Prizmatik Toplum

Mustafa Yiğit

Bugüne kadar pek çok savaş görmüş yaşlı dünyamız, İkinci Cihan Harbi’nin hemen sonrasında Yalta limanında “galiplerin haklılığına” binaen paylaşılıverdi. Ve dünya geçen yüzyıllardan farklı olarak iki düşman kardeş tarafından, -Amerika ve SSCB- “ideolojik” olarak zaptu rapt altına alındı. Bu sürece soğuk savaş adı verildi ve soğuk savaş uzun bir süre devam etti, ta ki Berlin Duvarındaki çekiç seslerine kadar. Bu çekiç sesleri yeni bir dönemin habercisiydi, içilen son “Sovyet votkası” ile birlikte “Glasnost” ve “Perestroyka” çığlıkları altında bir çağdan bir çağa atlayıverdik. 

İşte 1980’lerin sonundan bu yana, dünyada siyasi, ekonomik ve sosyal alanlarda, farklı boyutlarda görülebilen; ancak, aslında birbirini tamamlayan önemli değişiklikler yaşadığımızı söyleyenlerin anlatmak istedikleri kısaca buydu: Dünya “ABD-SSCB danışıklı dövüşünün” son bulması ile adı perçinlenen bir “küreselleşmeyi” yaşıyordu.

Öyle ki, bu tarihten sonra,  küreselleşme, bugünü ve geleceği açıklama iddiasına sahip temel tartışma konularından birisi olarak bütün sosyal bilimcilerin yerli yersiz kullandığı bir kavram olarak sürekli karşımıza çıkmaktadır. Bu anlamda bize düşen, Küreselleşmenin anlamsal ve tarihsel kökenlerine göz atmak ve bu olguyu doğru analiz etmektir. Bu aynı zamanda bizim için kavramın mahiyetini anlamak ve geleceğimizi görmek açısından da önem taşımaktadır.

Globus

Küreselleşme kavramının tarihini 20 Haziran 1969’dan başlatır çoğu düşünür çevreleri. Bilindiği gibi o tarihte Neil Armstrong yeryüzüne bir bütün  (globus) olarak bakmıştı ve o andan itibaren, yani insanoğlunun dünyanın dışına çıkışından itibaren, “Global toplum” tanımı da yaygınlaşarak günümüze kadar gelmiştir. Iste bu tarihlerde yine Amerika’da sosyal mühendislerde boş durmuyorlar, bu global toplumun projesini çiziyorlar bugün bizim de sözünü ettiğimiz Yeni Dünya Düzenin adini koymaya çalışıyorlardı.

Bu tarih aynı zamanda ABD’de kalkınmanın Marx’çı olmayan bir tanımı bulma kaygısının yoğunlaştığı, dış politikanın belirlenmesinde ve uygulamasında özel kuruluşlar ile kamu yöneticileri arasındaki işbirliğin arttığı dönemidir.  İşte bu saiklerle sosyal mühendisler,  Amerikan Kamu Yönetimi Projesi adını verdikleri, yenidünya düzenini açıklayacak projelerini dünyanın geleceğine ilişkin tasarımlar olarak çarşaf çarşaf sunmaktadırlar Başkanın önüne. Bu projelerden en önemlisi bugüne ışık tutacak olan isim babalığını Fred W. Riggs’in yaptığı “Prizmatik Toplum” kuramıdır.1

Prizmatik Toplumda Yapı

Gelişmekte olan ülkelerde bir “iyi yaşam düşü”nü yaratmak için etkili bir kalkınma yönetimine öncelik verilme zorunluluğu olduğunu savunan W.Riggs,  yenidünya düzenini açıklarken ‘prizmatik toplum’ kuram/kavramını ortaya atmıştır. Ve Riggs’in prizmatik toplumun da bir paket program gibi geleceğin hayat tarzı anlatılmaktadır. Bugün üzerinde tartıştığımız pek çok konunun bu kuram içerisinde önceden öngörüldüğü çok ilgi çekici bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır.

Riggs ve ekibinin kurguladığı Prizmatik toplum nasıl bir yapıya sahiptir?   Prizmatik toplum sürecinde ne olacaktır? Gelecekte ne tür toplumsal, siyasal, ekonomik değişimler yaşanacaktır? Bütün bu soruların cevaplarını prizmatik toplum modeliyle açıklamaya çalışır Riggs.

Çeşitli toplumları izleyen W. Riggs, kimi toplumlarda bir yapının bir tek işlevi yerine getirmesine karşılık, kimi toplumlarda birden çok işlevi yerine getirdiğini gözlüyor. Buradan yola çıkarak, bir yapının toplumun varlığını sürdürebilmesi için gerekli olan bütün işlevleri yerine getirdiği bütünüyle varsayımsal bir toplum düşlüyor, bunu da tıpkı beyaz ışığın birleşmesinde olduğu gibi “kaynaşmış (fused) model) olarak adlandırıyor. Buna karşılık olarak da, her işlevi yerine getirmek üzere ayrı bir yapının bulunduğu bir başka toplum düşlüyor ve bunu da tıpkı gökkuşağı ya da tayfın değişik renklere kırılmasına benzeterek, “kırılmış (ya da ayrışmış) model” olarak adlandırıyor.2 Bu iki uç noktanın ortasına ise yine ışık örneğinden yola çıkarak, ışığın kırılmasını ya da ayrışmasını sağlayan prizmayı yerleştirerek, iki toplum tipinin orta noktasında bulunan toplumun yapısını da “prizmatik model” olarak adlandırıyor.

Orta sınıfın güçlü olduğu , “ortak aklın” ve “ortak iyi”nin hâkim olduğu bir toplumsal yapıdır bir anlamda Prizmatik toplum.

Aslında Riggs’in üzerinde düşündüğü toplumsal yapıya benzer yapıyı, daha önce Platon’un ideal devletinde ve sonraki yüzyıllarda ütopistlerde de görmekteyiz. Bilindiği gibi, daha önceki siyasal düşünürlerin de ana amacı “ortak iyi” ve “ortak aklın” hâkim olduğu bir toplum modelini ortaya koymaktır. Bütün bu düşünürler bunu ortaya koyarken de muhakkak çeşitli toplumsal aşamalardan geçirirler kurguladıkları toplumu. Örneğin Marx, Komünist toplumsal yapıya ulaşmak için, kapitalist dönem ve sosyalist dönemin yaşanması gerektiğine dair, bir tarihsel harita koyar önümüze. Toplum sözleşmesi ile tarihi ve sosyal ilişkileri açıklamaya çalışan “Sözleşmeciler” ise ilk toplumun doğal, Yani mülkiyetin ve iktidar ilişkilerinin olmadığını, daha sonra mülkiyet duygusu ile birlikte iktidar ilişkilerinin ve bununla birlikte devletlerin ortaya çıktığını ortaya koyarlar.

Bu anlamda Riggs de kurguladığı toplum yapısında üçlü bir aşama öngörmüştür. Kaynaşmış toplum, kırılmış(ayrışmış) toplum ve prizmatik toplum. Ve bugün yaşanılan aşama bütün kırılmaların yaşandığı toplumsal aşamadır. Yukarıda ifade ettiğim gibi küreselleşen toplumun belki de en iyi ifadesi kırılan değerler, kurumlar ve kırılan bir tarihi anlatan ayrışmış toplumdur. Bugün yaşanılan safha Prizmatik Toplumun ikinci safhasıdır. Yani ayrışmış toplum dönemini yaşamaktadır insanlık.

 

Dipnotlar:

1-Emre Cahit, Karşılaştırmalı Kamu Yönetimi Ders Notları, s.12

2-A.g.e., s.13