Tuhaf Milletiz Vesselam…

Fatma Şeref

Dışarıda kar, yüreğimizde har, toplu siluetimizde eşsiz bir vakar var. Türkiye’nin uzaktan resmine bakmak mümkün olsa bu duruşu kendimiz de görebiliriz. Oysa biz bu sarsılmaz kalenin içinde neler neler dönüyor onu görüyoruz doğal olarak. Ve bazen her şeye rağmen hala ayakta oluşumuza kendimizde şaşırıyoruz.

 

En güçlü, asırlara meydan okumuş, arasından ne rüzgârlar fırtınalar geçmiş taşların en küçük kovuğuna bile sürüngenler, kemirgenler,  akrepler, çıyanlar arsızca tebelleş olmuş. İçeriden ve dışarıdan her türlü taarruz olağan, alışılagelmiş, günlük programımız içinde işlerden sanki. Adeta arka fonda müzik, geri planda manzara her vatandaş için. Ama bu hiçbir şeyi kanıksamak, kabullenmek anlamı taşımıyor, karıştırmayalım.

 

Bunu Japonların depreme karşı geliştirdikleri yöntemler ve dirence benzetiyorum. Çoğu zaman dile getirdiğim sosyal ve siyasal çalkantılarla dolu bin yıllık birlikteliğimizi ancak bu şekilde izah edebilirim.

 

Son bir yıl ya da bir haftayı şöyle bir özetlemek için başladığım bu yazı akşam El Bab’dan gelen şehit haberleri ile kesildi. İnsanın sırtına bir hançer saplanmışçasına sarsan o ilk acının tarifi hiçbir kelimede yok. Sonra tuhaftır o acı garip bir güç hatta tat vermeye başlıyor galiba, yoksa nasıl açıklayabiliriz onca tuhaflığımızı. Hayır, hayır ağlanacak halemize gülmek falan değil bu!

 

Daha geçen hafta 17 Aralık’da 743. Şeb-i Arus’u kutladık. Evet, 743 yıldır Mevlana’nın ölüm gününü düğün olarak kutlayan biziz. Bunu isteyen de o! Mezarının başına “ Benim kabrime kimse ağlayıp figan ederek gelmesin, güle oynaya şakalaşarak gelin. Dost meclisine asık surat yakışır mı hiç !” yazdıran adam. Kıyamete kadar dünya saltanatını seçeneğini elinin tersiyle itip “Refik-i Ala’ya” diyerek o yüce dosta, Hakka yürümeyi tercih eden Hz. Peygamberin(s.a.v) yolunun tozu olmakla övünen Mevlana’dan ölümü bitiş olarak görmesi beklenebilir mi?

 

Mevlana ölümdeki doğuşu hayatımızda çok iyi bildiğimiz bir örnekle izah eder. Anne karnındaki cenin, güvendedir, yaşamı için gerekli tüm ihtiyaçları karşılanmaktadır.  Orada hiçbir rahatsızlığı yoktur ve bildiği en güzel dünyadadır. Oysa karanlık, ayağını uzatamayacağı kadar dar, annesinin kanından beslendiği için lezzetsiz bir yaşam sürmekte nefes bile alamamaktadır.

 

Buna rağmen ona dışarıdaki dünyadan bahs etsek, ışığın, havanın, renklerin tatların bulunduğu bir yer tasvir etsek hayal edemez. Koşup oynayacağı kırları anlatsak düşünemez ve anne karnından çıkmak istemez. Kendisine kalsa orada hep orada yaşar.

 

Bu dünyadaki insan da tıpkı bu bebek gibi kendi bedenin sınırı içinde bir hapishanededir. Bu beden bir kafes içindeki can ya da ruh ise çırpınan bir kuş gibidir. İnsan bu âleme öldüğü gün beden kafesinden kurtulup uçacak ve daha üst bir boyuta geçecektir. Ama orayı buradaki bilgilerle anlaması mümkün değildir. Bu yüzden Kur’an-ı Kerimde cennet ve cehennem tasvirleri dünyada tanıdığımız şeyler sembol yapılarak anlatılmıştır. Annesinin kanındaki vitaminle beslenen örnekteki bebeğe dışarıda çeşit çeşit renk renk meyvelerden zevkle yiyeceğini nasıl izah edersiniz?

 

Ama inanlar için bu kadar derin düşünceye gerek kalmaz her zaman onlar peygamberlerinin tercihi takip etmenin kendilerini nereye götüreceğini bilirler. Dolayısı ile hayatı bu dünyadan ibaret görenler ile bu dünyayı bir aşama, seviye ya da İngilizce tabiri ile level olarak görenlerin yaklaşımı her konuda farklıdır.

 

Geçen Cumartesi yani 743. Şeb-i Arus ‘daki imza günüm için evden çıkmak üzere sevinçle hazırlanırken Kayseri’den patlama haberleri düştü. Bir süre adım atmak için güç bulamadım dizlerimde. Öylece durmuş Beyşehir Caddesi ile sille yolunun birleştiği kavşaktaki devasa bayrağa bakıyordum. Telefon edip imzayı iptal etsem mi düşüncesi aklımdaydı. Sonra daha önceki şehit haberlerini hatırladım.

 

Tv’de şehit cenazesi gelirken, evimin önündeki caddede korna, yan apartmanın önünde davul zurna sesleri ile balkona çıkıyorum. İçimde ‘kim bu densizler’ gibi bir bağırma ihtiyacı ile… Sonra bayraklar sloganlar alkışlar… Asker uğurlaması olduğunu öğreniyorum. İyi ki bağırmadan önce öğrendim diye içimden mahcup oluyorum. Askere gidecek arkadaşlarının evinin önünde adeta düğün havası estiren gençler balkonumdaki bayrağı görünce selama durup bir de “Abla senin için” diye “Ölürüm Türkiyem!” çaldırıyorlar bana. Mahalle coşuyor. Hem ağlayıp hem gülmenin tuhaf karışımındaki gözlerimle omuzu poşulu eli kınalı asker adayına bakıyorum. Allah’ım sağ sağlim dönsün düğününü de böyle yapsınlar kırk gün sürse şikâyet etmeyeceğim diyorum içimden. Düğününü de göreyim, annesi de görsün… Elbette duamız tüm insanların barış içinde doğal sürecinde ömrünü tamamlaması ama bu imtihan dünyasında ne mümkün…

 

Tuhaf milletiz dedim ya ölümü düğün olarak kutlar vedaları sevmeyiz. Acizlikten çaresizlikten nefret eder deliliğe vurmayı, akla tercih ederiz. Kendimizi yerden yere vurur acımasızca eleştirir ama özgüvenimizden bir şey kaybetmeyiz. Belki de Avrupalıların dediği gibi “İslam’ın ve Türklüğün karışımı, ölümcül bileşim” iz… Düşmana “ölümcül” dosta bengisu olduğumuzu da bilirler ama söylemezler.

 

Tüm bunları düşününce imza gününü iptal etmek kimin haddine! Bir tane okur bile gelip eli boş dönse ben bunun borcunu ödeyemem. Bu caddeden şehit cenazesi geçerken, güle oynaya onun yerine giden kınalı gençlerden utanırım.

 

Ve askerimiz operasyon halinde iken hala orada ne işimiz var yolundaki her beyanatı düşman safından okurum. Sınır illerimize bombalar düşerken devletimizi acziyetle, hamle yapmamakla suçlayanların bu gün bu soruyu sormaları iyi niyetli olamaz.  Sanki bilmiyorlar, ülkemizin güvenliği için orada askerimiz.

 

Ve kimin tarafında hangi medya grubunda olursa olsun bu ülkede çatışma çıkarmaya, ayrıştırma yaratma etnik veya dini ayrılıklara vurguya, soyunanları hem toplum hem de resmi makamların çok ciddi ve acil olarak mercek altına alması gerektiği kanaatindeyim. Hepimiz için çok geç olmadan…

 

Sarıkamış şehitlerimizin yıldönümünde tüm şehitlerimiz rahmetle anıyor makamlarının yüce olmasını diliyorum.Ölümü doğum, bitişi başlangıç gören milletimizin yenilgileri bile zafer dönsün…

 

Cumanız Mübarek olsun!

 

 

 

 

Yorum Yap
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.