Pornografik toplum olmaya doğru..

Derviş Argun

Pornografik toplum olmaya doğru tam gaz

 

Eskiden de okullarda arama ve kontrol yapılırdı. Kendi dönemimden hatırlıyorum, okul idareleri için en büyük sorun sigara ve saç uzunluğu idi. Hakkında ayet ve hadis varmış hassasiyetiyle saç kontrolleri yapılır, uygun olmayan saç sahibi öğrenciler, aynı gün içinde üç kez bile tekrar tekrar berbere gönderilirdi. İdareler, öğrenci üzerindeki egemenliklerini en iyi saç kontrollerindeki hassasiyetleri ile gösterirlerdi. Bu konu ile ilgili veliler çağrılır. Bu kontrollerde direniş gösteren ve idare hâkimiyetini tanımayan öğrenciler için, uzaklaştırmalar başta olmak üzere okuldan atmaya kadar giden bir disiplin süreci başlatılırdı. Orta halli saçlar için avuç içi tükürükle ıslatılarak “dana yalaması” yapmak, günü kurtarmak açısından iyi bir yöntemdi.

Sanıyorum şimdi okullarda, saç ve sigaraya rahmet okutan sorunlar var. Öğretmenlerin bir kısmının da düştüğünü zannettiğim bataklıktan öğrencileri kurtarmak oldukça zor olsa gerek. Pornografik CD’lerden bahsediyorum. İnternet kafelerden ve bu kafelerde işlenen pornografik görsel zinalardan. Bir öğretmen arkadaşım, aramalarda toplanan pornografik CD’lerin, bir kısım öğretmenler tarafından kapış edilip paylaşıldığını söyleyince şok oldum. Bunun, eti kokutmamak için kullandığımız tuzların kokması anlamına geldiğini biliyordum. Bu beni çok rahatsız etti. Ama buna rağmen alışkanlıkların, yaş ve statü tanımayan bir hoyratlığı olduğunun da farkındaydım. 

Bu görsel zinadan uzak kalabilmek alışkanlık yapmış olanlar için zor. Ama bunun ilköğretim düzeyinde olması hem kurtulma açısından zor hem de gelecek açısından tehlikeli. Annelerinin ve bacılarının kutsal ve mahfuz bedenlerinin benzerlerini, tanımlaması zor iğrençlikte seyreden çocuklar için, namus kutsiyetinin nasıl oluşturulacağı hem zor hem de anlamsız olsa gerek.  Çocuklarına “aman oğlum” telkinleri ile engel olmaya çalışan babaların, sabahın sekizinden mesai bitimine kadar bu görsel ziyafeti tattığını düşünürsek, bu sorun içinden çıkılmaz bir hal alır.

Eskiler, kadın ve parayla imtihan olmamak için çok dua ederlermiş.  O yüzden bu iş sizin ne kadar ahlak ve inanç abidesi olduğunuza bakmaz. Tek tuşla ulaşılacak kadar yakın olan bu görüntüler, ulaştığınız her defasında sizi pişman eder, ama her defasında da sizi yeniden davet eder. Bu pişmanlık ve davet döngüsünde dönüp duran erişkinin evladına diyebileceği de çok bir şey yoktur. Sanki erişkinlerin bu konudaki icabetlerinin en büyük delili; piyasada almış başını giden internet kafeler ve uluorta satılan pornografik CD’lerdir. Bu CD’lerle kavga etmesi gerekenler, el koydukları CD’leri, el koyduklarından kurtulur kurtulmaz bilgisayara takarlarsa bu CD’ler hem yaygınlaşır hem de dokunulmazlık kazanır. Çünkü derler ki İmamı Azam, sağlık sebebi ile balı yasaklayacağı bir şahsa, kırk gün sonra gelmesini söylemiş. Tek gerekçesi o gün kendisinin de bal yemesi ve yediği balı yasaklamaktan hayâ etmesiymiş. Ağzı bal kokan ebeveynler ve bir kısım öğretmenler, yasakladıkları balın kullanılmasında ne kadar etkili olurlar onu bilemem.

Bu görsel kaçamağın, boşanmaların artmasına, eşler arası anlaşmazlıkların çoğalmasına, evliliklerin tat vermeden yürütülmesine, ne kadar katkısı var bilmiyorum. Bilinen şey, her geçen gün kalbimize ve beynimize hâkim olmaya çalışan bu hastalığın bir tümör gibi tüm toplumu kuşattığıdır. Allah (cc) kullarının akıl ve kalplerine sahip çıkıp, kendilerini “eşrefi mahlûk” yapacak bir süreçte olmalarını isterken, şeytan, akıl ve kalbimizi bacak aramıza hapsedip “esfeli safilin” düzeylerine inmemizi bekler. Tercih, her olayda olduğu gibi bu olayda da insanlarındır.  Bu ihtiyaç, yani biyolojik bir talep olan cinsel ihtiyaç, ya Allah’ın istediği gibi, “güzel insan” boyası ile boyanıp, bize izin verilen şeylerle, izin verildiği tarz ve tekniklerle çözülür. Ki bu çözüm, bizim hem dünyamızın hem de ahiretimizin kurtulması anlamına gelir. Ya da onların bizim için öngördüğü cinsel tatmin araç ve kılavuzlarını kullanıp, tüm insanlığımızı da bu tatmin adına feda ederek hayvanlaşırız.

Bu yazıyı yazarken, emekli İngilizce öğretmeni bir büyüğüm ziyaretime geldi. Ve yazının bir kısmını okuyunca bana “Çözümün ne beyim, çözümün?” dedi. Kızgınlığı yüzünden okunuyordu. Ben bir kısım CD düşkünü öğretmenlere kızdığını biliyordum. Belki meslektaş dayanışması ile hareket etmişte olabilirdi. Çocukları bedenen değil ama zihnen beslemek zorunda olanların zihinsel bulantılar yaşadığının oda farkındaydı. Tespit ya da deşifre çözüm demek değildi. Ama bende haklıydım. Çünkü üzerinden atlamak, görmezden gelmek, sorun yok demek, değildi. Sorun vardı ve sadece gençleri de ilgilendiren bir sorun değildi. Sorun vardı, altmışlı yaş guruplarına kadar bulaşmış bir virüs gibiydi. Sorun vardı, ve çözülmezse ahlaken” konkordato” ilan etmemiz gerekecekti. Ancak tavsiye edilen yerlerde ve tavsiye edilen şekilde çözmeniz gereken bir ihtiyaç, sizi makamınızda, işinizde, okulunuzda ve masanızda kuşatmışsa sorun vardı ve el birlik çözüm bulunmalıydı. Geciken çözüm, aklını ve kalbini bacak arasına yerleştirmiş gençler, tatminini helalinden değil, dışarılarda hem de saçma sapan yöntemlerle arayan evliler türetecektir. “ama kardeşim kumanda senin elinde” şeklindeki irade önerisi,  bana göre bu iş için tavsiye edilebilecek en iğrenç çözüm önerisidir. Çünkü hiç kimse, ayrılmamak için göğüs kafeslerini tırmalayan ve orada tutunmak için feryadü figan eden kalbini, “eşrefü mahlûkatlık” sebebi olan yerinden alıp, “esfele safilinlik” sebebi olan bacak arasına yerleştirmek istemez.  Ama buna rağmen yapar. Yine insan, cenneti kazanmakta kendisine kılavuzluk etsin diye verilmiş aklını, pornografiye ve gayri ahlaki beklentilere teslim etmek istemez.  Ama buna rağmen yapar. İşte yapma sebebi olan “buna rağmenler” tatmin edilmezse sorun da çözülmez demektir.

Yorum Yap
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.