Yeni bir tarif lazım

yazar-62

Avrupa’da İslam zihinlerde yeniden üretilen bir kavram. Elbette, tehlike, halkın korkuları ve bunun üstüne oynayan politikacılarla, provokasyonla para kazanan medya. Avrupalı entelektüeller İslam’ı da, kültürü de kavrayan insanlar.

Bir dinler tarihi profesörü, iftar sofrasında şunları söyledi: “Avrupa’da yabancı dinden olanları yakarlardı. 1555’te karar alındı; herkes kendi bölgesindeki dine karar verebilir diye. Yakma işi yerini tehcire bıraktı.”

1792’de Madam de La Roque, annesiyle Aachen’e yerleşir. Fransız ordusunun mezaliminden kaçarken sonunda Bremen’e kadar gelirler. Kuzeye doğru Almanların hoşgörüsünün nasıl azaldığını anlatır anılarında. Aachen’in kent kapısının üstündeki levhada; “Yahudi ve göçmenler kalamazlar” yazar. Vestfalya eyaletini ise şöyle tanımlar: “Medeni olmaktan çok, vahşi.” Çin’de sohbet ettiğim bir aydın ve fotoğrafçı, bana devrim öncesi kahvehanelerin kapısında “Köpek ve Çinli giremez” yazdığını söylemişti. Şanghay gibi bir kentte bunu yaşamanın anlamını onun yüzünde görmüştüm. Yani Batı ırkçı ideolojisini Avrupa’da uyguladığı gibi sömürge olarak girdiği her ülkede de yaşatmıştır. Türkiye’de milliyetçilik olduğunu söyleyen herkesi Avrupa’da ikamet ettirmeli derim.

Türkiye’de Soğuk Savaş dönemi herkesi ‘komünist’ diye damgalayarak ayakaltından kaldırmak istediklerini attı... Üniversitelerin özgürlüğüne darbe vurdu. Şimdi Soğuk Savaş bitti. Batı dünyası ‘İslam’ı düşman seçti, Türkiye ‘irtica’yı! Yani ‘Kızılcıklar Oldu mu?’ şarkısı serbest! Her politik dönemde ‘öteki’ni günah keçisi haline getirmek, yıkımı gerçekleştirmektir sadece. Ülkenin geleceğine ambargo koymak, aklı bağlayıp itleri salmaktır.

Kan lekesi kalıcıdır. O nedenle masumları katleden terörle mücadele esastır. Bunun dışında kan davası güderek ‘öteki’ üstüne gitmek ulusu bütünleştirmez, böler. Türkiye’nin her dönemden fazla homojen bir topluma ihtiyacı var. Farklılıklarla birlikte yaşayan; ancak homojen kültürel değerler üzerinde anlaşmış bir bünye. Ortak zemin olmadan ortak hedefler koyamazsınız. Ortak hedefleri olmayan bir Türkiye avare kasnak gibi dönecektir. Bir başka Alman aydını şunu gözlemiş: “İlk Konya’ya gittiğimde beni bu denli etkileyeceğini hiç ummadım. Bugüne kadar 30 kez gittim. Konya en kapalı yer deniyor. Bence değil. Almanya’daki Türkler’in bir kısmı Konya kültüründen çok geride. Köylü, kentli farkına bakmadan herkesi İslam diye tek sepete koyuyorlar.”

Avrupa kendi kimliğini tarif edememenin acısını ‘öteki’nden çıkarmaya çalışıyor. Türkiye de kendi kimliğini tarif edemedikçe ‘öteki’ üstünden bir şey olmaya çalışacak. Boşuna! Avrupa milliyetçiliğin en koyu halini yaşamış ve yaşamakta olan bir politik, kültürel bölgedir. Bizim kültürümüz ırkçı olmadığından biz o denli milliyetçi olamayız. Yeni bir milliyetçilik tanımına ihtiyacımız var. Bu tanımın yapılması ciddi bir teorik çalışma gerektirir, kahve muhabbeti değil. Bu yüzyıl, gelişmiş ülkelerin çok hızla yenilendiği, tanımları değiştirdiği bir dönem. Türkiye içine kapanırsa dünyanın dışında kalacak. Bunun anlamı; Soğuk Savaş dönemini yaşamaya devam eden bir dinozor olacak. Eğer buna karşı çıkmasaydı Havel ve aydın arkadaşları, bugün Çek Cumhuriyeti nerede olurdu acaba?

Avrupa veya Amerika düşmanlığı yaparak yol alamayız. Zihinsel dumura uğramaktan kurtulamayız. Onların ne yaptıkları değil, bizim ne yapmadığımız önemlidir. Yapmadıklarımız, engellenenler önümüzdeki Çin Seddi. Kendi kültürünü, dinini sevmeyen kendini sevmiyordur. Kendini sevmeyen adamın geleceği olur mu? İktidarı olur başka da bir şeyi olmaz. Seviyorum görünen ancak samimi olmayanlar vardır. Bunlar da en az diğer dinozorlar kadar tehlikelidir. Samimiyet bilgiyle mümkündür. ‘Cahilden dostum olacağına akıllı düşmanım olsun’ demiş atalar. Türkiye cahil olma özgürlüğünü reddetmeli ve bu eşiği aşmalıdır. Bilgi, irfan ve bilgelik yolunu açabilmeliyiz.

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.