Ramazan’a Hoşgörü Yakışır

Av. Yasemin Bezirci

Hani deriz ya “ben onun ne demeye çalıştığını bir bakışta anlarım” diye! Hani insanların gülüşünden mutluluğunu, sesinden ruh halini, yüzünde ki ifadeden ne anlattığını anlarız ya… Hani bulutların toplanmasından yağmurun yağacağını, horozun sesinden sabah olduğunu, iğde kokusundan baharın geldiğini anlıyoruz da; insanların halinden de anlamamız gerekmez mi?!

                Algılamak tamam da, anlamak zor gelir insana. Eee, hepimizin nefsi var. Anladığımızda harekete geçmemiz gerekir ve doğru tepkiyi vermek zor geliyorsa anlamamakta ısrar eder insan. Önde ki araba birden durduğunda veya yeşil yanmasına rağmen gitmediğinde aracın durduğunu anlarız fakat; neden durduğunu anlamaya çalışmak yerine kornaya abanmayı tercih eder çoğumuz. Kornaya basmak kolaydır da; anlayış göstermek zordur. Belki acemi, belki bir sağlık problemi oluştu, belki kötü bir haber aldı kafası dalgındı… Bunları anlamak yerine “benim işim var, benim yetişmem gereken yer var, benim acelem var!” deriz sanki; trafikte gitmeye çalışanların işi-gücü yokmuş gibi. Birisi trafikteyse onunda gittiği bir yer, halletmek istediği bir iş, varmak istediği bir nokta vardır öyle değil mi? Ya da zor zamanlar geçiren birine pek hâl-hatır sormayız. Yüz halinden, sesinden moralinin bozuk olduğunu anlar, ‘sorarsam bir şey yapmamı ya da problemi çözmemi ister’ korkusuyla o gördüğümüz yüz halini yok sayar ya da meraktan sorarız. Merak sorusunda algı vardır, anlayış yoktur. İyi de hani biz “hoşgörü” insanıydık?

                Varın gelin ey memleketli okuyucularım bu Ramazan’da bir tarzımız olsun, bir tarz ortaya koyalım. Bize ve çevremizdekilere zarar veren bir özelliğimizi seçelim, bununla baş edelim, ne dersiniz? Konya’ya yakışan, Ramazan’a yakışan bir hoşgörü koyalım mı ortaya? Var mısınız…?

                Kıymetli okuyucularım; bize ‘kendisinden emin olunan’ sıfatı yakışır. Kendisinden emin olunan ama; neyle ilgili bir eminlik? Kötü günde yanımda olmaz mı, her daim ihtiyacı olana koşar eminliği mi? O kimseyi aldatmaz, o aldatılsa da aldatmaz eminliği mi? O incitmez, o incinse de incitmez eminliği mi? Bize yakışan aldatmamak değil, incitmemek değil, anlamaya çalışmak değil; aldatılsak da aldatmıyor, incinsek de incitmiyor, anlaşılmasak da hoşgörülü oluyor olmaktır bize yakışan. İşte eğer böyle olursa bir tarzımız olur, böyle olursa o zaman kendisinden emin olunan oluruz. İşte o zaman ancak adaletine güven duyulan olmayı başarırız.

                Oruç bizim nefsimizle imtihanımız; öndeki arabaya gitmezken, pide kuyruğunda beklerken önümüze geçenlere ne tepki verdiğimizle ilgili bir imtihan. Karnı tokken herkes sırasını verir, acelesi yokken herkes yol verir yani bollukta daha kolaydır anlayışlı olmak. Peki ya kıtlıkla sınanırken? Açken sırasını verebiliyor, iftara yetişmeye çalışırken yol verebiliyor muyuz? Oruç bizim; kıtlıkla sınanırken ne tepki verdiğimizle ilgili bir süreç ve bu süreçte ortaya koyduğumuz tepkiler bizi kendinden emin olunan, adaletinden kuşku duyulmayan yani tarzı olan bir kişi yapıyor.

                Değerli hemşerilerim, kardeşlerim, büyüklerim, okuyucularım… Gelin kimseyi kırmayalım, yaralı ve arafta bırakmayalım. Gelin insanların halinden anlayıp, ‘ben’ olmayı bırakalım. Gelin ihtiyacı olana ihtiyacını veren olalım. Aşı olmayana aş, derdi olana derman, yetime baba, yalnıza yoldaş olalım. Bir bakmışız bunlar tarzımız oluvermiş; olamaz mı? Kim bilir…

                Bu Ramazan’ın HOŞGÖRÜ’yü elden bırakmadığımız, biz gibi olmayana da saygıda kusur etmediğimiz, dünümüzden daha iyi olmak için çabaladığımız bir Ramazan Ay’ı olması dileklerimle…

                Haftaya görüşmek üzere; HOŞGÖRÜ’de kalın…

 

                                                                                                                                             AV. YASEMİN BEZİRCİ

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.