Türkiye fotoğrafı

Mustafa Yiğit

Yukarılara çıkıyoruz, bulutların üstüne…

Bir yarımada, etrafı denizlerle çevrilmiş, dostlarla, düşmanlarla çevrilmiş bir yarımada…

Kadim medeniyetlerin beşiği olmuş, büyük savaşlara, büyük fetihlere sahne olmuş orta kuşak ülkesi…

Meyvesi, sebzesi bol…

Velisi de var, delisi de…

Ağlayanı da var, güleni de…

Suyunu havasını hiçbir şeye değişmediğimiz ülke…

Kimi Anadolu diyor, kimi Türkiye…

Batının doğusu, doğunun batısı…

Bu ülkede yaşayanlar ne halde mi?

Onlar da doğunun batısında, batının doğusunda olduklarını iliklerine kadar hissediyorlar…

Ne orada ne de burada, hem orada hem burada olma Türk insanının değişmez kaderi galiba…

Şu sıralarda bu “ortada olmak” durumunu daha derinden yaşıyor Türkiye.

Şu sıralarda her yer toz duman…

Nereye gideceğini, ne yapacağını bilmiyor insanlar…

Yıllarca önce söylediklerinin tam tersini söylüyorlar sizi şaşırtırcasına…

Afallıyorsunuz…

Kim nerede, ne yapıyor anlamanız imkânsız…

Yıllar önce batı düşmanı olanlar, bugün batının ipine sarılmış durumdalar…

Yurtlarında şeytanın temsilcisi diye televizyon seyredilmesine izin vermeyen cemaatler şimdilerde büyük televizyon sahipleri…

Futbol topunu Hazreti Hüseyin’in kafası diye nitelendirerek şakirtlerine futbol oynamayı hatta seyretmeyi yasaklayanlar, televizyonlarında saatlerce futbol programı yapıyorlar…

Yine onlar yıllar önce Gavur Avrupa dedikleriyle “iç politika” nedeniyle el ele tutuşmuş durumda olan gelenekçi muhafazakarlar…

Evet çok ilginç açılımlar var karşımızda…

Eski solcular bir bakıyorsunuz, İslamcı bir gelenekten gelmiş bir siyasi iktidarın en büyük destekçileri olmuşlar, İslamcılık yapıyorlar en kallavisinden.

Bir bakıyorsunuz geçmişte Marksist Maocu olan,  devlet düşmanlığı, millet ve milliyet düşmanlığı yapan anarşist akımın mensupları, şimdi ulusalcılık adıyla devletin varlığını koruma iddiasındalar…

Bundan yıllar önce bölücü örgütün palazlanması için örgütler kuran, işbirliği yapan,  daha sonra da bölücülüğün siyasi kanadını meclise taşıyan dünün komünistleri bugün ulusalcılığın baş mimarları konumundalar…

Travestiler, Ulusalcılar, Kürtçüler, İslamcılar ve Kemalistler çok ilginç bir şekilde aynı örgüt yapılanması içinde olabiliyorlar…

Aslında Türkiye fotoğrafına baktığımızda bu resmin çok da garipsenmemesi gerektiğini görüyoruz.

Burası Avrupa’yla Asya’yı, doğuyla batıyı birbirine bağlayan bir coğrafya...

Burası geçiş coğrafyası, her şey, herkes, her düşünce birbirine dönüşebiliyor…

Belki de direnmek boşuna, yaşadığımız coğrafyanın kaderi bu…

Yoksa ben abartıyor muyum, ne dersiniz?