Şu Bozkır'da han olsaydım...

Fatma Şeref

Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,

Bir dakika araba yerinde durakladı.

Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,

Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar...

Yaşadığım Konya ve doğduğum Nevşehir arasında yıllardır süren seyahatlerimde mola vermeden geçmek istemediğim Sultanhanı’nda , Selçuklu Sultanı Büyük Alaeddin'in  konuğu olmayı çok seviyorum. Neden mi?

Avrupa’nın ortaçağı, Anadolu’nun Atınçağında, küçük boy Kervan 1000 deveden oluşuyordu. Bu Kervan’daki develer 3 ay su içmeden 300 Kg ağırlıkta Çölü geçe bilir. Bin tane deve toplam 300 Ton Yük taşır. Asya  Siyam'dan (Tayland) kalkan bir kervan yükü Roma’ya yaklaşık bir yılda geliyor.

Bu kervanların silahlı muhafızları var, tercüman ve kılavuzları var, doktorları, aşçıları, dişçileri, eczacıları, nalbatları var... Dahası her dinden misyoner dervişler, masalcılar, şairler, çalgıcılar, şarkıcılar, dansçılar, her türlü gösteri ekibi ne ararsanız var. Yürüyen bir kasaba küçük bir şehir düşünün. En küçük kervan ikibin üçbin kişilik bir kafile ile ilerliyor. Nasıl bir şenlik ne güzel bir seyahat olur kim bilir?

Oysa biz “han” denilince Faruk Nafiz Çamlıbel'in yukarıdaki ölümsüz şiirini hatırlarız hemen... Hüzün kaplar yüreğimizi ve en acı dizeleri mırıldanırız:

Garibim namıma Kerem diyorlar    

 Aslı'mı el almış haram diyorlar    

 Hastayım derdime verem diyorlar ...

Evet Maraşlı Şeyhoğlu da geçti bu konaklardan daha niceleri de... Açlık kıtlık yoksulluk seferberlik günlerini de gördü bu duvarlar kardeş savaşlarını da... 

Şu bozkırda han olsaydım olsaydım,
Yıkık perişan olsaydım olsaydım.
Yine sever miydin beni beni,
Simsiyah duman olsaydım olsaydım?

Diye, sevildiğinden emin olamayan Hayaloğlu gibi aşıklarıda ağırladı sıcak avlularında... Dedim ya buraya uğrayan herkes bizzat Sultan'ın misafiri... Gelene niye geldin gidene nereye sorusu sorulmaz. Üç gün yeme içme konaklama binek bakımı tedavi ücreti alınmaz ve eşyanıza malınıza herhangi bir ziyan gelirse ödenir. Sultan II. Alâeddin Keykubadın konuğusunuz ve onun kesin talimatı ile güvence altında herşeyiniz. Çıkışta teşekkürünüz istenmez hancı size o görkemli kapının üstündeki taş kitabeyi gösterir. Orada "Sadece Allah'a minnet ediniz..." yazmaktadır.

Sultanhanı Aksaray-Konya karayolunda kendi adını taşıyan şirin kasabada tüm görkemi ile konuklarını bekliyor. Kervanlar,  Aksaray'dan Konya'ya yönelince büyük taç kapıdaki değerli taşların ışıltısı gözükürmüş. Mesafe sanırım 40 km. Üst kısmı yıkılmış, taşlar da sökülmüş zaman içinde. Girişteki niş yolcuları dinlendirmek için miydi bilmiyorum ama ben öyle yapıyorum her zaman. Bu mekanın ilhamına bayılıyorum. Yolcuların sesleri hapsolmuş taşlarda sessizlikte ayrı hikâyeler fısıldar gibi...

Venedikli tüccarlar, Endülüslü alimler, Hind diyarından masalcılar, Buhara’dan, Semerkant'tan yolcular ipekçiler, baharatçılar, buhurdancılar, maceracılar kimlerin izleri, dokunuşları var bu sütunlarda. Doğu ve batının arasında durmaksızın süren bu akışın küçük bir alana hapsolmuş kesiti gibi. Belki yerli halkımızdan çok yabnacı turistlerin rağbet etmesi de bu yüzden. Ama ben hediyelik eşya mağazalarından 5 £’luk başlıklarla Selçuklu Melikesi olma fırsatını kimseye vermiyorum elbette doğal varis olarak.

Kervansaraylar zamanın 5 yıldızlı otelleri adeta  burada yer, içer, yatar, kalkarsınız 3 ile 7 gün arasında burada kalırsınız ve ücret ödemesiniz. Kervansarayda bir hayvanınız öldüğü takdirde, o kervansarayı işleten veya idare eden kişi size at ayarlamak sorunda yani bir sigorta sistemi var.

Kervansaray sanatı yalnızca Türk Mimarisinde görülen bir mimari tipi. Avrupa’da böyle bir mimariye rastlanmıyoor, ticaret mimarisi yok eskiden. Avrupa’da ticaret şehirden, şehre kaleden, kaleye yapılıyordu. Kervansaraylar çok sağlam yapılar. Kale gibi ve çok fonksiyonlu. Savaş zamanında askeri amaçla kullanılıyordu, toplanma mekânları idi. Mühimmat, yiyecek, içecek ve halkın toplanması, sığınması için. Yolda bir kuyu görürseniz burası muhakkak bir kervan güzergâhıdır burada kervanlar gelir ve su içerlerdi.

Anadolu da Selçuklu döneminden günümüze kalan Kervansaray sayısı 200’e yakındır, Eski kaynakları düşünürsek 300 – 400 tane Kervansaray vardı.

Anadolu’ya gelen bu orta hali bir Kervan hemen sınırda karşılanır ve diğer kervanlarla karşı karşıya getirmemek için yol tayin edilirdi. Bu Kervanlar belli bir süre sınırda bekletildiği olmuştur, böylelikle önde giden kervanın yol almasına olanak tanınıyordu. Gecelemelerde sorun yaşanmaması için buna benzer uygulamalar var.

Sınırda 1000 develik kervan küçük guruplara ayrılarak 150-200 develi gruplar halinde salınıyordu, bu da kervansarayların aşırı dolmasını ve güvenlik amaçlı yapılıyordu. Fakat en önemli sebebi bu hadisede hizmetin aksamamsı nedeni idi ile ayrılmış olmalarıydı.

Kervan yolarında Asayişi ve kervanı koruyan derbentler, kolluk güçleri vardır. Bunlar özelikle dar geçitlerde gelen kervanlara sinyal verir, davul veya boru çalarak bu geçidin güvende olup olmadığını bildirirdi.

Kervansarayların kapıları akşam ezanından sonra kapatılır, içeri giriş dışarı çıkış olmazdı. Sabah namazı kılınmadan kapılar açılmazdı, daha sonra bir tellal herkesin malının yerinde olup olmadığı sorulur, var ise kapılar açılmaz idi kayıp olan mal bulunana dek.

Ortaçağda tüm tüccarlar, Anadolu’dan geçmek istiyor çünkü çok iyi bir alt yapıya sahip ve kervana gelecek herhangi bir zarar devlet tarfaından ödeniyor. Selçuklu sınırına giren herkes Sultan'ın misafiri ülkeden çıkıncaya kadar. Buna benzer sebeplerden Alâeddin Keykubat döneminde Anadolu altın çağını yaşıyor. O dönem Anadolu’nun gelirleri ile İngiltere, Britanya İmparatorluğunu devlet bütçesini karşılardı.

 

Britanya imparatorluğunu devlet bütçesinin geneli 7,5 Milyar Duka Altın yalnız Sivas esnafından toparlanan vergi ise 4,5 Milyar Duka Altın. O dönemde Sivas ayarında yirmi yirmibeş şehir var.

Ve ben bunları düşünüce sitemden değil gerçekten: Şu bozkırda Han olsaydım, diyorum bazen.  Ama size söylemek istediğim: Anadolu’nun en büyük kervansarayı Sultanhanı'na bir uğrayın ve Alâeddin Keybubat'ın konuğu olun derim.  Ve şansınızdan benim gibi kıyafetinize uygun bir başlık bulursanız mutlaka deneyin. Ne kadar sürerse sürsün saltanat saltanattır.

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.