Selçuklu'dan Sağlıklı Yaşam Şifreleri

Fatma Şeref

Açma yaram derindedir…

Dermanını bilen gelsin!

Başka tabipler istemem…

Beni derde salan gelsin!

 

Kim ne derse desin bana göre dünyada modern tıp eğitimi, uygulaması ile ilgili bilimlerin temeli Selçuklu Döneminde ve Anadolu Coğrafyasında atılmıştır. Hatta gezici ya da yerleşik, büyük ya da küçük tedavi birimleri hastaneler ve her düzeyde hekimlik okulları da Selçuklular tarafından insanlığa kazandırılmıştır. Bu kanaatimin tarihi delillerini başka bir yazıya bırakarak doğrudan günlük hayatımıza katkısı olabilecek bir kaç reçeteye değinmek istiyorum. Fakat ulaşılan düzeyi hayal edebilmek adına bir, iki örnek vereceğim.

 

11. yüzyılda bu günkü tekniklere çok yakın sezaryen ameliyatı, aletleri ve yöntemi çizimleri olan risaleler var elimizde. Hastanelerde ısı ayarı için ocak ya da duman oluşturacak hiçbir sistem kullanılmaz. Hamamda ısınan suyun buharı ile kapalı bölümler hatta açık eyvanları ısıtacak dolaşım sistemi kurulmuştur. Müzikle tedavi içinde benzer bir akustik dolaşım sistemi mevcuttu.

 

Avrupa’da Rönesans devrinin doğmasında Türklerin oynadığı rol etraflıca incelendiğinde Selçuklular’ın Avrupa kültürünü, özellikle Avrupa tıbbını, hastanelerini ve üniversite kuruluşlarını ne kadar çok etkiledikleri daha belirli bir şekilde ortaya çıkacaktır.

 

Selçuklu bîmâristanları, sadece günümüze ulaşan en eski İslâm hastaneleri oldukları için değil aynı zamanda Avrupa’da İslâm kültürünün en etkili dönemini teşkil eden Haçlı seferleri sırasında faal bulundukları için de dünya hastane tarihi ve hastanelerin genealojisini yani kökenini araştırma açısından büyük öneme sahiptirler.

Çeşitli hastalıkların tedavisi için birçok hamam ve kaplıcanın da kurulduğu Anadolu’daki esas Selçuklu hastanelerini dört ana başlık altında toplarsak:

1.Seyyar Şifahaneler ( Gezici Hastaneler) : Selçuklular, savaşlarda yaralıların tedavisi işine çok önem verdiklerinden, büyük seyyar hastaneler vücuda getirmişlerdir. Meselâ, Selçuklu sultanı Melikşah’ın ordusunda tabiplerle, hastaların ve aletlerin 100 deve ile taşındığı bir seyyar hastane bulunmaktaydı.

2.Kervansaray Şifahaneleri: Selçuklu Dönemi Anadolu'sunda yaklaşık 40 km de bir han veya kervansaray bulunurdu ki bu uzaklık bir günlük konaklama yeridir. Bilinen 500 yakın kervansaray vardı. Ve hepsinde şifahane, eczane bulunur yolcuların tedavi ihtiyaçları giderilirdi.

3. Saray Hastaneleri: Anadolu Selçuklularda Saray yapma fırsatı olmadığından bu kültür çok fazla gelişmemiş. Hanedana yakın hekimler saray ahalisinin tedavisi ile ilgileniyor.

4. Genel hastane ve tıp fakültesi niteliğinde büyük külliyelerde hizmet veren şifahaneler: En ünlüsü Kayseri’de bu gün müze olarak gezebileceğiniz Gevher Nesibe Şifahanesidir ki alanında dünyada ilktir.

 

Selçuklu döneminde İslam coğrafyasında tedavi merkezlerine : şifahane, bimaristan, maristan, darüssıha, darüttıp, bimarhane, tımarhane gibi birçok isim verilirken Anadolu Selçukluları, şifahane ya da şifahiyeyi tercih ederler. Bunun sebebi ise kelimenin kökeninden kaynaklanmaktadır. Zira İslam Kültüründe Allah'ın 99 isminden biri: Eş-Şâfi'dir. Eş-Şâfi'nin ilk anlamı şifa verendir. İnsanın maddî ve manevî, her türlü hastalığına şifa verenin yalnızca Allah olduğunun bir hatırlatması olarak bu ismi tercih etmişler ve “Hastalandığım zaman bana şifa veren O’dur.” (Şuara, 26/80) ayetini şifahiyelerdeki hatlarda sıkça kullanmışlardır.

 

Selçuklu Döneminde başta başkent Konya ve genelde de Anadolu bilim, kültür ve sanatta birçok zirve ismi bağrından çıkarmış. Bedensel fiziki tedaviden önce manevi, ruhi sağlık öncelenmiş. Zaten bedene yansıyan rahatsızlıkların çoğu da manevi dünyamızdan kaynaklı sayılıp tedaviye oradan başlanmıştır.

 

Bu konuda en çok dikkatimi çeken şey dervişlerin yaşam tarzının günümüzde birçoğu da yalan yanlış kişisel gelişim ya da sağlıklı yaşam tekniklerine çok benziyor olması. Hatta batıda bu konuda oluşmuş birçok ekolün 12. ve 13 yüzyıl Anadolu'sundan esinlenmiş izlenimi vermesi. Çünkü Anadolu dünyanın ortasında büyülü bir kâse gibi Hindistan’dan Roma’ya, İngiltere’ye kadar birçok kültür ve birikimin topladığı bir yer olmuş Selçuklu Döneminde. Bu yüzden insanlığın bütün birikimlerinin ve yeni öğrenilen İslam dinin su katılmamış saf mesajının bileşimden ortaya çıkan bir

iksirin özünün özü gibidir Anadolu Dervişlerinin yaşam tarzı.

 

Dikkatli incelerseniz, günümüzdeki nefes terapileri zikir ayinleri ile kendini keşfet süreçleri, nefsini bilen Rabbini bilir ilkesi ile ne kadar çok benzemektedir. Fakat doğru bir hedef üzerinde rota çizilmediğinden insanların egosunu şişirip ortadan bırakmaktan daha öte gidemiyor ne yazık ki çoğu...

Bu yüzden eğer korumacı hekimlikte bu metotlardan yararlanacak isek bizden çıkıp batıya geçen oradan "yemeğin suyunun suyu" hesabı bize dönenen eksik yanlış uygulamaları değil işin aslını, kendi kaynaklarımıza dönerek öğrenip uygulamalıyız diye düşünüyorum.

Girişte özetlediğim gibi dervişlerin yaşam tarzı o kadar sade ve nettir ki sizi doğrudan hedefe götürebilir. Her ilkenin sayfalarca örneği açıklaması, uygulaması, alıştırması vardır. Ama özetin özeti tavsiye şudur:

Az ye, bedenin

Az uyu, beynin

Az konuş, ruhun zinde olsun!

Ve... Az iste, mutlu ol!

Güzel bak,

Güzeli gör,

Güzeli seç!

Güzel işler yap ki kalıcı bir güzel ol...

 

Bahara çıkmadan yenilenmekte fayda var…

Hayırlı Cumalar

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.