REKLAM YAPMAYANLARIN ÜRÜNLERİNİ ALMAYIN!

Hüseyin Altunbaş

REKLAM YAPMAYANLARIN ÜRÜNLERİNİ ALMAYIN!

 

Hakikaten almayın. Hemen televizyonda ya da billboardlarda reklam yapmayanlar olarak algılamayın. Reklam iletişimin “jenerik” ismi olunca reklam diyorum. Yani iletişim yapmayanın ürününü almayın. Ciddi söylüyorum. Almayın! Size verdiği değeri gösterir reklam. İletişim yapanın ürününü alın ki son günlerin kampanyasında da söylediği gibi “ekonomiye can verin”. Hem ekonomiye hem ülkeye hem kendimize, etrafımıza, eşimize dostumuza can verin. Reklam iletişimi yapan firmanın ticareti büyür, daha fazla personel alır, fabrikaları satış noktaları gelişir ve belki sizin çocuğunuz orada iş olanağı bulur. Düzden bakınca doğru değil mi? Reklam toplumların gelişmişlik göstergesi çünkü.

İletişim ne anlama gelir? Kim iletişim kurar? İletişim kurulunca ne olur?

İletişim kuran insanın kim olduğunu, niyetinin ne olduğunu, huyunu suyunu bilirsin! Tanırsın ve hoşlanırsın ya da hoşlanmazsın. Zarar gelip gelmeyeceğini bilirsin. Konuşmayan insandan korkarsın, sinsi gelir. Yanına yaklaşmak istemezsin. Tedirgin eder seni. İnsan insanın zehrini alırmış. Nasıl alır? Konuşarak yani iletişim kurarak.

Gelin sizde reklam yapın. Gelin sizde reklam yapanın ürününü alın.

Ben hep alışverişlerimde buna dikkat ediyorum. Hatta firmanın satışçılarına “yetkililerinize söyleyin, reklam yapın ürününüzü öyle alayım” diyorum. Ne kadar etkili? Belki bir kişi olunca etkisiz gibi düşünebilirsiniz. Asla öyle düşünmeyin. Bir kişi, bir kişi kümülatif etki demektir.

Konyalı firmalarımızın inanılmaz kaliteli ürün ürettiklerini bilmeyen yok. Evet ama bunu iletişimle süsleseler. Konya sahip olduğu markaları artıracaktır. Ne demiştik? Bir şehir sahip olduğu markalar kadar zengindir. 1000 büyük firma arasında sayılan marka sayımızın artmasını istiyorsak. Formül belli. İletişimi sistematik hale getireceğiz.

Ne demek iletişim yapmak? Ambalajını periyodik olarak değiştirmek demek. Özellikle düşük ilginlikli ürünlerde her yıl değiştirmek veya yeni ürün çıkartmak gerekiyor. Bina tabelalarını, kartvizitlerini tek algı üzerine oturtmak demek. Buna ürün iletişimi deniyor. Bazı firmaları görüyorum. Yolda yönlendirme tabelası farklı, fabrikasının önündeki tabela farklı, çalışanının üzerinde isim farklı, kartvizitlerdeki logo farklı. Sonuç yaratılan değer sıfır.

Ne demek iletişim yapmak? Çalışanlarının kılık kıyafetini, konuşmasını, servis araçlarını yenilemek demek. Güvenlik görevlisinin sesi ve giyimini, telefondaki görevlinin ses tonunu fark ederek kontrol etmek demek. Fiyatların psikolojik etkisini düşünerek düzenlemek demek. Dağıtım araçlarını, mesela yemek dağıtan araçların kurumsal kimliğe uygun giydirilmesi demek.

Ne demek iletişim yapmak? Konya’nın temel sorunlarını bilmek ve eğilmek demek. Yani toplumsal pazarlama anlayışı. O sorunlara destek olmak, destek olduğunu reklamda göstermek demek. 52 haftanın kaç haftasında hedef kitleye merhaba dediniz, hangi önemli gününü kutladınız, hangi sorununa eğildiniz?

İşte bu ve daha neler neler!

Bu sorular şirketin veri tabanını ve hafızasını gösterir. Gelin böyle şirketleri sevin, koruyun, destek olun. Diğerine ne yapalım? Bence o şirketler karar versin. Siz hiçbir şey yapmayın!

 

DOĞAN ÇANTA NE SATAR!

 

Doğan Çanta bir iletişim yapmış, ne demek istiyor anlayana aşk olsun. Doğan Çanta adı üstünde ne satar çanta değil mi? Hayır! Her şeyi satar. Giyim, elbise … Açıkhava reklamı dışında televizyon reklamları da var. Hiç bir reklamda görsel yok. Ne sattığınızı görsel daha iyi anlatmaz mı? Anlatsanıza! Bir görselle bin kelime anlatılır lafını hiç mi duymadınız?

Daha bitmedi Doğan Çanta ne yapmalı söyleyim. Doğan çanta önce ismini marka genişlemesine uygun olarak yenilesin. Yeniden konumlandırma (repositioning) yapsın. Doğan çanta ismi eski, ama ürün yelpazesi genişlemiş. Ürün yelpazesinin genişlediğinden markanın haberi yok. Tavsiyem Doğan Çanta’daki çantayı bir atsınlar. Ender’e bir baksınlar. Ender Çanta mı ismi? Çanta da var, elbise de var, o da var, bu da var değil mi? Başkalarından kopya çeksinler ayıp değil, böyle yapmak ayıp. Ayıbın ötesi zarar. Açıkhavada yapılan reklamda açıkhavaya uygun reklam değil. Gazete reklamını açıkhavaya vermişsiniz. Ne yazdığı ne söylediğini okuyan var mı bir araştırın. Ne dediğimi daha iyi anlarsınız.

 

İFTAR ZEDE OLMAYIN PAŞAZADE OLUN!

Bir marka bu kadar kendini uçurumun eşiğine getirir. Pes doğrusu! Paşazade’nin neresinde Zede var Allah aşkına. Zorla “Paşazede” haline getiriyorsunuz markanızı. Zade nerde Zede nerde! Artık Paşazade’de yaşayacağınız herhangi zede olayı, herhangi hezeyan oldu size Paşazede. Hedef kitlenin ağzından hiç “yaw bu iftarda da iftarzede olduk valla” dendiğini duydunuz mu hiç? Duydum diyenin alnını birileri karışlasın. Ben uğraşmayayım. İftar zede şimdi olmadın belki ama şimdiden “reklam zede” oldun hadi selametle. Bir harf markayı nerelere götürür, aman dikkat!

* Naylon torba kullanma “pamuklukullan” kampanyası başladı. Çevreyi korumak adına toplumsal sorumlu pazarlama anlayışı örneği. Bizim marketlerimiz ve şirketlerimiz “pamuklukullan” kampanyasına nasıl bir refleks verecek merak ediyorum!

Bu haftanın şaheserlerimi ya da yüksek puanlı reklamlarımı paylaşarak bitirelim. İlk reklamım bayramın geldiğini bize hatırlatan bir reklam. Kent reklamları da olmasa inanın bayramların geldiğini anlayamayacağız. Hedef kitlenin bayram içgörüsünü gören bir marka Kent. Bu reklamda tam içgörü reklamı. Yani içimizi görmüş. Diyorki aile tatile matile gitmesin, birlikte bayram yapsın, bundan tüm mahalle herkes mutlu olsun. Sloganla da tam onikiden vurmuş “Bayram sensiz olmaz” Şaheser reklam olmayı sizce de hak etmemiş mi?

İkinci reklamım Pınar İllaki, hani dedenin torununa Pınar Sucuk eğitimi verdiği ve dedenin orucunu sündüren reklam. Tam bir tv reklam örneği. Televizyon reklamı yakın çekimdir. Yeri gelmişken söyleyeyim bizim yerel reklamlarımız tam bunun aksi uzak çekimle yapılıyor. Uzaktan mağaza göstermek, rafları göstermek vesaire vesaire. Olmaz. Televizyonda reklam yapıyorsan korkmayacaksın ürününü, hizmetini yakından göstereceksin. Pınar sucuk reklamına bir kez daha bakın beni daha iyi anlayacaksınız. Umarım.

Üçüncü şaheser reklamım da Sütaş ayran. Hani jingle formatında, gençlerin hoplayıp zıpladığı ve “içtikçe iyi hissedeceksin” sloganıyla Sütaş ayran içmeyi özendirici reklam. Aslında birkaç tane daha şaheser reklamım var ama yerimiz yok. Onları da sonraki yazılarımızda paylaşırız. Ama şununla bitirelim bu reklamların hepsinde fikir var ve fikrin iyi uygulaması var. Fikrim geldi reklamları değil yani.

Son olarak hafta sonu Memleket ailesinde olmanın mutluluğunu yaşadım. Elinizde tuttuğunuz gazete 6 yaşına girdi. Ailecek iftar yemeğinde toplandık. Büyük bir aileymişiz çok sevindim. Nice yaşlara.

 

 

Yorum Yap
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (9)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.