Konya basını 136 yaşında

Adem Alemdar

Vilayet gazetesinin 1869 yılında çıkışını esas kabul edersek, bugün Konya basını 136 yaşında. Vilayet 63 sene Konya’nın nabzını tuttuktan sonra 1932 yılında kapanmış. Konya’da Vilayet’ten sonra çıkan Babalık, Zaman, Anadolu, Ses, Ekekon, Öğüt, Türk Sözü, Konya’nın Sesi, Akyokuş, Sabah ve Selçuk gibi eski gazetelerden eser yok şimdi. Şuan Konya’nın en eski gazeteleri Yeni Konya 56, Yeni Meram 55 yaşında. Merhaba ise 36 yaşında bugün. Konya Postası’nın da 27 yaşında olduğunu da belirtelim. Memleket’in Konya’nın en genç gazetesi olduğu ise aşikar. Henüz yedi ay oldu…Konya’nın 1940-1973 yılları arasında nasıl büyük bir değişim geçirdiğini, Konya basınının kimler sayesinde bugünlere geldiğini halen sağ olan 1919 doğumlu Celalettin Kişmir’in yazılarından okuyabilirsiniz. Bugün 86 yaşında olan ve İstanbul’da yaşamını sürdüren Kişmir’in aralıksız 30 yılı aşkın günlük yazıları, Konya Yazıları adıyla kitaplaştırılmış. Sevgili dostum Tablet Yayınları’nın sahibi Ali Küçükakın’ın böyle güzel bir eseri istifademize sunması, bundan sonra da benzer eserlere el atacağı umudunu verdi bize. Kendisine benzer çalışmalarında yardım edeceğimi beyan ederim buradan…Size Celalettin Kişmir’in 9 Haziran 1969 günlü Yeni Konya’da yayımlanan yazısından küçük bir alıntı yapmak istiyorum.“Eskiden yaz günleri pek sıkıcı olurdu Konya’da. Şehirde kimseler yok sanırdınız. İn cin top atardı sokaklarında, çarşılarında. Bu yüzden benim çocukluğum sıkıcı geçti sayılır. Yaz aylarında denizi olan şehirlere gidip dinlenmeyi akıl etmezdik. Çoğu aileler de bilmezdi bu yaz dinlenmesini. Üç beş zengin aile yazlığına İstanbul’a giderlerdi. Orada deniz kenarında bir ev kiralarlar, yan gelip yatarlardı. Gözümüzde büyürdü bu tip hali vakti yerinde olan aileler, nasıl giderler, nasıl eğlenebilirler diye kafa yorar dururduk? O zamanlarda geçim şimdiki kadar zordu. Para değerliydi, eşya ucuzdu, ama kimde para vardı ki? Yüz para ile karın doyururduk, üç kuruşa sinemaya giderdik. Ekmeğin kilosu altmış, bir düzine yumurta kırk para idi. En aşağı beş yüz metreye oturmuş bahçeli evler çok olsa altı yüz, yedi yüz lira idi, çarşı içindeki dükkanlar on lira, onbeş liraya satılığa çıkardı da alan bulunmazdı. Bu yokluğa rağmen eski göreneklerimize adetlerimize bağlı kalmayı da hiç ihmal etmezdik…”Yukarıdaki alıntının da yer aldığı yüzlerce köşe yazısından oluşan 550 sayfalık bu güzel kitap için Rampalı Çarşı’ya; Tablet Kitapevi’ne yolunuzu düşürmelisiniz.***İbrikçi başılıkHikâye ünlüdür. Adamın biri emekli olmuş. Ona buna emir verme olanağını yitirmiş. Ne karşısında saygıyla ayakta duranlar, ne bir yere girerken saygıyla ayağa kalkanlar...Kimsenin artık iplediği yokmuş emekliyi. Adam bu ilgisizlik karşısında bunalmaya başlamış. O tarihte Yeni Cami helaları önünde ihtiyacı olanlara parayla su satan ibrikçiler varmış. Bizim emekli de orada kendine bir yer bulup, ibrikçiliğe başlamış. Ancak ayrı ayrı renklere boyamış her ibriği; örneğin birini sarıya, ötekini maviye, üçüncüsünü kırmızıya...Sıkışanlar hızlıca önüne gelip ibriklerden birine uzandılar mı, oturduğu yerden:- Bırak onu sarıyı al, dermiş...Sarıyı alan olursa:- Bırak onu, maviyi al...Böylece emir verme özlemini rahatlatırmış.Eski İstanbullular bu hikâyeden kinaye, ona buna gereksiz yere kumanda etmeye kalkanlara:- İbrikçi başılık ediyor kerata, derlerdi.Küçük ve ezik insanlarda çok rastlanır bu duyguya. Ellerine fırsat geçti mi, önemlerini kanıtlamak için yapmadıkları densizlik kalmaz.…Karşınıza bir yerde bir ibrikçi mutlaka çıkmıştır, ya da çıkacaktır. Önemsemeyin. Ne kadar önemserseniz o kadar oynatırlar sizi. Bu aralar pek çoğaldılar…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.