Recm ve Ehl-i Kitab’a

Doç. Dr. Murat Kayacan

Recm ve Ehl-i Kitab’a benzemek 

Muhammed Hamidullah (1908-2002), “Hz. Muhammed, Kur'an tarafından verilen ve ‘Onların doğru yoluna uy!’ diye buyuran (Enam, 6: 90) talimatlara uyarak geçmiş peygamberin yasalarını uygulamaktan başka bir şey yapmamıştır. Buhari vb. en iyi kaynaklarda yer alan ünlü bir hadis vardır ki, buna göre (Kur'an’da) dorudan bir vahiy bulunmadığı zaman Hz. Peygamber (s), Kitap Ehlinin (özellikle Yahudilerin) uygulamalarına uyardı. Buna karşın Kitab-ı Mukaddes’in zina ilgili olan (Tesniye, XXII, 28-29) yasası Kur'an tarafından değiştirilmiştir.” demektedir.[1]

Hamidullah’ın belirttiği Tevrat ayeti şöyledir: “Eğer bir adam kız olan nişanlanmamış bir genç kadınla yatarsa ve onları bulurlarsa, adam genç kadının babasına 50 şekel[2]gümüş verecek ve kadın onun karısı olacak.” (Kitab-ı Mukades, Tesniye, XXII: 28-29). Yazara göre bu hükmü şu Kur'an ayeti kaldırmıştır: “Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun; Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah dini(ni tatbik) hususunda sizi sakın acıma duygusu kaplamasın! Müminlerden bir grup da onlara uygulanan cezaya şahit olsun.” (Nur, 24: 2). Bu durumda Hamidullah’ın Tevrat ayetinden “genç kadının da (zinaya)gönüllü olduğunu” anladığını söyleyebiliriz. Bu durumda Kur'an tarafından hükmü kaldırılan (İslam hukukunun problemli konusu) “iki evlinin zinasına verilecek ceza” olmamaktadır.

Kur'an’ın hükmünü kaldırdığı söylenebilecek Tevrat ayeti Hamidullah’ın belirttiği değil şu Tevrat ayeti olmalıdır: “Eğer bir adam başka bir adamın karısı olan kadınla yatmakta olarak bulunursa, o zaman kadınla yatan adam ve kadın onların ikisi de ölecektir.” “(Kitab-ı Mukades, Tesniye, XXII: 22). Tevrat’tan farklı olarak zinanın cezasından söz eden Kur'an ayetinin hükmü geneldir ve evli ya da bekâr şeklinde bir ayrım söz konusu değildir. Dolayısıyla hükmü kaldırılan Kitab-ı Mukaddes’te mevcut “öldürme” (recm) emridir. Evli olsun ya da olmasın zina edenlere İslam’ın getirdiği ceza, müminlerin gözü önünde yüz sopa vurulmasıdır, recm değil.

Hamidullah’ın yorumlarından anlaşılan ikinci unsur ise “Ehl-i Kitap ne yaparsa tersini yapmak zorunda olmadığımızdır.” İslam, Ehl-i Kitabın her şeyini değiştiren veya kaldıran değil, bozulmuş olan inanç, ahlak, ahkâm vb. şeylerini düzeltmeyi ya da değiştirmeyi hedefler. Yoksa onların her şeyinin aksini yapmayı bir prensip olarak getirmiş değildir. Zaten böyle bir bakış açısı tebliğin ruhuna da aykırıdır. Bir yandan “Aramızda ortak bir kelimeye gelin.” (Al-i İmran, 3: 64)diyeceğiz öte yandan da ne yaparlarsa muhalefet edeceğiz, demek pek makul değildir.

Peki bu durumda şu hadis nasıl yorumlanacaktır: “İbnu Ömer'in yanı başında namaz kıldım. Ellerimi de böğürlerime koydum. Namazı bitirince, ‘Bu, namazda haç(a benzemek)tır, Rasulullah (s) bunu yasaklamıştı.’ buyurdu."[3]Hadisten anladığımız, yasaklanan benzemenin ibâdetlerde Kur'an ve sünnetteki açık emirlere muhalefet ederek benzeme olduğudur. Günlük hayat ve âdetlerde Ehl-i Kitab’a benzemenin amacı Müslümanlarla araya mesafe koyup onlara yakınlaşmak değilse, bunda bir sorun olmasa gerektir. Sözgelimi, papaz kıyafeti giyen bir Müslümanla Avrupalının giydiği pantolon, ceket, kıravat, smokin vd. şeyleri giyen bir Müslümanın yaptığı aynı şey değildir. İkincisi din olarak Hıristiyanlara benzemiş olmaz. Mubah olan konularda onların yaptığını ve yapmadığını yapmanın “onlardan olmakla” bir ilgisi yoktur.

Ebu Hureyre’nin, "Rasulullah (s) buyurdular ki: ‘Yahudiler ve Hıristiyanlar (saçlarını) boyamazlar. Siz onlara muhâlefet edin.”[4]şeklindeki hiç de “dini içerikli görünmeyen benzemeye” dair rivayetiyle ilgili olarak da şöyle diyebiliriz: Muhtemelen Yahudi ve Hıristiyanlar saçı boyamamayı din olarak algılıyorlardı. Rasulullah (s) bunun dinle bir ilgisinin olmadığını, yani saçı boyamanın serbest olduğunu belirtti.

Sonuç olarak, vahye ve sünnete aykırı olmayan herhangi bir uygulamanın “sırf Yahudi veya Hıristiyanlardan geldi diye” bâtıl olduğu ve uzak durulması gerektiği söylenemez.



[1]Hamidullah Muhammed, Aziz Kur'an, (çev: Abdülaziz Hatip, Mahmut Kanık), Beyan Yay., İst., 2000, s. 230.

[2]İlk defa Mezopotamya’da M. Ö. 3000’lerde kullanılan bir ağırlık ölçüsü birimi.

[3]Ebu Dâvud, Salât 160; Nesâî, İftitah 12.

[4]Buhari, Libas 67, Enbiya 50; Müslim, Libâs 80; Ebu Dâvud, Tereccul 18; Nesâi, Zinet 14; Tirmizi, Libâs 20.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.