Para asla uyumaz!

Ümit Savaş Taşkesen

Para asla uyumaz! “İhtiyat, suizandır!”


Burada, otobüsle yolculuk yaparken düşünmeye epeyce vakti oluyor insanın. Dün gece, uzun, çok uzuun bir yolculuktan sonra, başımı yaslayıp otobüs camına düşündüm, düşündüm durdum. Nedir hakikat, nedir gerçek. Elimde hakikat olarak bir tek ölüm kaldı, herşeyi eledikten sonra. Bilebildiğim tek gerçek. Görebildiğim ya da idrak edebildiğim tek gerçek, yaslanabildiğim, bulabildiğim tek gerçek. Her köşesinde adına müzeler kurulmuş adamların, bilim adamları, edebiyatçılar, araştırmacılar, yazarların mekanlarını ziyaret ederken fark edemediğim bir şeyi gördüm dün gece. Hakikatın her dem yeniden keşfedilmeye ihtiyacı varmış, anladım. Ey iman edenler iman edin ayetini de yeniden anladım belki.

Dün akşam eve dönerken, sol göğsüm üzerinde taşıdığım mesneviyi, otobüs camına yaslanmış okurken, rüzgarda uçuşan toprağın uçuşunu gören aklın rüzgarı göremediği için kör olduğunu söylerken Mevlana, anladım. Thames Nehri üzerinden geçerken tam, London Bridge istasyonu yakınlarında, ürperdim.

“Toprak soylu göz toprağa takılır kalır. Rüzgarı gören gözün cinsi başkadır.”

 Hakikat, nedir? Rüzgar nedir? Toprağa, tene takılan göz, akıl nedir? Kimin neyin gerçeği bu söylediğimiz, okuduğumuz ya da yazdığımız? Ya yaşadığımız! Descartes’ın şüphe metodolojisi ile yola çıktığında var olanı temellendirme yönünde ulaştığın nokta insanın kendisi ve ölüm oluyor. Bunu keşfettiğinde yeniden başlıyor hakikatini inşa etme kaygısı. O zaman yeni baştan yaratılıyor kainat, her dem yeniden yaratıldığı gibi. Ah, o geçmişine takılıp kalıp da bugününü ıskalayan, yarını takıldığı geçmişten ibaret sayıp da benliğinde bugün ateş yakan insan, zararın neresinden dönersen kardasın, anla.

Ah, ihtirası, tutkusu aklından da, cürmünden de yeteneğinden de fazla olan şaşkın. Dolap çevirmekte usta, yalanda yanına yaklaşılmaz, dünyada haz ve mutluluk peşinde koşan, elindekine şükrü bilmeyen, gözüne perde çekilmiş gafil insan! Neden meyledersin hala mahvına sebep olacak şeylere? O rüzgarla oynaşan, havada rakseden toprak dolacak bir gün göz çukurlarının içine herkesin göz çukuruna dolacağı gibi...

Hırsına ve tutkusuna, hevasına tapınanı ancak toprak ve cehennem doyurur! Tutku, odunu attıkça beslenen ama sonuçta insanı tüketen bir ateştir. O ateşi diri tutmak için her şeyi, herkesi atarsın da son odun kendin kalırsın sonra. Ebu Leheb ve karısı gibi, fitneyi yaymaya devam edip kendi ateşine odun taşıyacağına, odun taşıyıcı yardımcılar arayıp bulacağına, bütün varlığını kaybetmeden benliğindeki ateşi söndürmeye çalışsan ya! Umulur ki insan o zaman felaha erer!

Masumiyet ve sadakat fitne ve fesadın üstesinden gelir! Yezid karşısındaki Hz.Hüseyin’in masumiyetidir bu. Kimse masum ve günahsız değildir doğru ama masumiyetin ırzına geçmeye çalışanlarla masum kalmaya, arınmaya çalışanlar arasında da bir fark vardır, masum olmayanlar ortak paydasında olsalar da! Allah, arınanı, sakınanı sever, yardım eder!

Money Never Sleeps - Wall Street filminde, Oliver Stone, insanın benliğindeki bu tutkuyu çok güzel anlatır. Filmin kahramanı milyar dolarlara hükmeden, ortaklarını, dostlarını batıran, parayla oynayan adama sorar “Ne zaman der, ne zaman doyacaksın, yeter diyeceksin? Senin ölçün nedir?” “Daha fazla” diye cevap verir adam. Para asla uyumaz! Nefs de. Filmin sonunu güzel bitirir ama Stone. Süreç içinde bizi şaşkınlığa uğratsa da filmin sonunda verdiği mesaj kaydadeğerdir: zaman ve aile. Paranın, hırsın, tutkunun ötesindeki değerler. İzlemediyseniz hala, izleyin.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.