosyal depremlerin öncü sallantıları bunlar. Böylesi vakalarla doğan çocuklar sebebiyle gerçekten kardeş de olacaklar bizimle. Resmi açıklamaları ikiye katlayacak işsiz oranına eklenen mülteci rakamı sosyal patlamalara da hazır olmamızı gerektiriyor. Ama ben ne terörü ne de böylesi sosyal patlamaları kanıksamak istemiyorum. Önce can, memleketim de memleketim derim. AB ülkeleri vatandaşını mülteci olayından nasıl koruyor bende kendi devletimden önce beni düşünüp korumasını beklerim.


    DÜNYA DA 17. BÜYÜK EKONOMİSİ OLDUĞU HALDE GELİŞMİŞLİKTE 88 MUTLULUK SIRALAMASINDA 158 ÜLKEDEN 78. OLAN KIYMETTE EŞİ BENZERİ OLMAYAN ÜLKEMİZİN DÜŞÜNDÜKÇE KARAMSARLIĞA DÜŞEN VATANDAŞI

    Yanıtla (0) (0)