Mevlid Kandili ve bir günün hikâyesi

Salih Sedat Ersöz

Âlem karanlıklara bürünmüştü. Yeryüzü saadetten, ruhlar ve gönüller huzurdan mahrumdu. İnsanlık Hak’tan, Adaletten ve Tevhid inancından uzaklaşmıştı. Güçlü ve kuvvetli olanın sözü geçiyor, zayıflar eziliyordu. Zulüm her yanı sarmıştı. İnsanlar vahşileşmiş ve küfür, şirk, cehalet bataklığına gömülmüşlerdi.

 

İşte böyle bir dönemde dünyaya bir güneş doğdu. Adı Muhammed olan bir güneşti bu… Aydınlattı  bütün âlemi… Isıttı bütün kâinatı ve insanlığı… Çöküşe ve batmaya doğru giden dünyamıza yeniden hayat verdi. Zulüm bataklığında boğulmaya mahkûm olan mazlumlara umut oldu. Mahzun gönüller yeniden yeşerdi, canlandı.

 

Kainata Rahmet olarak gönderilen iki cihanın serveri, önderimiz, rehberimiz, liderimiz, yaratılmışların en şereflisi Hz. Muhammed (s.a.v)  efendimiz Rebiülevvel ayının 12. Gecesinde Mekke’de dünyaya geldi.

 

Kureyş kabilesinin reisi olan Abdülmuttalib torununun adını;  beynine ve gönlüne hâkim olan bir  ilhamla, üstünlük ve meziyetleri anılarak çok övülen anlamına gelen  “Muhammed”  koymuş ve torununun doğumu şerefine verdiği ziyafette, “torunuma Muhammed adını verdim, dilerim ki gökte Hakk, yeryüzünde halk  onu hayırla yâdetsinler”  demişti. Annesi de Cenab-ı Hak’kı yüce sıfatları ile öven, hamdeden kimse anlamına gelen “Ahmed” dedi O’na…

  

Hz. İbrahim’in büyük oğlu Hz. İsmail’in neslinden gelen Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimiz,  henüz dünyaya gelmeden 2 ay önce babası Abdullah’ı, 6 yaşında iken de annesi Âmine’yi kaybetmiş, böylece hem yetim hem öksüz kalmıştır. 8 yaşına kadar dedesinin yanında kalan Efendimiz, Abdülmuttalib’in ölümünden sonra da öz amcası Ebu Talib’in himayesine girdi ve gençliğini amcasının yanında geçirdi.

 

Daha Peygamberlik görevi verilmeden önce “Emin” sıfatını aldı. Herkesin güvenini kazandı. Doğruluğu, dürüstlüğü ile ün yaptı. Zalimlere set olmak için gayret gösterdi. Mazlumların yardımcısı oldu. Çocukluğundan itibaren şerlerden uzak kaldı, putlara hiç ilgi duymadı, onlardan yüz çevirdi, tiksindi.

 

Sık sık Hıra mağarasına çıkıp yalnızlığı tercih ediyor, dalâlet, şirk ve cehâlet kokan Mekke insanlarından uzaklaşıyordu. Yine mağarada yalnız olduğu bir zamanda düşünceler içerisinde iken vahiy meleği Cebrail (a.s) ötelerin ötesinden ilk mesajı getirdi. “Yaratan Rabbinin adı ile oku!”  Böylece, Peygamberlik süreci başlamış oldu. 

  

Ey Allah’ın Rasûlü; Bir güneş gibi doğuverdin üzerimize… Şan verdin bütün âleme… Şeref verdin bütün kâinata… Huzur ve saadet getirdin bütün insanlığa… Zulmün ayyuka çıktığı bu zamanda Senin getirdiğin Saadet nizamına, senin hayat sistemine ne kadar da muhtacız. Dünyada senin ilkelerine, ahirette de şefaatine talibiz efendim...

 

Pazar’ı Pazartesi’ye bağlayan gece kutlanacak olan Mevlid Kandilinizi tebrik ediyor, hayırlara vesile olmasını Rabbimden niyaz ediyorum.

 

***   ***   ***

7 Aralık Çarşamba günü Hz. Mevlâna’nın 743. Vuslat yıldönümü etkinlikleri başladı. O gün katıldığım etkinliklerin bir günlük hikâyesi şöyle:

İlk olarak Hz. Mevlana ile Şems-i Tebrizi’nin buluştuğu yerde Meracel Bahreyn (iki denizin buluşması) kandili uyandırma merasimi yapıldı. (Mevlevilikte yakma değil, uyandırma tabiri kullanılır.) Bu merasime Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş ve Konya Protokolünün yanı sıra Konya – Afganistan dostluk grubu üyelerinden 13 milletvekilinin de katılması dikkat çekti.

Halkın da yoğun katılımı ile heyet Genelkurmay Başkanlığı Askeri Müze Komutanlığı Mehteran Birliği eşliğinde Mevlana Meydanı'na kadar yürüdü. Mehteran Birliği tarafından burada bir konser verildi. Mevlâna Dergâhı Semahanesi'nde çocuk semazenlerin yaptığı sema gösterisi görülmeye değerdi.

Daha sonra Yakup Şafak hocamızın Mesnevi Dersleri sohbetine katıldım. Yakup hocamızın, Hz. Mevlâna’nın Mesnevi’de geçen beyitlerini anlaşılır olarak dinleyicilere aktarması o kadar güzel ki, bu sohbetin tadı damağımızda kalıyor.

Hz. Mevlâna’nın, Peygamber Efendimizle ilgili şu sözü ne kadar hoş: “Muhammed A.S. bu dünyada da şefaatçidir, o dünyada da… Nefesiyle iki kapı da açılmıştır. Benzeri ne gelmiştir, ne gelecek.”

Hz. Pir’in şu sözünü de nakletmeden geçemeyeceğim: “Sevgiyle acılar tatlılaşır, sevgiyle dertler şifa bulur. Sevgiyle ölüler dirilir, sevgiyle padişahlar kul olur.”

Son olarak, Mevlâna Kültür Merkezi’nde icra edilen Sema gösterisine katıldım. Burada ilk olarak Ahmet Özhan’ın sunduğu birbirinden güzel tasavvuf müziği örneklerini dinledik. Ömer Tuğrul İnançer’in mesnevi sohbetinin ardından icra edilen  Sema Âyin-i Şerifi ruhlarımıza şifa oldu.

Etkinlikler 17 Aralık Şeb-i Arus törenine kadar devam edecek. Emeği geçen herkese binlerce teşekkür… Sağlıklı ve mutlu kalınız efendim.