Türklüğümden utanç duymuyorum. İftihar da...

yazar-34

İyi niyetinden emin olduğumuz bazı kardeşlerimiz de, maalesef şu bölücü sloganı tekrar edip duruyorlar: “Türkün Türk’ten Başka Dostu Yoktur.” Üzülüyoruz… Oysa iyi düşünseler, ‘Türkün Türk’ten kavi düşmanı olmadığı’nı görecekler. Tabiî, İsmet Özel büyüğümüz gibi, bir anlam kaydırması ile “Türk” kelimesine “Müslüman” anlamını yüklüyorlarsa durum biraz karışıyor; ama kelimeleri ne kadar sündürsek de, kanaatimizce, zihniyetin çarpıklığı sırıtıyor.Garip olan şu ki, iyi niyetlerinden emin olduğumuz bazı kardeşlerimiz, onların aksine, kötü niyetlerini adımız gibi bildiğimiz bazı kişi ve gruplarla bu noktada buluşmuş bulunuyorlar. Bu çevrelerce, son günlerde, Güneydoğu hadiseleri vesile edilerek, sanki sorun son üç-beş yılda ortaya çıkmış veya gelişme göstermiş gibi hükümet ve Tayyib Bey ihanetle suçlanır oldu. Oysa tablo on yılların, hatta neredeyse bir asrın birikimiydi ve aslında onlar da bunu biliyorlardı. İşte vahim olan bu noktaydı. Vahimdi, çünkü bu tavır teşhisten uzaklaştırıyordu; Teşhisten uzaklaşılınca zaten çok gecikmiş olan tedaviden de uzaklaşılıyordu.Biliyorlardı, adımız "Osmanlı" iken de bölgede isyanlarla karşılaşmıştık, birinin beylik hevesi, bir başkasının bilmem ne hevesi yüzünden. Ama o vakitler, isyancıların kavimdaşı ‘ākil’ adamlar, "bu Osmanlı’ya yaraşmaz, bu İslâmlığa sığmaz" diyorlardı ve bu isyanlar hiç bir zaman kitlesel destek bulamıyordu. O zaman da emperyalist hevesli batılılar vardı, kışkırtıyorlardı. O zaman da düşmanlık besleyen kışkırtıcı faaliyetlerde bulunan komşular vardı. Ancak hiçbir isyan bu denli kitleye mal olmamıştı. Ta ki, bizim siyaset ve devlet ulularımız İslâm’a sırtını dönüp de, eksene kavmimizi alınca bu isyanlar kitle desteği bulacak noktaya geldi. Kavmimizin eksene alınışı da bir tuhaf idi. Kavmimiz ismen eksen olacak ama hiçbir manevi dinamiği, bırakın eksende olmayı, hayatta bile bırakılmayacaktı. Artık ‘Ata’, ‘Türk’ün Atası’ydı; ‘yurt’ ‘Türkiye’ydi; üstüne üstlük "Ne Mutlu Türküm Diyene" idi; “Kâbe Arap’ın olsun!”du, “Bize Çankaya yeter!”di. Kendimiz için, Allah’dan müstağni ve pervasız olarak bu seçimleri yaptık; ama çağlar boyu birlikte yaşadıklarımıza aynı hakları(!) vermedik. Ne de olsa, dönem, ‘materyalist kutsal’(!) ‘Ulus Devlet’ dönemi idi. (Gerçi şimdilerde, ‘Ulus Devlet’ müptezelliğini icad eden ‘Ata’ Batı (Avrupa) bu beladan nasıl kurtulacağını, yeniden çok uluslu imparatorluk benzeri yapılanmaya (AB) nasıl kavuşacağını araştırıyor; ama biz hala onların bıraktığı yerde otlamaya devam ediyoruz.)Neticede, emperyalistlerin arayıp da bulamadıkları vasat oluşmuştu.Birlik tutkalı olan İslâm’dan kendi elimizle vazgeçince iş bu noktaya geldi. Artık bu süreç neredeyse ‘önlenemez’ bir süreçtir; ne şu, ne bu, hiç kimse bunu önleyemez. Yeniden ülke olarak İslâm’la barışmazsak, intikam alıcı Allah, intikamını, bu ülkeyi ve halkını parça parça ederek alacaktır. Hemen aklımızı başımıza almazsak, -Allah saklasın- ömrü olan, ülkemizin güneyini de içine alan kukla Kürt Devletini görecek ve kurucularımızın nefret ettiği İslâm, bu topraklarda -‘hâl’ olmaktan çıkarılıp- tarih oldukça bölünme daha da ileri noktaya gidecektir. Hükümet üyeleri, bizce, sorunu ve çözümü biliyorlar; ama kavmimizle birlikte ülkeyi ve bölgeyi batağa sürükleyen kurucu iradenin günümüzdeki temsilcileri ile baş edemiyorlar. Bu temsilciler halen gücü ellerinde bulundurdukları için veya namuslular onlar kadar cesaretli olamadıkları için gün gün daha çok batıyoruz. (Kurucu iradenin aslında şu an hükmeden irade olmadığı, olanın, aslında, “çalınan bir zafer”/“tersyüz edilen bir irade” olduğu da söylenebilir; ama bu bahs-i diğerdir ve yazıyı çok uzatır, girmeyelim.)Ülke üzerinde hüküm süren bu zorba elit ve onların medyadaki uzantıları en basit moral yaklaşımlara dahi tahammül gösteremiyorlar. Bakın Oral Çalışlar, Başbakan’ın Diyarbakır gezisi ile ilgili yazısına nasıl bir başlık seçmiş: “Başbakan namazda, biz masa başında” (13.08.2005 Cumhuriyet)Başbakanın namazda olmasının ne gibi bir haber değeri var? Başbakan namazda olacak tabiî! Sizin gibi Cuma günü namazdan uzak durup birleştirici tek unsur olan dini berhava mı etmeliydi? Bu konuyu başlığa çekmek, zihniyetteki bozukluğa işaret ediyor. Bu zihniyettekiler kardeşliği yıktılar şimdi kardeşliğin yıkılmasında hiç rolü olmayanlar tamire çalışıyor, onlara da ima ile sataşıyorlar. Dem beraberce aklımızı başımıza alma demidir; mühlet bitmiştir. Amerika’nın ve diğer emperyalistlerin kullanacağı sorun bırakırsak onlar bunu çok iyi değerlendirir ve Irak örneğinde olduğu gibi -bölge ülkelerinin ve halklarının değil ama- kendi menfaatlerinin gerektirdiği şekilde yeni bölünmelere kapı açarlar. Amerika 50 eyalet tek devlet; fakat küçük Ortadoğu’da her bir ülke güya tek devlet, lakin her birinde birbirine düşman 40 devlete ayrışma potansiyeli ve çabası. Allah encamımızı hayreylesin. Allah aklımızı başımıza devşirmemize, birliğe beraberliğe sarılmamıza yardım etsin. Meraklısına zeyl: Türklüğüm’den utanç da duymuyorum, iftihar da. Kavmimi seviyorum ve kavmimi yüceltmeyi ibadet biliyorum; bu amaçla çalışıyorum. Ama kavmime hizmet, kavmiyetçilikten geçmiyor; bunu da biliyorum. Ayrıca, Allah’ın sınırlarını tecavüz etmemek şartıyla, kendi kavmini sevmenin ve yüceltmeye çalışmanın herkesin hakkı olduğunu da…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.