Ölmeden önce ölünüz…(1)*

Fahri Kubilay

Efendimiz (s.a.v.)'in “Ölmeden önce ölünüz!.” nasihatini dikkate almamızla ve bunun gereğini yapmamızla mümkündür.

Ölmeden önce ölünüz!. Şahsım adına söylemem gerekirse, bu Nebevi na­sihati dikkate alarak kendimi ölüm yatağına uzattığım ve ölümü düşündüğüm zamanlar, bu cahili kargaşada kendime geldiğim ve her şeyi ayan beyan gördüğüm zamanlar oluyor. Ölüm ve ölüm gerçeğiyle burun buruna geldiğim bu anlarda kalp gözüm mü açılıyor, yoksa gözlerimdeki perde mi kalkıyor bilmiyorum, bilmiyorum ama, dünya ve dünya yaşantısını bambaşka bir netlikte, bambaşka bir berraklıkta görüyorum!.

Daha önceleri değer verdiğim, daha önceleri anlamlı gördüğüm birçok şey, de­ğer ve anlamını yitiriyor gözümde!. 

Bunları elde etmek için elini değil, parmağını dahi kaldırman gereksiz, Vallahi gereksiz, Billahi gereksiz!.” diyorum kendime!.

Daha önceleri yeterince mühimsemediğim, yeterin­ce değer vermediğim, yeterince anlamlı görmediğim bazı şeyler ise, çok daha mühim, çok daha değerli, çok daha anlamlı geliyor gözüme!.

Ve yine kendime yönelerek ve kendimi dürterek  Bun­ları elde etmek için sadece zaman değil, sadece mal değil, Vallahi kan da verilir, Billahi can da verilir! Diyo­rum kendi kendime!.

Evet, “Ölmeden önce ölünüz” nasihatini dikkate alan ve yaşamaya çalışan bir Müslüman olarak, dünya telaşı içerisinde boğulan ve ne yapacağını, hangi değerler peşinde koşacağını şaşıran kardeşlerimle karşılaştığım zaman.

Ölüm anınızda anlamını ve değerini yitirecek olan her şey, şimdi de fazla anlam, fazla değer verme­meniz gereken şeylerdir. Ölüm anınızda değer kazanacak olan her şey, şimdi  de  değer vermeniz,  var gücünüzle  peşinden koşmanız gereken şeylerdir!.” diyorum.

Düşünüldüğü ve anlaşıldığı zaman bütün Müslümanlara, bütün insanlara yararlı olabilecek olan bu nasihat, bence sık sık gündeme getirilmesi gereken bir nasihattir.

Çünkü daha önce de belirttiğimiz gibi İslam'ın dünya görüşü konusunda netleştiğini zanne­den birçok kardeşimiz,

 İslam'ın dünyalık görüşü konu­sunda oldukça bulanık bir bakışa sahiptir. Nitekim uhrevi hedefler istikametinde topallayarak ilerleyen bu kimsele­rin, dünyalık hedefler istikametinde arap atı gibi koşmaları, bu acı durumun hazin bir göstergesidir.

Bu duruma daha bir açıklık, daha bir netlik getire­bilmek için, bütün insanlara ve bütün Müslümanlara sormak istiyorum.

Doğduğunuzdan bu yana bakıp durduğunuz dün­yanın, dünya malının ve dünya yaşantısının, çok kısa bir an da olsa gerçek yüzünü, gerçek hakikatini hiç gördünüz mü?                                

Gördük veya görmedik tartışmasına hiç girmeyin!.

Şayet Kur'an-ı Kerim'in bu konuyla ilgili ayetlerini ve Efendimiz (s.a.v.)'in “Ölmeden önce ölünüz!.” nasihatini yaşarcasına dikkate almamışsanız, dünyanın ve dünya yaşantısının gerçek yüzünü görebilmeniz, görmüş olabilmeniz mümkün değildir.

Çünkü bu gerçeği görmüş, bu gerçeği bilmiş olsanız, dünyalık kuyruklarda bir kıl olmazsınız!.

Fakat hiç kuşkunuz, hiçbir kuşkunuz olmasın ki, ölümle burun buruna geldiğiniz ve can çekişmeye başladığınız zaman, dünyanın ve dünya yaşantısının gerçek yüzünü açık, apaçık bir şekilde göreceksiniz.

Uzun yıllardır taş taş üstüne koyarak yaptığınız evlerin, taş taş üstüne koyarak yaptığınız fabrikaların, kumsalda oynayan çocukların yaptıkları kumdan evlere, kumdan kalelere döndüklerine şahit olacaksınız!.

Daha önceleri “Benim evim, benim dükkanım, be­nim tarlam, benim arabam!.” diyerek gururlandığınız ve kendilerine yaslanarak ayakta durduğunuz dünyalıkla­rın, Süleyman (a.s.)'ın asası gibi kırıldığını ve dünyalıklarla ayakta duran cesediniz yere yıkıldığını göreceksiniz!.

Gördükleriniz karşısında sarsılacak, gördükleriniz karşısında şaşıracaksınız!.

Ve fısıldanarak ve mırıldanarak soracaksınız ken­dinize.

Dünya mı değişti, yoksa benim bakışım mı?

Oysa değişen dünya değil, sizin bakışınızdır. Sizin bakışınız netleşmiş, sizin bakışınız berraklaşmıştır. Ölüm anındaki, ölüm yatağındaki bu bakışınız, dünya­yı ve dünya yaşantısını açık bir şekilde gören, açık bir şekilde tanımlayan, apaçık bir bakıştır.

Ne var ki gecikmiş, çok gecikmiş bir bakıştır bu!.

Nefes nefese koştuğunuz, her nefes ile yaklaştı­ğınız ölüm anınızda, kendisini selam ve sevgiyle andığım Azrail(a.s.)'i bir müjdeci, size Allah'ın selamını getiren müjdeci bir melek olarak mı görmek istiyorsunuz!.

Gerçekten bu mudur isteğiniz?

Ve bunu gerçekten istiyor musunuz? O halde, Resulullah (s.a.v.)'e kulak veriniz!.

Lütfen kulak veriniz rahmet peygamberine!.

“Ölmeden önce Ölünüz!.” nebevi nasihatini dikkate alarak, şimdi, hemen şimdi def-i dünya ediniz!.

Ve gerçek hayata dirilerek, asıl ve ebedi olan bu gerçek hayat için şimdiden yaşamaya başlayınız!.

* Mehmet Alagaş   Devam  edecek….

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.