Kerahatten keramet doğarsa

yazar-64

Bir Ramazan ayıydı... İlk okul yıllarımı geçirdiğim ve çocukluk anılarımın pek çoğu duvarında, temelinde, yollarında, yokuşunda saklı Kadınhanı’na oradan ayrıldıktan bir ya da iki yıl sonra ilk defa gelmişik. Babamın bizi her zaman getirdiği berbere –şimdi hala aynı yerinde mi bilmiyorum.- “Caner usta”ya gitmiştik yine... Tıpkı eskiden olduğu gibi... Kadınhanı’ndaki bir klasiği oradan ayrıldıktan iki yıl sonra -zannediyorum 1996 yılı olacak- bir ziyaret vesilesiyle yeniden ifa ediyorduk. Tıraş sıramızı beklerken orada bizim hizamızda oturmakta olan; -müşteri midir, yoksa muhabbete mi gelmiştir onu bilemem de- birisi bronşit hastalığından dert yanmaya başladı. Ardından “usta”nın çıraklarından birisinin ellerine kendini emanet etmiş otuz beş-kırk yaşlarında bir müşteri eğik kafasını o tarafa çevirmeye çalışarak, aşağı sarkık bıyıklarının altından belli belirsiz ağzını kımıldatmaya başladı. Bronşite karşı içkinin faydasından bahsediyordu...Adam sözünü bitirdikten sonra dükkanın içinden bir ses atmosferde şu şekilde tecessüm etti – bunu diyen babam da olabilir tam hatırlamıyorum- “Bırak be kardeşim kerahattan kerametin doğduğu nerede görülmüş?”

Çocukluğumun mırıltılı ve karışık anıları arasındaki bu olayı 21/07/2007 tarihli Akşam gazetesinde Serdar Turgut’a ait şu satırları okurken bir kere daha yad ettim. Global piyasaya sürülmekte olan “Harry Potter”e köşesini işgal ettiren Turgut şunları söylüyordu: “Harry Potter kitaplarını hiç okumadım ama bu diziye tüm desteğimi yürekten verdim. Çünkü konu ne olursa olsun çocuklara kitap okuma keyfini bir şekilde veren her kitap desteklenmeliydi. Okuma alışkanlığı bence ancak bu şekilde oluşabilirdi 

Bugün Harry Potter’ın yeni macerası tüm dünyada piyasaya çıkıyor. Kitabın fanatikleri, günlerdir hatta aylardır bu kitabı konuşuyor. Gayet tabii ki; bu konuşulma da kitabın pazarlanma stratejisinin önemli bir parçası.

Zaten Harry Potter kitapları bir pazarlama harikası olarak bile görülebilir.

Sonuçta sadece bir masal olabilecek hikaye allandı pullandı, dünya literatürünün bir parçası haline getirildi.

Romandan yapılan filmleri de tabii ki algılamayı çok yüksek düzeye çekti.

Tüm bu süreç sonunda kitabın yazarı J.K.Rowling trilyoner oldu. Son zamanlarda yazar profiline uymayan kadınların kitaplarının, çok satanlar listelerini altüst etmesi trendi de var.

Harry Potter da böyle oldu, Secret adlı kitap da... İki kitabın da kültürler ve sosyal koşullar üstü tüm dünyada ve her ülkede de sınıflar üstü ilgi görmesinin nedenlerini iyi inceler, iki tür kitabı da iyi analiz edersek, günümüz dünyası hakkında ilginç sonuçlara varırız diye tahmin ediyorum.”

Mit’lerden hiçbir zaman haz etmedim. Belki bu çocukluğumda masallarla mazimin çok iyi olmamasıyla da alakalı olabilir. Olağanüstü şeyleri hiç sevmedim. O yüzden bendeki bu rahatsız edici gerçekçilik hayatımın her yanını kuşatmış durumda. Tabi masallarla büyümemeyi bir eksi olarak görürken, aynı zamanda o dönemlerde TGRT’ nin sahabe sergüzeştleri ve evliya menkıbelerini anlatan tiyatro kasetleri ile geçen çocukluğumu da masal dinleyen çok yaştaşıma göre bir avantaj olarak görüyorum. Belki Edebiyat’ın masalsı yanını teşkil eden Halk Edebiyat’ı ürünlerini de bu yüzden sevemedim ve belki bir angarya gibi geldiler hep bana…

Sayın Turgut’un okuma alışkanlığı vermesi açısından, bu kitaplarda fayda görmesini bile okumayı seven ve sevdirmeyi de seven biri olarak paylaşamıyorum bir türlü nedense…Çocuk gelişimi açısından da rahatsız edici buluyorum bunları... Bu yüzden bunlara zaten teknik anlamda roman denilmesi mümkün değilken bir de film yapılıp piyasaya sürülmesi bizim coğrafyamızın çocuklarının genlerine müsait olup olmadığının dahi kritiğe tabi tutulmadan bu mavalların çocuklarımıza empoze edilmesinin aydınlarımız tarafından hoş görülmesi ayrı bir şekilde üzücü bir durum. Hele bir de anne nazarında babayı köpek vaziyetinde aciz bir duruma düşürerek aileyi babaya saygı tarafından yıkmak amacıyla senarize edilmiş ve yapımında ve yayımında iyi niyet bulmak iğneyle kuyu kazmaktan farksız olan ve global taarruzun yerli akıncıları olarak gördüğüm “sihirli annem” ve bizim menkıbeler, gazavatnamelerle dolu tarihi değerlerimiz dururken “selena” isminde bir dizi vasıtasıyla Yunan mitlerinden bozma bir kültürü empoze ederek başka yoldan nesillerimizin zihnini bulandırmaya çalışan taklit unsuru diziler ise apayrı bir yazı konusu…

İnanın kendimin de yanlış gördüğü, bu bendeki, hayat karşısında maraz derecedeki aşırı gerçekçilik yüzünden yüz çevirdiğim destanlarımıza ve halk edebiyatımızın ürünlerine bu kerahet derecedeki durumu görünce dönmek geliyor içimden neredeyse.

Ama her ne olursa olsun çocuklarımıza hayat karşısında tutunabileceğimiz gerçekleri öğretmek her yoldan daha güzel… Bir zorlukla karşılaştığında Allah’tan başka yardım dilenecek bir kapının olmadığı bilmeleri bizim Allah’a olan vefa borcumuzdur. Ayrıca bu, istikbaldeki çocuklarımızın iradesine olan saygımızdır. Evet… Ne güzel bir söz:

KERAHATTEN KERAMET DOĞ-MAZ!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.