Yaz Bitiyor

Hasan Ukdem

Elinde erguvanlarla gelmişti 

Gül yüzüyle, gülen yüzüyle bahar. 

Derelerin çağıltısı, 

Kuşların senfonisi... 

Ve yeşilden kırmızıya 

Renklerin armonisi... 

Bulutlar da güzeldi, 

Mavi gökyüzü de... 

Hüznün ömrü bir şimşek çakımı kadardı. 

Tat veriyordu batan güneş bile 

Adı üstünde bahardı. 

 

Sonra kuşların çoğalma mevsimi... 

Hür suların şelale oluşu... 

Isınan havalarla 

Elmanın kızarması, 

Kayısının ermesi... 

Kavak yellerinin susması, 

Uçuşan heveslerin 

Kalbi görmesi... 

Aşkların olgunlaşması, 

El tutuşan iki insanın 

Bir kapıdan girmesi... 

Sıcacık çayla kaynayan muhabbet, 

Ve tabi bülbüllerin tatlı nağmesi... 

Karıncanın çalışkanlığı, 

Gülün gonca vermesi... 

 

Güzelliğin doruğa çıktığı  

Bülbülü şâd eden bağlar. 

Eski zamanları çağrıştıran 

Eski hatıraları yâd eden bağlar. 

Yeni bir resim çizer eski ressam: 

Sıcak bir bakışma, 

Şamdanda akşamdan sönmüş bir mum, 

Vazoda sabahın taze çiçekleri... 

Kulakların adresinde 

Kelebek kanatlarının taşıdığı çocuk sesleri... 

Yeniden diriltir, 

Yeniden coşturur hisleri. 

Son nefesine kadar her haz yaşanır. 

Bu tatlı manzara  

Her bahar canlanır 

Her yaz yaşanır. 

 

Gel gör ki masal bitiyor 

Üstünü değiştiriyor zaman. 

Ve giderek lezzeti azalan, 

Büyüsü bozulan hayat... 

İşte gün be gün eriyor ağustos. 

Bir mumun kendini eritmesi gibi 

Ağustosun sıcağı da kendini eritiyor. 

Sararması başlıyor yaprakların 

Bir bulut, bir gölge yetiyor 

Gözlerin dolmasına. 

Her düşen gazelle 

Bir kuş eksiliyor gökyüzünden. 

Şakısa da bülbüller, 

Israr etse de çamlar yeşilde, 

Göçmen kuşlarda haz bitiyor. 

Hazan yoluna girerken rûzigâr 

Şairlerde söz bitiyor. 

Oysa canan hala ihtiraslı  

Ne işve bitiyor onda ne naz bitiyor. 

Aldanma ağustosun sıcağına. 

Güneşim soğumakta benim 

Bak işte yaz bitiyor 

 

Evet, yaz bitiyor. 

Rüzgârın dudağında tatlı bir ıslık, 

Yaşanmış güzel şeylerin anıları. 

Bir iç huzuruyla yeşilleri soyunmakta 

Bir iç huzuruyla çağırıyor sarıları. 

Bense biten yazın eteklerinde, 

Erken düşen bir sarı yaprak misali 

Öylece kalakaldım. 

Ne giden kuşlara el sallayabildim 

Ne gelen mevsime kapımı açabildim. 

Anlattığım doğanın yazıydı. 

Benim yazım kısır... 

Vuslatım ölü doğdu 

Hasretimse bin asır... 

Aşkımın başaklarını yağmur beslemedi. 

Kurak kaldı kucağım. 

Gönül tahtımda otursa da  

Yâr yuvamı süslemedi. 

Gölgesinde kaldım 

Kayısın da elmanın da. 

Ve zehrini tattım 

Arkada kalmanın da. 

Ne ağustosun sıcağı yakar, 

Ne de zemherinin soğuğu serinletir 

Yanmakta olan şu gönlümü. 

Mutluluğun hayaline karşılık 

Bir çift siyah göze verdim ömrümü 

 

Bir ışık hızıyla aktı hayat. 

Ne kaderin şivesini çözebildim 

Ne de sevdanın dilinden anlayabildim. 

Vuslatı tutuşturan olmadı elime. 

Kendi hazinemin kapısında dilenci kaldım. 

Aşkı sezaryenle aldım hayatın karnından 

Sevince, neş'eye özlemci kaldım. 

Seyrettim zamanın akışını 

Yılların kuytusunda gözlemci kaldım. 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.