Zeki Oğuz
Geçtiğimiz cumartesi yedi gezgin birde Umutcan yine düştük yollara.
Her zaman derim, biz Konyalı fotoğrafçılar şanslıyız. Gezilecek, keşfedilecek çok yerimiz var. Tabi dönüşte de daha çok zenginleşmiş olarak dönüyoruz. Herşeyden önce çekilmiş yüzlerce kare fotoğraf yani yüzlerce güzellik. Sonra edinilmiş yeni dostluklar. En güzeli de bu işte.
Sefaköy, eski adıyla Çamurlugiyret iki ana yolun arasında kaldığı için olsa gerek şimdiye kadar hiç yolum düşmemişti. Beyşehir ile Seydişehir yollarının tam ortasında kalıyor. Yani beldeye bu iki yoldan da ulaşmak mümkün. Seydişehir yolundan 45 km. Beyşehir yolundan 60 km.
Beldeye Seydişehir yolundan gittik. Bulumya’ya dört km. kala sağa döndükten sonra on km. kadar içerde belde. Dağların eteğinde geniş bir düzlüğe kurulmuş. Tarihi hayli eskilere dayanıyor. Belediye Başkanı Abdurrahman Bulut’a göre 800 yıllık varmış.
Hafif bir rüzgar olmasına rağmen bir bahar havası vardı. Yaşlılar bir evin duvarına sırtlarını vermiş, şubat güneşinde yorgun bedenlerini ısıtmaya çalışıyorlardı. Sonra çocuklar sarıverdiler çevremizi. Onlarda çöktüler yaşlıların yanına, birlikte fotoğraflarını çektik. Sokakları çocuklarla birlikte dolaşmaya başladık.
Yol yorgunluğunu atmak için bir kahvenin önündeki dama çıkarak çaylarımızı yudumladık. Beldenin temel geçim kaynakları tarım ve hayvancılık. Evlerin altlarındaki ahırlardan koyun sesleri geliyor. Bir sokakta çocukların fotoğrafını çekerken bir kadına soruyorum kuzular doğmaya başlamadı mı? diye. Kadın erinmeden ahıra giriyor ve yeni doğmuş iki kuzuyu kucaklayıp geliyor. Anaları da geliyor kuzuların peşinden. Onların yavrularının peşinden meleyişleri öyle güzel ki. Kuzular sabah doğmuşlar daha göbek bağları bile düşmemiş. Yaylacılık geleneği sürüyormuş hala. Mayıs ayında çıkıyorlarmış yaylaya.
Köyün batısındaki bir mezarlığın kenarında kadınlar çeşmenin önünde ocak yakmış halı ipi boyuyorlardı. Eskiden halıcılık yaygınmış köyde, günümüzde pek kalmamış, ancak birkaç tezgahta halı dokunuyormuş. Yaşlılardan birine köyün eski adını soruyorum. Dedelerinden duyageldiği bir efsaneyi naklediyor. İki kardeş bey varmış vaktinde. Biri Çamurlu İret, buraya yerleşmiş ve belde onun adını almış. Sonra Devlet Sefaköy olarak değiştirmiş. Beylerden Kirli İret de gidip Kirligiyreti yani Tepeköyü kurmuş.
Yıllardır gezginlik yaparım, ilk defa jandarmanın güzel bir uygulaması ile karşılaştım. Bir ekip nerden duymuşsa duymuş çıktı geldi biz fotoğraf çekerken.
Kimliklerimizi kontrol ettiler sonra kibar bir şekilde iade edip teşekkür edip gittiler. Güzel bir uygulama dememin nedeni şu. Bölgemizin her tarafı binlerce yılık tarihten izler taşır ama tarihin olduğu her bölgede kevgir gibi delik deşik, heryerde mezar hırsızlarının izi var. Keşke güvenlik güçleri her zaman böyle uyanık davransalar.
Bir evde iki genç kadın tandır ekmeği yapıyorlardı. İkisi de güleç yüzlü, konukseverdiler. Çevrelerinde çocukları oynaşıyordu. İlkin çocukların fotoğraflarını çektim sonra onlara kolay gelsin deyip fotoğraf çekebilir miyim, diye sordum. İzin verdiler. Tandırın duvarına vurulan ekmekler kızarmaya başlamış, türüm türüm kokmaya başlamıştı her taraf. Sonra sıcacık ekmekten ikram ettiler. Onların yanında ayakta oya işleyen bir kadın evine koştu sade yağ alıp geldi. Birgün sonrası yani 14 şubat kimileri için sevgililer günü kimileri için dünya öykü günüydü ama bize sıcacık ekmekleriyle birlikte sonsuz sevgilerini sunan bu iki güzel kadının o günlerden hiç haberleri bile yoktu. Bundan sonra da olmayacaktı.
Sefaköy Belediye Başkanı Abdurrahman Bulut’un son anda haberi olmuş köyde olduğumuzun. Ayrılacağımız sıra çıktı geldi yanımıza. Veda çaylarını onunla birlikte içtikten sonra Kızılören’e doğru düştük yola.
Kızılören Loras Dağının uzantısı olan dağların batısında tarihi bir yerleşim yeri. Konya-Beyşehir yolu az ötesinden geçiyor ve Selçuklular döneminden kalma hanlar da bu bölgede.
Kızılören’de Sefaköy sokaklarında gördüğümüz canlılık yok. Yaşlılar kahvelerin önüne oturmuş güneşleniyorlardı. İlginç olan her kahve bir partiye ait. Böyle olunca insan şaşırıyor hangi kahvede çay içeceğini.
Çaylarımızı yudumlarken bir yaşlı adam çıkıp geliyor. Gençliğinde bir kıza tutulmuş. Vermemişler kızı oda kaçırmış. Jandarma düşmüş peşine. Sonra iş tatlıya bağlanmış. Uzun süre mutlu bir hayat yaşamışlar sonra kadın ölmüş. Şimdi elindeki deyneği saz edip türküler söylüyor eşinin ardından. Oturup dinledik türkülerini. Kendini kaptırıp gidiyor türküleri söylerken.
Sokakları dolaşırken ekmek yapan yaşlı bir kadın davet ediyor ısrarla. Evin damına çıkıp oturuyoruz. Sıcacık ekmekler konuyor önümüze, türlü çeşitli kahvaltılıklar konuyor. Bir kere daha tanıklık ediyoruz insanlarımızın konukseverliğine, güleryüzüne.
Bu ara iki çılgın genç çıkıp geliyorlar dama. Motorla gelmişler oraya kadar. Epeyce de üşümüşler. Sıcak çay ilaç gibi geliyor onlara. Dönüşte telörgüleri aşıp Kızılören Hanına giriyoruz. Yolun solundaki bu ilk han zamanında muhteşem bir yapıymış. Kalıntılar bile bunu gösteriyor. Umarım ilgiler el atarda öteki hanlar gibi bu güzel han da restore edilir. Biz Sefaköye bir kış günü gittik ama önerim mayıs sonuna doğru bu bölgeye gitmeniz. Mayıs sonunda binbir çeşit çiçeğe bürünür bölge.