Tarihe bakmak

yazar-35

Geçen cumartesi teravihten sonra Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi evinde emekli öğretim üyesi, hadis mütehassısı Prof. Dr. Ali Osman Koçkuzu hocamızı dinledik. Konu, son devrin meşhur olması gerektiği hâlde meçhul kalmış âlimlerinden biri Abdullah Fevzi Efendi idi. Merhumun meçhuliyeti o dereceye varmış ki, program afişinde ismi “Feyzi” diye yanlış yazılabilmiş. Hoca, bu yanlışlığa işaret ederken, arkadaşların telefonda yanlış anlamış olmaları gibi bir durumdan söz etti. Onun bu nâzik yaklaşımına saygı duyulur amma böyle bir yanlış anlamanın mevcudiyeti, isminin meçhuliyetini teyid etmiş olur sadece.

“Ha Fevzi, ha Feyzi, ne fark eder?” diyebilir miyiz? Dememeliyiz. Sözlüğe bakalım.
FEVZ: 1. Zafer, başarı. eşanl. Muvaffakiyet, muzafferiyet, gâlibiyet. 2. Kurtuluş. eşanl. Necat, selâmet.

FEYİZ (feyz): 1. Bolluk, mahsul vb.’nin çok olması: Feyz ü bereket. 2. Bağış, bahşiş. eşanl.nimet, ihsan, kerem: Feyz-i İlâhî “İlâhî bağış”. 3. İlerleme, gelişme, olgunlaşma. eşanl. terakki: Tahsilini tamamlayan elbette feyz bulur. 4. Mânevî mutluluk.
ç. füyûzât: İsticvâb-ı füyûzât-ı Rabbâniyye etmek “Cenâb-ı Hakk’ın feyizlerini üzerine çekmek”
Temel Türkçe Sözlük’ten yapılan bu iktibaslar, fevz ile feyz’in dolayısıyla Fevzi ile Feyzi’nin farkını göstermeye yeter.

Ali Osman Hoca’yı dinlerken yakın tarihimizle ilgili ne çok şeyi bilmediğimizi bir kez daha düşündüm. Yirminci yüzyılın başlarında medrese nâmına Konya’da yapılan bazı düzenleme ve girişimlerin ne kadar önemli bir istikamet yenileme ve hamle istidadı taşıdığını, bu istidadın İttihad Terakkî yönetimince nasıl bastırıldığını biliyor muyuz? Gerçi laiklik şövalyesi yahut cumhuriyet muhafızı olmayı bilim adamlığına tercih eden bazı üniversite mensupları, hele onların rektörler takımı “üniversitelerin medreseleşmesi” gibi bir “tehlike”ye karşı alarm zilleri çalarken, meselâ medresenin bu girişiminden haberdar mıdırlar? Hiç sanmıyorum. Onların haberdar olmadıkları veya haberdar oldukları hâlde görmezden geldikleri, hattâ gizledikleri pek çok tarihî hakikat vardır.

Bu hakikatler memleketimizde insafı, iz’anı, akl-ı selîmi, hakikat endişesini ve hürmetini öylesine incitmektedir ki azıcık adalet hissi, dürüstlük kaygısı ve elbette normal diyebileceğimiz ölçülerde bir mantığı olan herkes yerin dibine geçse yeridir. Bunlardan bazılarını dile getirdiğimde veya hatırlattığımda birçok kimsenin “tehlike” hissine kapıldıklarını, neredeyse korktuklarını görüp üzülmüşümdür. Yalan karşısında çaresizlik duygusuna kapılmak, belki geçici olarak yaşanabilir ama bunun sürekli bir hal alması kabul edilemez.

Merhum Abdullah Fevzi Efendi’nin hâtıralarını yazmış olması, yakın tarihimizin bazı sislerinin dağılmasına vesîle olacağa benziyor. Muhterem hocamızın merhumun hatıraları ve başka eserleri üzerindeki çalışmalarının kitaplaşmasını sabırla bekleyeceğiz.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.