ÖLÇÜLÜ OLMAK VARKEN, AŞIRILIK NİYE?

Prof. Dr. Ali Akpınar

Yüce Yaratıcı, insanı fıtrat üzere yaratmıştır. Yaratılışta insanın hakka meyli, şerre meylinden daha önce ve daha etkindir. Zira insan, şer ve kötü olanı sonradan öğrenir ve sonradan işler. İnsanın özünde hayra meyillilik ön plandadır ve hayır insanın yararınadır. Selim akıl ve selim kalp, hayrı seçer. Ancak akıl ve öz bozulursa şerre meyletmeye başlar. Aynı şekilde mutedil olmak, ölçülü olmak insanın yaratılışında vardır ve insanın dünya-ahiret hayrınadır. Ancak insan, özündeki temiz fıtratı işletemezse, nefsinin ve dış etkenlerin tahriklerine kapılırsa aşırılıklar içerisine yuvarlanır. Oysa insanın fizikî yaratılışında da ruhanî yaratılışında da ölçülü/dengeli olmak vardır. Zaten vasat ümmet/denge ümmeti ifadesi de İslam toplumunun bu temel özelliğini ifade eder. Elbette denge toplumunu, dengeli insanlar oluşturacaktır. Aşırı insanlardan, vasat ümmet çıkmaz.

Şimdi bu söylediklerimizi iyi tahlil edebilmek için İslam Tarihinde yaşanmış şu bir tek olaya bakıvermemiz yeterli olacaktır:

İslam Tarihi Peygamberimizin vefatından sadece otuz yıl kadar sonra zorlu günlerini yaşıyordu. İktidar kavgası baş göstermiş, meşru halife Hz. Ali’nin yönetimini kabul etmeyenler isyan bayrağını açmışlardı. Sıffin denilen büyük savaş olmuş, aylarca süren bu savaşta iki taraftan on binlerce Müslüman ölmüştü. Tarihçilerin verdiği bilgilere göre 60 yahut 70 bin kişi Sıffin savaşında can vermiştir. Bunlardan yirmi beşi Bedir savaşına katılan cengâver sahabîlerdi. Öyle ki savaş sonucunda elli kişi topluca bir mezara gömülmek zorunda kalmıştı. İşte bu savaşın akabinde Haricî diye bir isyankâr, aşırı uç grup türedi. Bunlar ne Hz. Ali’yi dinliyor, ne bir başkasına itaat ediyorlardı. Geceleri çokça ibadet eden, çokça Kur’ân okuyan, aynı zamanda da hüküm ancak Allah’ındır ayetiyle isyan bayrağını açan bir güruhtu.

Bir ara militan Hâricîler'den bir grup toplanarak müslümanların içine düşmüş bulundukları fitne ve karışıklıkları konuşmuş, Nahrevan'da kaybettikleri yakınlarını hatırlayarak infiale kapıl­mış, tepkilerini dile getirmişlerdi. Sözde bu kaosa Hz. Ali, Muaviye ve Amr b. el-As'ın sebep oldukları kanaatine vararak bu üç şahsiyeti ortadan kaldıracak olurlarsa ümmetin kurtulacağı inan­cıyla, onları öldürmeyi kararlaştırmışlardı.

Bunlardan Abdurrahman b. Mülcem adındaki şahıs Hz. Ali'yi, Burak Bin Abdullah Muaviye'yi, Amr b. Bekr Et-Temîmi de Amr b. eI-As'ı öldürmeyi üzerine aldı.

Bu sırrı hiç kimseye ifşa etmeyeceklerine ve Hicretin 40'ncı yı­lı Ramazan ayının 17'nci günü sabah namazında bu üç suikasti gerçekleştireceklerine dair aralarında sözleştiler.

Bu üç kafadardan Abdurrahman b. Mülcem, bir gün bir yerden geçerken burada güzelliğiyle meşhur Kutâm adında bir kızla tanışır. Bu kız da Nehravan Mevkiinde yakınlarını kaybetmiş ve Hz. Ali’ye kin ve nefretle dolu olanlardan biriydi. İbn Mül­cem bu kıza evlenme teklifinde bulunur. Kız, bu teklife karşılık çok büyük bir mehr almayı şart koşar. Miktarı da, üçbin dinar, bir köle, bir cariye ve Hz. Ali'nin başıydı, Abdurrahman, bu sır arala­rında gizli kalmak üzere kendisine söz verdi. Nihayet suikastin uygulamaya konacağı gün gelip çattı. İbn Mülcem zehirli bir kılıç darbesiyle, sabah namazı mescide giderken Hz. Ali'yi şehid etti.

İbn Kesr’in rivayetine göre İbn Mülcem, ona vu­rurken: Ey Ali, hüküm ancak Allah'ındır, senin değildir. Arkadaşları­nın da değildir diyor ve şu ayeti okuyordu: İnsanlar arasında, Allah'ın rızasını kazanmak için canını verenler vardır. Allah kullarına karşı şefkatlidir. (2/ 207.)

Abdullah b.Cafer, katil İbn Mülcem’in ellerini ve ayaklarını kesip gözleri­ne mil çekti. Bununla birlikte İbn Mülcem, Alak okuyordu. Onu susturmak için dilini kesmek istediklerinde şöyle dedi: Bir an dahi Allah'ı anmamaktan korkarım.

Ayet okuyarak Hz. Ali’yi namaz yolunda katleden, dilinden Kur’ân düşmeyen, dilini kaybederse Allah’ı anmaktan mahrum kalacağı için gözyaşı döken bir adam İbn Mülcem. İki uç arasında bocalayan bir insan.

Peki, insan niçin aşırılığa sapar, niçin iki uç arasında bocalayıp durur? Mutedil olamadığı için, orta yolu bulamadığı için. İslam’ı temel kaynaklarından doğru bir şekilde öğrenmediği için. Kendi özel zafiyetleri onu aşırılığa sürükleyebilir. Örneğin müzmin hastalığı yahut yalnızlığı yahut üstün zekâsı vb. şeyler onu kendini yüceltmeye sevk edebilir. Çevresindeki insanların aşırı bir şekilde kişiyi övmesi, yüceltmesi onu aşırılığa götürebilir. İnsanın sınır tanımaz tutkuları, ihtirası da onu aşırılardan edebilir. Sözgelimi ille de zengin olacağım, en zengin ben olacağım saplantısı insanı yanlış yollara sürükleyebilir.

Her insanın içinde insanların arasında tek olmak, ayrıcalıklı olmak, en üstün olmak tutkuları olabilir. İnsan bu tutkularını kontrol altında tutamazsa, iyiye kanalize ederek yönetemezse aşırılıkların içerisinde kendisini bulabilir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.