Konya ÇALI Kül. San. Dergisi ve Anadolu’da Dergiler-I

Zeki Oğuz
Konya, geçmişi eskilere dayanan, Roma ve Bizans dönemlerinde çok önem verilmiş, Selçııklular’a başkentlik etmiş, geçmişten günümüze büyük maddi-manevi mirasa sahip bir kent. Yoğun bir kültürel mirasa sahip. Bir milyona yakın nüfusu, yetmiş bine yaklaşan üniversite öğrencisi, öğretim kadroları, aydınları, yazar-çizerleri, sanatçıları ile bugün de yoğun bir kültür yaşamı varlığını sürdürüyor.
Bu kültür potansiyelini değerlendirmek, gençlik kitlelerinin arasından yeni bir kültür-sanat potansiyeli yaratmak, sanatçıların ürünlerini yayınlayarak daha geniş kitlelere duyurmak, yeni yerel değerleri ortaya çıkarmak için Konya'da da zaman zaman dergiler yayınlandı. Eylül, Jurnal, Çerağ, Aşiyan, Çağrı, Heybe, Yom Sanat gibi. Bunlardan Çağrı halen Ankara’da yayınlanıyor, Konya ile pek ilişiği kalmadı. Yom Sanat bir süre Konya’da yayınlandıktan sonra Adana'da yayınlanmaya başladı. Diğer dergiler kısa sürelerle yayınlandı. Bu dergilere emek veren arkadaşlar dergiciliğin sevinçlerini, en çok da kahır ve çilelerini çekerek dergilerini kapatmak zorunda kaldılar.

Çalı:
1996 yılında ara ara yayınlanan birkaç derginin dışında, varolan sanatçı, yazar-çizer potansiyelini çevresinde toparlayacak, yeni değerleri ortaya çıkaracak, düzenli yayınlanan bir dergi yoktu. Ara ara yayınlananlar da edebiyata, şiire düşkün arkadaşların para denkleştirdikçe yayınlayabildikleri dergilerdi. Şair Ahmet Aka Eylül’ü 1996 yılında yayınlamaya başlamış, evinin nafakasından ayırdığı paralarla ikibine kadar 12 sayı yayınlayabilmişti. Heybe dergisini üniversite öğrencileri harçlıklarını biriktirerek bir kaç sayı yayınlamışlar, harçlıkları bitince derginin de bir solukluk ömrü olmuştu.
1996 yılında, özellikle genç arkadaşlar, edebiyat heveslisi üniversite öğrencileri bir kültür-sanat dergisi yayınlamak için ısrarcı olmaya başlamışlardı. Aralarında derginin maliyetinin bölüşülmesini önerenler bile vardı. Hiç birinin bir derginin baskı aşamasından okura ulaşıncaya kadar ne külfetlere mal olduğundan haberi yoktu. Ayrıca maliyetin paylaşılması önerisi de bir iyi niyet gösterisinden öte bir anlam taşımıyordu.
Yıllardır edebiyat dünyasının içinde olduğumdan dergilerin nasıl yayınlandığını ,onca çabaya, dirence rağmen nasıl kapanma noktasına geldiklerini biliyordum. Açıkçası ürküyordum bir dergi yayınlamaktan.
Çalı’yı Şubat 1997’de yayınlamaya başladığımda iki temel sorunum vardı. Bu işi memur maaşımla ne kadar sürdürebilirdim, aboneye nasıl ulaşabilirdim? Yaygın bir dağıtım olanağım hiç yoktu. Bu yüzden Çalı’yı düzenli çıkaracağıma inanıncaya kadar hiç abone yapmadım. Birkaç sayı yayınlayıh kapatmak zorunda kalırsam abonelerime mahcup olurum diye korkuyordum.
İlk iki sayı çevremizdeki genç değerlere yer vererek yayınladık. Tam anlamıyla amatörce bir dergiydi. Yerelliği bile yansıtmaktan uzak, hevesli gençlerin ürettiği bir yayın görünümündeydi.
Çalı bu haliyle benim yaratmak istediğim dergi değildi. Öncelikle amatör uğraşıları aşıp, kent aydınlarına, onların sanatsal ağırlıklı ürünlerine ulaşmak, dergiye kentlilik kimliğini kazandırmak zorundaydım.
Bundan öte Çalı bölgeye, bütün Anadolu'ya seslenmeliydi.
Anadolu'nun başka kentlerinde, başka ülkelerde yaşayan yazar, sanatçı dostlara dergiyi iletmeye başladım. Sağ olsunlar bütün dostlar çağrıma ses verdiler. Çoğu sadece ürün göndermekle yetinmeyip abone oldular, abone buldular. Zaman içinde Çalı bir kurum, bir aile oldu. Gün geldi o aileden biri Çalı'nın en büyük sorununu çözdü. Bilgisayar sistemini armağan etti. Bencilliğin alabildiğine yüceltildiği bir ortamda çok anlamlı bir armağandı bu.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.