Suriye Krizini Yeniden Okumak

Derviş Argun

Öncelikli dua ve temennim, artık Suriye konulu bir yazı yazılmasına gerek kalmayacak kadar Suriye’nin güven, istikrarve huzura kavuşması.  2012’den bu yana Suriye, neredeyse tüm siyasi tartışmalarımızın ana başlığı, tüm sosyal hizmet çalışmalarımızın esas öznesi oldu. Suriye konusuna nasıl baktığımız meselesi, kendi içimizde de tamiri zor ayrışmalar ve kitlesel çatışmalara sebep oldu. Bu ayrışmalara sebep olan acının büyüklüğü, bir yönüyle de yeniden kucaklaşmamızın da ne kadar uzun olacağının işaretidir. İnşallah öyle olmaz.

Türkiye, 15 Temmuz darbe girişimi ve bu darbenin arkasına sinmiş güçler üzerinden, Suriye meselesini yeniden okumak durumunda kaldı. Bu okuma, Suriye’nin mazlum kitlelerine ihanet eden, yerlerinden ve yurtlarından edilmiş milyonlara sırt çeviren bir anlayışa dönmek değil. Yine bu okuma, ABD ve batının yaptığı gibi acımasız bu iç savaştan kaçan kitleleri, kaçtıkları ecelleriyle botlarını patlatarak denizde buluşturan ve Akdeniz’in derin sularına gömen bir noktaya da evrilmek dedeğil.   Daha da ötesi, Suriye konusunda 2012’den bu yana muarız olduğu Rusya ve İran çizgisine, onların bastığı yere basarak, Suriye’de hiçbir şey yaşanmamış gibi davranmak da değil. Hele hele kimi radikal şahıs ve grupların yazıp çizdiği gibi, eli kanlı Rusya’yla tokalaşarak Suriye halkına ihanet etmek hiç değil.

ABD ve batı tarafından farklılaştırılıp büyütülen Suriye krizinin, mütemmim parçasının Türkiye olduğu 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra çok daha net ortaya çıktı. Savaşın başlarında, Suriye’de rejimin değişmesi, Esed’in de gitmesini isteyen ABD ve batının gerçekten istediği şeyin bu olmadığı, 15 Temmuz’la birlikte daha iyi anlaşıldı. Bu anlamda ABD ve batı, hem Türkiye’yi hem de başta Suudi Arabistan olmak üzere birçok İslam ülkesini tuzağa düşürmüş oldu.

Her şey ABD ve batının planladığı gibi gitmiş olsaydı, iç savaş sonunda Suriye coğrafyasının kuzey kısmına yerleştirdikleri Marksist PKK/PYD ile Türkiye’yi, DEAŞ gibi örgütlerle de Irak, Ürdün ve Lübnan gibi Suriye’ye komşu ülkeleri,Suriye iç savaşının bir benzeriyle kan gölüne çevireceklerdi. Muhtemelen bu planı yapanların önümüzdeki on yıl projeksiyonu ise, bu saydığım devletlerin komşusu olan devletleri aynı kan deryasının adası yapmaktı. Yani ihanet ederek sebep oldukları 600 bin mazlumun kanına Türkiye ve komşu ülkeleri de dâhil ederek 6 milyon daha ekleyeceklerdi. Onlar, başından bu yana hiçbir zaman ne Esed’in zulmünü ne de Baas rejimini dert edinmediler. Esed ve rejimi üzerinden geliştirdikleri duruş, uygulamaya koyacakları planın gerekçesi oldu o kadar.

Şimdi, Türkiye özellikle 15 Temmuz’un hemen akabinde başlattığı “Fırat Kalkanı” operasyonu ile bu planın saha ayağını bozmuş oldu. Bunun yeterli olmadığı muhakkak. Sahada ne kadar üstün olursanız olun bunun siyasi sürecini de bir o kadar mahir tamamlamak zorundasınız. Yani 2012’den bu yana sizinle ortak mücadele ettiğini iddia eden ve fakat size tüm aşamalarda ihanet ederek yalnız bırakan ABD ve batıyı masanın dışına iterek, yeni ve farklı bir dille masanın bir tarafına oturmak gerekiyordu. Ve Türkiye bunu yaptı. O sebeple de özellikle 15 Temmuz’dan sonra Rusya ile Suriye konusu, masaya yeniden yatırılmış ve bozulan ilişkiler tamir edilmiştir.

Rusya ve İran ile Suriye konusunu konuşmak için bir araya gelmek, kimilerinin dediği gibi Rusya’nın güdümüne girmek ve masada Rusya’nın yanına oturmak değildir. Bilakis masanın karşısına oturmaktır. Değişen parametrelere uygun, yeni çözüm yolları aramaktır. Acıyı ve katliamı büyütmeden ve fakat müzakere dilini de terk etmeden sorunu taraflarıyla konuşmaktır. Bu dil sayesinde Halep kuşatmasından 40 bin’e yakın sivil ve 4 bin’e yakın silahlı muhalif çok kısa bir sürede salimen çıkarılabilmiştir. Kabul edelim ki Suriye sorununu, mazlum Suriye halkını merkeze oturtarak çözme çabasında olan Türkiye’den başka da bir güç kalmamıştır. O sebeple de bu çabaya destek vermek her şeyden önce insani bir sorumluluktur.İnşallah Türkiye’nin bu hamlesi, Suriye ve Suriyelileri koruduğu gibi, bu çatışmaların Türkiye ve civar ülkelere de sıçramasına mani olacaktır.

Amerika mı?

O, tüm bu yeni gelişmelerin müsebbibi Türkiye için, yeni ve büyük bir hamlenin hazırlığında. Bakalım ABD’nin müdahale kapasiteli gücünün o kadar ömrü olacak mı?

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.