Köşe yazarları savcı...

Mustafa Yiğit

Köşe yazarları savcı, muhabirler mübaşir olursa…

 

Son dönemde yaşananları şöyle bir bir gözümüzün önüne getirelim. Çok ilginç bir tabloyla karşı karşıyayız. Ortalık bilgi kirliliğinden adeta Mamak çöplüğüne dönmüş durumda. Ancak bunun en önemli nedeni şüphesiz medyanın ortaya koymuş olduğu haber siyasetidir. Bu haber siyasetinin başlıca amacı da maniplasyon ve kafa karışıklığına yol açmak. Bunun sebebi ise medyanın kendini konumlandırış biçimidir.

 

Medya geçmişten günümüze kadar kendini her zaman “iktidar karşıtı” ve “iktidar yanlısı” olarak konumlandırmıştır. Bu nedenle;

1- Türkiye’de “iktidar yanlısı” ve “iktidar karşıtı”  şeklinde örgütlenen bir medya olduğu sürece sağlıklı bir iletişimin ve sağlıklı bir demokratik toplumunun kurulması imkânsızdır.

2- Özellikle de yüzyılın en büyük davası olarak adlandırılan bir davada Medya’nın genel yayın yönetmenleri kimi zaman bir savcı, kimi zaman bir avukat kimi zaman da bir  parti sözcüsü  gibi davranmaktadır.

3- Medyadaki bu yapılanma nedeniyle sunulan bilginin “gerçek” ve  “masum” olduğunu söylemek imkânsız hale gelmektedir.

4- Medya organlarını doğru haber, ilkeli haber veren kuruluşlar olarak kabul etmek bu nedenle ham hayalden başka bir şey değildir.

5- Çünkü Medya her şeyden önce, kendini konumlandırırken mevcut görüntüsü itibariyle bu ilkelere göre hareket etmekten çok uzak bir tablo çizmektedir.  

 

Evet, üzerine basa basa söylüyorum. Türkiye’de iki ana damar var ve bunlar “doğru”, “ilkeli”, “özgür” basın düsturlarıyla hareket etmek yerine “iktidar yanlısı” ve “ iktidar karşıtı” olarak kendilerini konumlandırarak “haber” değil “siyaset” yapmaktadırlar.

Bu nedenle her gün çarşaf çarşaf yayınlanan ve Türkiye’nin gerçek gündemiymiş gibi ortaya konulan haberlere “sahici” gözle bakmak safdillik olur.

 

Özellikle adını bile anmaya çekinir hale geldiğimiz bir davanın haber olarak sunuluş biçimde biz bunu çok net bir şekilde gördük.

Bu davanın sonucu ne olur, dile getirilenlerin ne kadar gerçek, ne kadarı gerçek dışıdır şimdilik bilemiyoruz.

Bildiğimiz bir gerçek var ki, bu davanın üzerinden hesaplaşanlar var ve bu hesaplarını da maalesef medya eliyle yapıyorlar.

Bu nedenle medyanın yarısı yargıç,  savcı, yarısı avukat konumundadır.

Bu dava nedeniyle her gün gazetelerde, televizyonlarda milyonların gözü önünde mahkemeler kurulmakta, bir kısmından mahkûmiyet, bir kısmından da berat kararı çıkmaktadır.

 

Türk medyası Adliye saraylarına dönüştürülmüş, her bir sayfası mahkeme duvarını andırır hale gelmiştir.

Genel Yayın yönetmenleri avukat, köşe yazarları savcı-hâkim,  muhabirleri mübaşir gibi davranmaktadır

Yanımıza hukuk sözlüğü almadan adeta gazeteleri okuyamaz, televizyonları seyredemez haldeyiz.  

Kendilerini bu konuya o kadar çok kaptırmışlardır ki, gazeteci kimliklerini unutmuşlar, ellerinde adaletin kılıcı kesip biçmektedirler önlerine geleni.

Ellerine tutuşturulan ilk haberi sorgu sual süzgecinden, akli ve editoryal denetimden geçirmeden halka sunmaktadırlar.

 

Bu nedenle hangi haberin doğru hangi haberin yanlış olduğunu bilmek ancak yazı turaya kalmış gibidir.

Tamam bu oldukça hukuk soslu haber bombardımanın bir nedeni var.

Bu davanın bir hesaplaşma zemini için de hazırlandığı, hatta bilgilerin bir kısım gazetelere, medya gruplarına servis edildiği bile söyleniyor.

Bu nedenle hukuki olmaktan çok siyasi sonuçlara gebe bir davayı bu kadar çok sayfalarına ve ekranlarına taşıyan medyanın da siyasi bir amaç taşıdığı fısıltıları ayyuka çıkmış durumda.

Çünkü bu dava sonucunda menfaatleri zedelenecek, ya da menfaat elde edecek medya grupları var ve bunun olması da kaçınılmaz.

O yüzden her iki tarafta bastırıyor ve içimizi dışımızı dava dosyalarıyla dolduruyor.

 

Gerçekten de Türkiye’de siyaset ve medya hiçbir dönemde bu kadar iç içe geçmemişti.

Neredeyse medya merkezleri parti genel merkezleriyle aynı şeyleri söyler hale gelmiştir.

 Bu da işin başka umut kırıcı yanıdır.

Her zaman tarafsızlığı ve bazı güçleri gözettiği için bir kısım medyayı eleştiri yağmuruna tutan  “iktidar yanlısı” olarak adlandırılan medya, halka haber vermenin, hem de doğru ve tarafsız haber vermenin medyanın asli işi olduğunu unutmuş durumdadır

“Bir kısım medya”  çoğu zaman yanlış içindeydi bunu her zaman söylemişizdir ancak bu yanlışa şimdi de  “iktidar yanlısı” olarak adlandırılan medya eklenmiş durumda.

İktidar yanlısı olarak adlandırılan medya gazetelerinde televizyonlarında davayı sunarken çok ama çok yanlış bir yöntem sergilemektedir.

Yıllar önce bir kısım medyanın yaptığını şimdi onlar yapmaktadırlar.  Yani onların yanlışını tekrarlamaktadırlar.

 

 Geçmişte 28 Şubat sürecinde Fadime Şahin haberlerini yapan “bir kısım medya”  halkın gözünde neydi hatırlatmakta yarar var. “Bu işin içinde bir iş var, bu planlı olarak yapılıyor, bu kızı da bu plan dâhilinde medyaya çıkarıyorlar” diyordu halk, o dönemde.

Kusura bakmasınlar ama benim gördüğüm ve algıladığım kadarıyla şimdi de “iktidar yanlısı” medyanın bizzat kendisi halkın gözünde aynı pozisyondadır bu davaya ilişkin haberleri sunuş biçimiyle.

O zaman nasıl ki, halk tarafından Fadime Şahin, dönemin iktidarı, yani 28 Şubat’ın adamı-ajanı gözüyle görüldüyse, şimdi de iktidar yanlısı olarak adlandırılan medyanın televizyonlarına gazetelerine çıkardıkları davanın itirafçısı Kanadalı Haham, halkın gözünde mevcut iktidar ve çevresinin adamı, yanlısı olarak algılanmaktadır. Vatandaş kısaca  “bu kadarı da fazla hani” diyor.  

 

Bunun sebebi ise şüphesiz davayla ilgili haberlerin sunuluş biçimi ve bu sunuşun 28 Şubat dönemindeki haberlerin sunuluşuyla benzerliğidir.

Son bir hatırlatma:

O dönemde 28 Şubat sürecinin kahramanını (Fadime Şahin’i) piyasaya sürenler halkın gözünde kaybetmişti.

 

Hamiş: Amaca ulaşmak için her türlü araç mubah değildir!