Mehmet Bey türbesi ve Aşık Şemi mezarı

​Türk kültür tarihinin önemli kurumlarından birisi olan Konya Mevlâna Dergahı bugün halen içinde bulundurduğu türbe ve yatırlarla Türk-İslam tarihinin önemli kişilerini halen bünyesinde bulunduruyor.

 

Mevlana Müzesi bahçesinde bulunan Mehmet Bey Türbesi ve bahçe havlusunun hemen dışındaki Aşık Şemi Mezarı Konya’nın önemli zat’ları arasında bulunuyor. Mevlana Müzesi içindeki türbeleri incelediğimizde ortaya çıkan bilgiler daha önce çok fazla bilinmeyenler olduğunu gördük. Müze Bahçesi içinde dikkat çeken ve diğer türbelere göre mimarisi farklı ve dört tarafı açık olan dört mermer sütun üzerine kubbeli olarak yapılmıştır. 1535 yılında Mehmet Bey için yaptırılmıştır. Üzeri kurşunla kaplı kubbe ile örtülüdür. Türbenin yapım kitabesi bulunmamaktadır. Zemini taş döşelidir. Burada bulunan mermer mezar sandukası 1534 yılında ölen Bosna’lı Mustafa Paşa’nın oğlu Mehmet Bey’e aittir. Türbe de bundan başka iki mezar sandukası daha bulunmaktadır. Türbe son olarak 1957 yılında onarım görmüştür. Dört tarafı açıktır. Sütunların aralarındaki açıklık 3, 30 metredir.

Türbede Selçuk tarzında som mermerden yapılmış 1,91 metre boyunda 0,38 metre eninde ve yüksekliğinde bir sanduka vardır. Sandukanın iki tarafında nefis bir sülüs ile birer satır halinde  Arapça kitabe okunur.  Kubbenin zemini önce kesme taşla döşenilmiş, sonra Mehmed Bey'e ait sarımtırak renkli mermerden yapılan sandukası buraya konulmuştur. Sanduka sade, ancak çok güzel ve işçiliklidir. Sandukasının üzerinde yazan Arapça kitabesinin Türkçe'ye çevirisi şöyledir: "Mustafa Paşa oğlu, Allahnın rahmetini isteyen Mehmet Bey, 941 yılında hakkın rahmetine ulaştı"

MEHMED BEY’İN KİMLİĞİ

 

Hicri 941, miladi 1535 yılında ölen Mehmet Paşanın kimliği kesin olarak bilinmemektedir. Ancak Pîri Mehmet Paşa'nın da damadı olan Mehmet Bey'in, Bosnalı Çoban Mustafa Paşanın oğlu olması ihtimali oldukça kuvvetlidir. İbrahim Hakkı Konyalı’nın Konya Tarihi adlı kitabında Mehmed Bey hakkında şunlar yazılıdır: “1534 yılında Kanunî Sultan Süleyman'ın hükümdarlığı zamanında ölen bu Mustafa Paşa zade Mehmed Bey hakkında; Konya Âsâr-i Atika Müzesi Rehberi adlı eserde: "Bu Mehmed Bey'in hangi Mehmed Bey olduğu anlaşılamadı." denilmektedir. Mehmed Bey, Konya Aksaraylı büyük dahi Sadrazam Pir Paşa'nın kızının oğludur. Babası da Gebze'de muhteşem birdin, içtimai yardım ve irfan manzumesi kurduran Bostanlı Mustafa Paşa'dır. Babasından 6 sene sonra ölmüştü.831

Türbe 1957 yılında tamir edilmiştir”

 

KONYA’NIN İLK BELEDİYE BAŞKANI  ÂŞIK ŞEMİ

Konya’nın önemli şahısları arasında olan Aşık Şemi, Konya’nın ilk belediye başkanı olurken aynı zamanda döneminin ünlü şairleri arasındadır.

 

Mevlana Müzesi havlusunun hemen dışındaki mezarda olan Aşık Şemi, Konya’ya bir çok hizmetleri olmuştur. Konya belediye teşkilatının ilk kuruluşu 1830-39 yıllarında Âşık Şemi ile başlar. II. Mahmut zamanında İstanbul ziyareti dönüşü padişahın teveccühüyle ihtisap ağalığı vazifesi verilen Şem’i ölümüne kadar bu vazifeyi ifa etmiştir. 1826 yılında İhtisab Nezaretinin kurulmasıyla bu görevler şehirlerde İhtisab Ağalarına verilmiştir. Konya'nın ilk İhtisab Ağası Konyalı Aşık Şemi olup bu makam oğlunun askerlik meselesi için huzura çıktığında zamanın padişahı tarafından lütuf ve irade olunduğu rivayeti yaygındır. 1846 yılında vilayet teşkilatlarıyla belediyeler kurulmuş olup, İhtisab Ağalıkları lağvedilmiştir. Ancak Konya'da ilk belediye teşkilatı 1868 yılında kurulmuştur.

 

Osmanlı Devleti zamanında şehirlerde İhtisab Ağalığı kuruluncaya kadar belediye işleri her ne kadar kadıların vazifeleri içindeyse de, belediyeleri diğer bir görevi olan imar işleri valilerin görevleri arasındaydı. Konya'da da ihtisab Ağalığı kurulmadan önceki devirlerde valilerin şehri imar adına yaptıklarına kısaca göz gezdirmek Konya'mızdaki belediyeciliğin Cumhuriyet'ten sonraki gelişme seyrini daha rahat inceleme açısından yararlı olacaktır.

Aşık Şem'i ilk İhtisap Ağası olarak 1830-1839 yılları arasında Konya'da görev yapmıştır.

Şem’î Konyalı âşıkların en meşhuru olup 1783 tarihinde doğmuştur. Genç yaşında helvacı yanına verilir. Orada ahi edep ve nezaketi ile yetişip iyi bir usta olur. Bu ara söz ustalığı, âşıklık kabiliyetinin sevki ve şiire sevgisi ile âşıklar meclisine katılır. Ölçülü söz söyleme sanatı olan şiir vadisinde, şairlik yolunda büyük muvaffakiyet gösterir. Gerek yaşarken gerekse vefatından sonra şiirleri ve şairliği şöhret kazanır. Okur- yazar olmadığı yani ümmî olduğu söylenen şair gönül gözü açık (vehbî) , âlimlerle sohbet edecek derecede bilgi, görgü ve kemale sahiptir. Devrinde kendisini Anadolu’da ve ilimle medeniyet şehri İstanbul’da tanımayan bir âşık yoktur, denildiği bilinir.

AŞIK ŞEMİ’NİN ŞAİRLİĞİ

Aşık Şemi’nin hayatında birkaç defa İstanbul’a gittiği söylenir. Son seyahatlerinden birinde üstünde Anadolulu bir gezgin kıyafeti, hoş fesi ve cepkeni ile Kapalıçarşı’da şark usûlü döşenmiş bir kahveye gitti. Kendini kimseye tanıtmadan oturdu, şiirle, sözle ve özle şark zevkinin yudum yudum yaşatıldığı bu şirin köşede âşıkları dinlemeye başladı. Mecliste âşıklardan biri Şemi mahlaslı bir âşığın koşmasını okuyordu. Kendi şiirinin okunmasından tabii bir zevk alan koca âşık önce hiç ses çıkarmadı, sonra yerinden doğruldu. Âşıklara hürmette kusur etmeyerek: Verin şu sazı Allah aşkına bir de ben çalayım, diyerek müsaade istedi. Yani destur aldı. Kahveyi dolduran âşıklar kendisine güldüler. Üstadı hor görüp alaya aldılar. Şemi’nin saz ve sözdeki ustalığı neticede saraya kadar ulaştı. Hakan- halife huzurunda düzenlenen bir mecliste Şemi’nin okudukları, hünerini gösterdi. Padişah tarafından büyük kabul gördü. Kendisine İstanbul’da kalması teklif edildi. Şemi teşekkürle minnettarlığını beyan etti. Dersaadette kalmayı reddedip memleketine dönmeyi tercih etti. Eskilerin ifadesi ile “çarşı ağalığı uhdesine tevcih edilerek” yani kendisine çarşı ağalığı unvanı verilerek taltifle Konya’ya gönderildi. Konya’ya dönünce önemli bir mevkinin sahibiydi. Bütün çarşı esnafının işlerinden sorumluydu. Sanat sahipleri onun emriyle ve kontrolünde hareket etmek mecburiyetindeydi. Reislik, çarşı ağalığı vazifesi uzun sürdü. Nihayet yaş kemaline erip ahrete göç vaktinin yaklaştığını anlayınca ‘kalıbı dinlendireceğim’ dedi. Defnedileceği yeri belirledi. Son olarak: Kendi gibi sesinin ve gönlünün güzelliğiyle bilinen eski Kapu Camii müezzini Zekai Efendi’nin yaptırdığı mütevazı kabri Hz Mevlânâ türbesinin yanında, kaldırım üstündedir. Servet R. Çolak – Memleket 

Yerel Haberleri

TANITIM TOPLANTISI YAPILDI
M1 Konya AVM’de imza günleri ve Kitap Fuarı başlıyor
Bel ağrınız artıyorsa bu bilgiye kulak verin
Meram'ın Yeşil Hazinesi Kışa Hazırlanıyor
Kış Gelmeden Teslim! Hacılar'da 552 Konutluk TOKİ Projesi Hız Kesmiyor