Selçuk Es Efsanesi Hayatı, Eserleri ve Anıları -6-

A.Cenap Kendi

Bu korkunç anı Selçuk Es bize şu şekilde nakletmiştir.

-Başka kaçacak yer yoktu. İyice kenara çekildiğim halde bir cayırtı duydum. Sol tarafıma bir baktım ki arabanın sol kapısı yok. Çarpan arabaya takılmış gitmiş. Bu araba takip eden polis arabası da geçti gitti. Dünya başıma öyle bir döndü ki tarif edemem. Üstelik kalbim çarpmaya başladı. Emine Hanım da baygınlık içinde yattı.

 

Bu anılarını anlatırken aynı heyecanı yaşıyor gibiydi.

Bereket polis kaçan bu arabayı ileride yakalamış, geri gelmiş. Selçuk Bey’e ilk yardım yapılmış, geri dönülmüş. Rapor tutulurken kalabalığı gören ve oradan geçmekte olan bir zat İnegöl Kaymakamı imiş. Durmuş arabasından inmiş. Karşısında Selçuk Es’i perişan halde görünce kucaklaşmışlar. Meğerse Kaymakam ile Galatasaray Lisesi’nden arkadaş çıkmışlar.

 

Kaymakam polise gereken talimatı verdikten sonra bunları arabasına almış, evinde misafir etmek üzere götürmüş. Hasarlı araba da onarılmak üzere servise teslim edilmiş.

Bir gece Kaymakam beyin misafiri olarak orada konaklamışlar. İkinci gün servisten çıkan araba gül gibi getirilince, ‘Bir derin nefes aldım’ diyordu sevgili Selçuk ağabey.

İşte burada bizde diyoruz ki inancın galibiyetini, Allah’a teslimiyetin ödülünü görüyoruz. Zira yola çıkarken gönülden söylediği, ‘Bismillah Ya Allah’ var ya; işte her şey orada gizli.

 

Acılı ve zor günlerin inicisi de şu şekildedir. 

Aynı günde hem sevgili oğlunun ve hem de adını taşıyan torunu Selçuk’u ebediyen kaybettiği günlerdir. Bandırma Merinos Fabrikasında görevli oğlu Kazım’ın ziyaretindeler. Bir Pazar günü göl kenarına pikniğe gidilir. Yenilir, içilir. Her şey çok iyi geçer. Fakat bir anda ortalık karışmıştır. Sevgili torunu Selçuk gölün kenarında oynarken ayağı kayar ve göle düşer, kaybolur. Arkasından baba Kazım da çocuğunu kurtarmak üzere göle atlar. O da kaybolur. İşte bu hazin bir manzara. Dayanmak mümkün mü…?

 

Üçüncü zor gün başka bir trajedi. Olay Konya’da cereyan eder. Konuya girmeden bir açıklama ile yazımıza başlamak istiyorum. Musiki ve musiki toplantıları ile ilgili yöresel bir adet ve alışkanlığa göre herhangi bir enstrüman çalan insanlar birbirlerini çok iyi tanır ve yardımlaşmalarda bulunurlar. Bu geleneksel bir otoritedir. Şimdi bu otorite ile ilgili esas konuya giriyoruz.

Devam edecek….

 

 

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.