Öfkeyi kontrol etme yöntemleri

Esat Çoğal

Öfkeyi kontrol etme yöntemleri

   -kontrol edemeyenler için-

 

 

Sevgili nitelikli okurlarım bir arkadaşım (biraz da şakacı ve kurnaz olanlarındandır) başından geçen bir olayı Pazar günü evine kahvaltıya çağırdı ve de anlatmaya başladı. Ben de bunu sizlerle paylaşmaya karar verdim:

 

Bazen işler yolunda gitmez ve cinlerimiz tepemize çıkar ve sinirimizi başkasından çıkartırız! Ama böyle durumlarda sinirimizi tanıdığımız birinden değil de, hiç tanımadığımız birisinden çıkartmak daha iyidir.

 Bir gün arkadaşıma telefon edecektim, numarayı çevirdim, bir erkek 'alo?'

dedi, ben 'Zeynep'i aramıştım' deyince, adam bağırarak 's.....git lan, doğru numarayı çevir!' demez mi! Bir insanın bu kadar kaba olabileceğine inanamadım. Sonra gerçekten arkadaşımın son iki numarasını şaşırdığımı fark ettim.

 Ama birden aklıma bir şey geldi. Bilerek, tekrar yanlış numarayı çevirdim.

Karşıma yine aynı adam çıktı. Ve 'alo' deyince, 'sen eşşolueşeğin tekisin'

deyip, telefonu yüzüne kapattım. Sonra o numarayı yazıp yanına 'eşşolusu'

diye not ettim. O günden sonra, ne zaman bir şeye sinirlensem, öfkelensem, eşşsolusu'nu çevirip, 'sen eşşolueşeğin tekisin' deyip kapatıyor ve rahatlıyordum.

Bir gün alışveriş merkezinde tam park yeri bulmuşken, siyah bir BMW benim saatlerdir beklediğim yere girmez mi! Korna çaldım ama aldırmadı, arka camında 'satılık' ilanı ve telefon numarası vardı. Hemen numarayı not ettim…

 Eve dönünce, numarayı aradım, karşıma bir adam çıktı.

'Siz, siyah satılık BMW'si olan kişi misiniz?'

'Evet'

'Arabayı nasıl görebilirim?'

' Selçuklu, Akın sokak, 42 numara, araba tam evin önünde duruyor'

'İsminiz?...'

'Mehmet.....'

'Ne zaman müsait olursunuz Mehmet Bey?'

'Her akşam 6'dan sonra evde olurum'

'Sana bir şey söyleyeceğim Mehmet..'

'Evet?...'

'Sen eşşolueşşeğin tekisin'

Ve telefonu yüzüne kapattım, onun numarasını da yazdım ve yanına 'eşşolusu 2' diye not aldım.

Bundan sonra iki tane eşşolusu vardı. Bir gün eşşolusu 1'i aradım. Telefonu açıp da ben 'Sen eşşolueşeğin tekisin' der demez, 'Senin kim olduğunu bir bulursam...'

'Ne yaparsın?'

'Kıçına tekmeyi yiyeceksin!'

'O zaman sana adresimi vereyim de gel'

'Ver de gör gününü!..'

'Selçuklu, Akın sokak, 42 numara, siyah bir BMW var kapıda..'

'Hemen geliyorum, son duanı etmeye başla!'

'Hah hah ödüm koptu' deyip telefonu kapattım. Sonra 'eşşolusu 2' yi aradım, ona da 'sen eşşolusueşeğin tekisin' deyince, çok kızdı, kim olduğumu bilse beni öldüreceğini söyledi, ona 'öyle mi, birazdan geliyorum, bekle' dedim.

 

Ve hemen polisi arayıp, “Selçuklu, A… Sokak 42 numarada oturan gay sevgilimi öldürmeye gittiğimi” söyledim. Peşinden magazine meraklı tv kanallarını arayıp, aynı adresi verip, travestilerin çıngar çıkardığını, ortalığı birbirine kattığını söyledim! Ve sonra arabama atlayıp, olacakları izlemek için aynı adrese doğru sürdüm. Tam zamanında gitmiştim, iki 'eşşolusu' birbirlerine girmişken, altı-yedi polis onları ayırmaya geliyordu, TV kameramanları da olayı görüntülüyorlardı.

Kendimi çok iyi hissettim. Öfkeyi kontrol etme mekanizması çok işe yaramıştı.

(Bu hikayenin espri tarafı dikkate alınmalıdır.)

Peygamberimizden bir hadis-I Şerifle bitirelim. O der ki;

Öfkelendiğinizde ayaktaysanız oturun, oturunca geçmezse uzanın, uzandığınızda geçmezse abdest alın, yine geçmezse iki rekât namaz kılın.

Ve dua edin.

Hoşça, sağlıcakla kalın. Ama en önemlisi adam gibi adam kalın.

 

+++

 

HAFTANIN ÖYKÜSÜ

 

BOŞ DUVAR

İleri derecede hasta iki adam aynı hastane odasındaydılar. Adamlardan birinin her öğleden sonra bir saatliğine oturmasına izin veriliyordu, ciğerlerindeki suyun süzülmesi için. Bu hastanın yatağı odadaki tek pencerenin tam yanındaydı. Diğer hasta ise hep sırtüstü yatmak zorundaydı.

Bu iki hasta saatlerce birbiriyle konuşur, eslerini, ailelerini, evlerini, işlerini, askerlik anılarını, tatilde gittikleri yerleri anlatırlardı birbirlerine. Pencerenin yanındaki hasta, her öğleden sonra oturmasına izin verdikleri saati diğer hastaya pencereden görebildiklerini anlatarak geçiriyordu. Diğer hasta hep bir sonraki günü iple çekmeye başladı, dışarıdaki renkli ve hareketli dünyayı dinlemek için.

Pencere, içinde çok güzel bir göl olan parka bakıyordu. Ördekler ve kuğular gölde yüzerken çocuklar model bot’larını suda yüzdürüyorlardı. Genç aşıklar,gökkuşağının tüm renklerindeki çiçeklerin arasında kol kola dolaşıyorlardı. Ulu ağaçlar etrafı süslüyor, uzaktan şehrin silueti görünebiliyordu. Pencere kenarındaki adam bunları muhteşem bir detayla anlatırken, odanın diğer ucunda yatan adam gözlerini kapar ve bu muhteşem manzarayı hayalinde canlandırırdı. Sıcak bir öğleden sonra, pencerenin yanındaki adam geçmekte olan bir şenlik alayını tarif etti. Diğer adam bando seslerini duyamasa bile hayalinde canlandırabiliyordu, pencere kenarındaki adamın tasviriyle.

Günler ve haftalar geçti. Bir sabah banyo yaptırmak için su getiren gündüzcü hemşire pencere kenarında yatan hastanın cansız bedeniniyle karsılaştı. Uykusunda, huzur içinde ölmüştü.

Hüzünlendi, hastane görevlilerini cesedi dışarı taşımaları için çağırdı. Uygun zaman gectigine kanaat getirir getirmez, diğer hasta pencerenin kenarındaki yatağa taşınmasının mümkün olup olamayacağını sordu. Hemşire memnuniyetle isteğini yerine getirdi, hastanın rahat olduğundan emin olduktan sonra onu yalnız bıraktı. Yavaşça, duyduğu acıya aldırmadan, bir dirseğine yaslanarak dışarıdaki dünyaya bakmak üzere yatağından doğruldu adam. Sonunda, dışarıyı kendi gözleriyle görme zevkini yasayabilecekti. Pencereden dışarı bakabilmek için yavaşça dönmeye zorladı kendisini.

Pencere, bos bir duvara bakıyordu. Adam hemşireye, vefat eden oda arkadaşının pencerenin dışında görünen harika şeylerden bahsetmesine sebep olan şeyin ne olabileceğini sordu. Hemşirenin cevabi, ölen adamın kör olduğu ve pencerenin önündeki duvarı görmediğiydi.

Mutlu günler, mutlu yarınlar ve mutlu bir yaşam umuduyla…

 

Unutmayın sayın nitelikli okurlarım:

Diğer insanları mutlu etmek büyük mutluluk getirir,

Kendi durumunuz ne olursa olsun, paylaşılan dertler yarısı kadar üzüntü verir, paylaşılan mutluluklar ise iki kati artar.

Kendinizi zengin hissetmek istiyorsanız, sahip olduğunuz ve  paranın satın alamayacağı her şeyi paylaşın.O kadaaaar.

 

---------------------------------------------------------------------------------------------------

 

HAFTANIN KISSADAN HİSSESİ

 

Bir bilgeye "Nasıl insan oluruz?" diye sormuşlar.

Bilge kişi "Üç adım atlama" gibi bir cevap vermiş:

Önce sana kötülük yapanlara kötülük düşünmemen gelir,

İnsanlığa attığın ilk adım budur...

 Sana kötülük yapanlara iyilik yapabildiğin an ise ikinci büyük adımı atar ve hakiki insan olmaya başlarsın.

Nihayet, sana iyilik yapanla kötülük yapan arasında bir fark hissetmeyecek hale geldiğin zaman insan olursun.

 

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.