Kermesler ve Esnaf

Fahri Kubilay

Asırlar boyu Anadolu toplumu gönüllü olarak Fakirlere, yoksula, yetime, ihtiyara, yolda kalmışlara, hastaya, talebeye, ihtiyaç sahibi insanlara yardım etmek için kendi çapında sürekli organizasyonlar yapmışlardır.

 Bu organizasyonlar kimi zaman vakıf olmuş, kimi zaman dernek olmuş, zamanla yardım eli olmuş, kermes olmuş adları değişse de bu gelenek sürekli devam ettirilmiştir.

 İlçemizde de bunun en müşahhas örneklerinden bir tanesi kermestir. 

Özellikle bahar aylarında kurulan bu kermesler geliri tamamen sosyal içerikli olarak kullanılan bir sosyal aktivitedir.

 Satılan ürünlerin tamamı hayırsever insanların bağışları ve gönüllü bayanların hazırladığı örgü işleri, pasta, börek, köfte, tatlı türü vb. yiyeceklerdir.

 Hiç bir kar amacı güdülmeden satışa sunulan bu ürünlerin alıcıları da zihinsel olarak yapılan işe katkı amaçlı destek gayesi ile alışveriş yaparlardır.

 El emeği göz nuru ve hayır karşılığında satılan her ürünün karşılığında; eğitim kurumlarına, yardım derneklerine, örgenci yurtlarına, hayır kurumlarına, camii ve kurs bünyesinde bulunan örgencilere, fakire, fukaraya ihtiyaç sahibi yararına ve hatta ülkenin veya ümmetin bir bölgesinde zor durumda kalan kişiler yararına alışveriş yaparlar.

 Tüm Türkiye de olduğu gibi ilçemizin sivil toplum örgütleri sıra ile kermesler açarak ilçemizde sosyal yaşama bir katkı ve hareketlilik sağlanması açısından oldukça  yararlıdır.. Yapılan bu çalışmaların ilçemiz için büyük bir zenginlik ve takdir edilmesi gereken bir iştir.

 Buraya kadar her şey tamam ama diğer tarafta yapılan bu işlerin esnafa zararı oluyor mu, olmuyor mu gibi sorular şimdilerde gündemde.

 Şunu hemen belirtmeliyiz ki esnaf belki de tarihinin en zor dönemini yaşıyor. Seydişehir de tüm esnaflar sıkıntılı ve kendi çapında çıkış yolları arıyor. Esnafın zor durumda olduğu ve konu ile ilgili bu köşeden defaten yazılar okudunuz.

 Tekrar o konulara girip vaktinizi almak istemiyorum.

 Ama şunu söylemeliyim ki; benim şahsi fikrim esnafın derdi büyük. Sorunun tarifi açısından belki yardımcı olur diye söylüyorum bana göre esnafın kalbine giden damarlar tıkanmış ve kan pompalayamıyor, adamın kalbinde sorun varken biz adamın parmağındaki yüzüğü takmalı mı takmamalı mı, acaba kalbine giden kanı bu yüzük mü? tıkıyor bununla uğraşıyoruz.

  Sizin anlayacağınız sorun büyük ve bu sorun, küçük esnafı bitirme noktasına getirdi. Uzun vadede küçük esnafın nasıl zorluklar yayacağını ve ne kadar dayanabileceğini hep birlikte göreceğiz.

 Birkaç cümle ile konuyu tamamlamak istiyorum.

 Seydişehir piyasasında dönen paranın kaçta kaçı Seydişehir küçük esnafının payına düşüyor? Ne kadarını ulusal bazdaki büyük ölçekli şirketler  götürüyor?

  Bu paranım büyük kısmını alanlar acaba bu parayla tekrar Seydişehir’e yatırım yapıyorlar mı?

  Seydişehir’den Dışarıya hafta sonu alışveriş yapmak için ne kadar insan gidiyor? Birazda bu konulara kafa yorarsak en azından sorunumuzun ne olduğunu anlamaya belki biraz katkı sağlar.

 

 Yazımızı bir hikâye ile bitirelim.

Dayım öyle diyor…

 Adamcağız, biraz saf davranışlı idi, kendine göre doğrula­rı ve saplantıları vardı. Adeta bildiğinden vazgeçirmek imkânsız gibiydi. Namazına, niyazına düşkün olan bu adam, ne hik­metse kıbleye hep yanlış duruyordu. Kendisine, bir vatandaş, Kıblenin o yönde olmadığını ve şu yönde olduğunu söyledi ama adam kabul etmiyordu, kendisinin kandırıldığını sanıp bozulu­yordu:

Siz, beni kandırıyorsunuz, kıble o yönde değil, bu yön­de diyordu. Ona bir gün:

Sen, kıblenin böyle olduğunu nereden biliyorsun, diye sorduğumuzda verdiği cevap son derece ilginç oldu: “Dayım, namaz kılarken sol omzunu terek’ten yana çevirirsen, kıbleye dönmüş olursun”, demişti. Siz be­nim dayımdan daha mı iyi biliyorsunuz ki, beni kan­dırmaya çalışıyorsunuz dedi.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.