Tahir Hoca

Prof. Dr. Ali Akpınar

Âlim’in ölümü, Âlemin ölümü ve hocanın son va’azı


Kur’ân, kendisini bize mevıze i hasene/ en güzel va’z diye tanıtır. Yüce Rabbimiz, Kur’ân ile en güzel bir şekilde kullarına va’z ettiğini haber verir. Peygamberler de hep va’z ü nasihatta bulunmuşlardır. Demek oluyor ki va’zetmek önce Yüce Allah’ın ahlakı, sonra da peygamberlerin yoludur. Onların yolunu izleyen ilim adamlarının mesleği de va’z etmektir. Dolaysıyla va’z, hiçbir insanın, hiçbir zaman onsuz olamayacağı manevî beslenme yoludur.

Önceki gün (06.03.2011) muhteşem bir cenaze merasimi ile defnedilen Tâhir Hocamız da bir vaizdi. Din hizmetlerine vakfedilmiş bereketli bir ömrün sahibi örnek bir din gönüllüsü. O aramızdan ayrılırken de bir anlamda son va’zını yaparak gitti, Onu bize göre, başkalarından farklı kılan, bu kadar geniş kitleleri etkilemesine ve onların gönüllerinde taht kurmasını sağlayan sebepleri şöyle özetleyebiliriz:

·         Hocamız kaht-ı rical dönemi adamlarından bir er kişidir. Adam kıtlığının hüküm sürdüğü zor zamanlarda yetişmiş, zor zamanlarda dini hizmetlere ömrünü adamış bir mücahiddir.

·         Hocamız bir ilim, fikir adamıdır. Allah demenin, Kur’ân’ı yüzünden okuma ve okutmanın yasaklandığı dönemlerde, dinî tahsilini tamamlayıp dinin hakikatlerini insanlara aktarmak için didinmiş bir hakikat eridir.

·         Bir irfan ehlidir. O, Kur’ân’ın zühd ve takva anlayışını yaşama aracı olan sufî hareketin karşısında yahut uzağında değil, bizzat içerisinde yer almıştır.

·         O Cumhuriyet döneminde yetişmiş bir Osmanlıdır. Beyefendi duruşu, asaleti, vakarı, konuşuşu, davranışları bunun göstergesidir.

·         İnandığı doğrular uğruna dik durmasını bilmiş bir hakikat sevdalısıdır. Bütün baskı ve engellemelere rağmen gerçekleri eğip bükmeden, gizlemeden net bir şekilde ve en önemlisi muhatapların anlayabilecekleri şekilde aktarmasını bilmiş bir gönül adamıdır.

·         Bir Konyalı olarak Mevlâna aşığı ve hayranı bir kişidir. O bu aşk ve hayranlığını bir özlemden ibaret olmaktan kurtarmış, Mesnevîden ezberlediği yüzlerce beyti konuşmalarında kullanarak ispat etmiş bir şiir gönüllüsüdür. O yalnızca Mevlâ ile kalmamış, asrın dev şairleri Muhammed İkbal ve Mehmet Âkif başta olmak üzere pek çok çağdaş fikir adamının beyitleriyle zinde kalmasını bilmiş bir kişiidir.

·         Hocamız, bilgi ve birikimi ile kürsülere/minberlere/camilere sığmayan bir çağlayandır. Onun için dine hizmet ne yalnızca resmî görev sınırları içerisinde kalmıştır, ne de cami ile sınırlı olmuştur. Onun için cami dışındaki her yer Kur’ânî hakikatlerin söylenmesi için bir kürsi ve minber olmuştur.

·         O bir halk ve hareket adamıdır. Söylediklerini hayata geçirmek için harekete geçmesini bilmiş, halkla bütünleşmesini başarmış bir kahramandır. Zor zamanlarda fizikî ve manevî olarak temiz/nezih bir yerleşim merkezi kurmayı düşünmekle kalmamış, bunu kurduğu Erenköy örneğinde ispat etmiştir. O halktan da hayattan da kopmamış, halkın ve hayatın içerisinde, bu devirde İslam’ın yaşanılabileceğinin örnekliğini sunmaya çalışmıştır.

·         O,meslek sevdasını, yakın çevresini sevdiği mesleğe hazırlayarak göstermiştir. Onun evlat ve ahfadı içerisinde İslamî ilimlerde mesafe kat etmiş kişilerin sayısı bir hayli fazladır.

·         Sosyal ve siyasî hayatta aktif olarak yer almasını bilmiş bir kimsedir. Aslında bu, bir Osmanlı ve Cumhuriyet geleneğidir. Osmanlı Meclisinde olduğu gibi, İlk Cumhuriyet Meclisinde de, sonraki meclislerde de pek çok ilim ve fikir adamı aktif olarak siyasete girmiştir. Nitekim Cumhuriyet Meclislerinde pek çok Diyanet Reisi vekillik yapmıştır.

·         Hocamız, uzun süren bir hastalık dönemi geçirerek Rabbine kavuşmuştur. Büyük Halife Ömer b. Abdilaziz zorlu sekarat-ı mevt çekenlerle ilgili şöyle demiştir: Müminin ağır hastalıklar çekerek Rabbine kavuşması, onun için son sınavı ve arınma fırsatıdır.

Bir Rivayette şöyle buyurulmuştur: “Âlimin ölümü, İslam’da bir gediğin açılmasına yol açar, o gedik bir daha doldurulamaz.”

“Bizim, yeryüzüne gelip, onu uçlarından eksilttiğimizi görmediler mi (13 Ra’d 41), ayeti de bir görüşe göre bir beldenin ilim ehlinin ölüp gitmesi ile yeryüzünün eksilmesi olarak da anlaşılmıştır.

Dualarımız hocamız için. Onu özleyeceğiz, boşluğunu hissedeceğiz. Ancak onu özlemek kuru bir iddiadan ziyade, Onun söylediği hakikatleri sahiplenebilmek, onları yaşayıp yaşatabilmektir.

Burada yapmamız gereken çok daha önemli bir husus da yeni Tâhir Hocaların yetişebilmesi için yapılması gerekenleri yapmaktır. Anne babalar olarak çocuklarımıza bu ruhu vermek, onları bu yolda yetiştirmek için gayret sarf etmektir. Bu konuda etkili yetkili herkese büyük görevler düşmektedir. Dinî ilimleri tahsil edenler, din görevlisi olarak hizmet edenler de niçin Tâhir Hocalar gibi olamadıklarını sorup kendilerini test etmelidirler. Evet, yüz bini aşkın kadrosu ile İlahiyat ve Diyanet Karosu bu testi yaparak bir öz eleştiri yapmalıdır.

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.