Kriz şerle başladı, hayırla biter!

Mustafa Yiğit

Karikatür krizi ‘şer’le başladı, ‘hayır’la biter!

 

Bundan 1,5 ay önce karikatür üzerine bir yazı  kalem almıştım. Durup dururken yazmamıştım tabii. Karikatürün önemli bir silah olduğundan, sayfalar dolusu bir kitaptan daha etkili olduğunu anlatmak için kaleme almış, karikatürün ihmal edilmemesi gerektiğini söylemiştim. Orada “sanatın güldüren yüzü” demiştim karikatüre. “Karikatür krizi” çıkmadan önce kaleme alınan bir yazıydı. Bugünkü kriz hesaplanarak kaleme alınmamıştı. Ama karikatürün bir kriz  yaratacak gücü elinde bulundurabilen bir sanat olduğuna dair emareler de yok değildi bu yazıda.

Mesela “Karikatür daha çok kavgacı bir üslupla, bir isyan kültüyle ele alınıyor. Toplumsal ahlak ve normları moda tabirle söylersek ti’ye alarak yapılan bir sanat” şeklinde bir tespiti ortaya koymuştum. Özellikle karikatür krizi çıktıktan sonra, bu ti’ye almanın sınırları üzerine pek çok şey söylendi yazıldı.

 Danimarkalı karikatüristler ise bunun son noktasını bize göstermiş oldular: “Müslümanların tahammül sınırları.”

Öyle görünüyor ki, burada sanatsal bir kaygıdan değil doğrudan doğruya politik bir “sosyal mühendislik” olayından bahsedebiliriz. Çünkü yine yazımızın devamında “Özellikle siyasal eleştiri açısından çok çarpıcı ve çok etkileyici örnekleri var. Batılılar buna political cartoon demekte. Hatta karikatürün daha çok bir siyasal görüşü yansıttığı, politik bir tavır olarak ortaya çıktığı da söylenir”  demekteyiz.

İslam dünyası bugüne kadar bundan daha ağır hakaretlere de uğradı. Daha ağır yazılar ve söylemleri içeren eylemlerle de karşılaştı. Hatta bu anlamda İslam dünyasının çok da hassas olmadığını söylemek mümkün. Çoğu defa tepki gösterilmedi, üzerinde bile durulmadı.

Peki ne oldu, ne değişti de, böyle bir hassasiyet birden bire gelişti Müslümanlar’da.

Burada önemli olan bizim hassasiyetlerimizin kimler tarafından kontrol edildiği ya da edilmediğidir.

Bu hassasiyetler içsel dürtülerle mi yoksa dışsal etkenlerle mi açığa çıkmaktadır? İşte asıl mesela burada yatmaktadır.

Hazreti Peygamber’e yapılan hakaretleri protesto etme bizim isteğimizle mi, yoksa “kontrollü protesto” şeklinde mi gerçekleşmektedir bunu çözmek lazım.

Burada ‘batılı” güçler bizim ne yapmamızı, hangi hamlede bulunmamızı istiyorlar ve öngörüyorlar? Oyunda bize biçilen rol ne? Bu oyunsa, biz oyunun bir parçası mı olacağız yoksa blöfü görüp onları kendi oyununa mı getireceğiz?  Bunları iyi hesap etmek gerekir.

Burada iki şey iç içe geçmiş durumda. Birincisi, bu bir provokasyonun parçası. Yani Batılılar gerçekten Müslümanlar’ın “tahammül sınırları” üzerine bir  oyun oynuyorlar. Bu oyunu da karikatür marifetiyle gerçekleştiriyorlar.

Danimarka Taşeronluk yapmakta

Bunu Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya gibi ülkeler, Danimarka gibi “taşeron” bir ülkeyle yapıyor. İsviçre, İsveç, Hollanda, Danimarka vb ülkelerin neden varolduklarına, hangi zamanlarda gündemimize girdiklerine bakarsanız bu ülkeler için “taşeron” sıfatının ne kadar uygun olduğunu da görürsünüz.

Aslında bu ülkeler her zaman ikinci kategoride yer alırlar, asli ülkeler değillerdir. Sadece rolleri geldiğinde sahneye çıkarlar. 

İkincisi İslam Dünyası yıllardır, horlanmışlığı, ezilmişliği, özellikle de son zamanlardaki fiili işgalleri protesto etmenin bir yolu olarak “karikatür krizini” kullanıyor.

Hükümetlerinin söyleyemediği, karşı gelemediği Batı alemine, emperyal güçlere, halk sokaklarda eylemlerle cevap veriyor.

Bundan İslam ülkelerinin başında bulunan hükümetler de memnun görünüyorlar. Çünkü Batılılar karşısında sürekli boyun eğen, sürekli alttan alan hükümetler son yıllarda gerçekten köşeye sıkışmışlardı ve iç siyaset açısından sıkıntılı günler yaşıyorlardı.

Bu her şeyden önce bir fırsattı. Hem de çok “meşru” bir fırsat. Burada bir “Kurtlar Vadisi Irak” mizanseni de görülmüyor değil. Yani bu protestolar gerek batılılar gerekse işbirlikçi hükümetler tarafından bir “gaz alma” operasyonuna da dönüşmüş durumda.

Ama bu gaz alma operasyonu sağlıklı bir yaklaşım değil.

Çünkü gerek AB gerekse ABD-Rusya, Türk ve Müslüman bu coğrafyalarda bundan böyle çok sık “tahammül sınırları” üzerine deneyler yapacaklardır. Bu deneyler Ortadoğu ve Orta Asya’nın da kaderini belirleyecek nitelikte  olacaktır.

Ve bu gaz alma operasyonlarında gaz bir gün gerçekten patlayacaktır.

Çünkü bu ülkelerin gerçekten Batı’yla görülecek bir hesabı var. Tüm mazlum milletlerin böyle bir hesabı var.

Yüzyıllardır sömürülen, ezilen, horlanan, Afrika’nın, Uzakdoğu’nun, Asya’nın, Orta Doğu’nun “Vahşi Batı” ile görülmemiş bir hesabı var.  

Ve bu protestolar hesabın başlangıcı olacak bir zemine kayarsa da hiç kimse şaşırmasın. Bu hem Türk-İslam dünyası hem de ezilen üçüncü dünya ülkeleri açısından çok önemli bir başlangıç olabilir.

Nasıl ki milli mücadelemiz geçtiğimiz yüzyılın başında tüm mazlum milletlere örnek oldu, bu yüzyılın başında da bu vakıa tüm Türk-İslam dünyasının, hatta tüm üçüncü dünyanın gerek halklarının, gerekse hükümetlerinin aklını başına almasına ve her şeyi yeniden gözden geçirmesine vesile olabilir.

Bu anlamda umut ediyorum ki,  “Karikatür krizi” gerçek bir “kriz”dir.

Şerle başlayan bu kriz, inşallah hayırla biter!