İşte o an !...

Fatma Şeref

Yıl : 1155'de  Sultan I. Mesud'un vefatı ve yerine oğlu II.Kılıç Arslan'ın Anadolu Selçuklu tahtına çıkar. Ve :

 

1156:

Ermeni prensi II. Thoros'un kardeşi Stefan'ın Maraş'a girerek  ve şehri ateşe verip yağmalar. Kılıç Arslan'ın harekete geçip Ermenileri bu bölgelerden alarak şehri kurtarır ve yerli hristiyanların sultanı bir kurtarıcı olarak karşılarlar.

 

1157:

Bu sırada Suriyedeki Atabeg Mahmud  Danişmendli melikleri ile müttefik olarak Ayntab, Ra'ban ve diğer Selçuklu şehirlerini işgal etmiştir.  Kılıç Arslan'ın, geçici bir süre Haçlılar ile barış antlaşması yaparak , güney doğuya doğru  harekete geçe ve  ve Atabeg'i aldığı yerleri iadeye mecbur eder.

 

1159:

Kılıç Arslan'ın gün geçtikçe kuvvetlenmesinden rahatsızlık duyan I. Manuel'in,  Atabeg Nureddin Mahmud'e hemen bir elçi göndererek iş birliği teklif eder. Ve  Danişmendli Yağıbasan, Zünnun, Zulkarneyn ve Sultan'ın kardeşi Şahinşah ile birlikte onun aleyhine bir ittifak kurarlar.

 

1160:

Kılıç Arslan'ın bu ittifaklar cephesi karşısında Manuel'e yaptığı barış anlaşması teklifine karşı red cevabı alır. Bu arada Kılıçlaslan  Danişmendli Yağıbasan'ı  Elbistan vilayetini terke ikna eder ve onunla birlikte yeğenleri Danişmendli Zunnun, Zulkarneyn ile de sulh yapar. Ve  müttefikler çemberini parçalanır.Fakat bir süre sonra , Bizans yardımcı kuvvetini de yanına alan Yağıbasan Kılıç Arslan'a galip gelir.

 

Kılıç Arslan'ın, bütün siyasi faaliyet ve entrikaların merkezi bulunan İstanbul'a gider. İmpator tarafında oldukça iyi  bir şekilde ağırlanan Sultan birçok anlaşma yaparak geri döner.

 

1164:

İstanbul'dan kuvvetli gelen Kılıç Arslan'ın Yağıbasan'ı mağlup ederek  Sivas'ı da alır. Sultan'ın kardeşi Şehinşah ile birleşmek üzere Çankırı'ya giden Yağıbasan'ın 4 Ağustos'ta ölür. Yerine kardeşi İbrahim'in oğlu İsmail geçer.

 

1165:

Sultan Kılıçaslan, Ankara ve Çankırı havalisine yürüyerek kardeşi Şehinşah'ı mağlup ve kaçmaya mecbur ederek buraları da hakimiyeti altına alır.

 

1169:

II.KılıçArslan'ın Danişmendli Zünnun'un Kayseri'deki hakimiyetine son verir ve Zünnun, sultanın kardeşi Şahinşah ile birlikte Atabeg Nureddin'e sığınır.

 

1171:

Malatya beyliği için Danişmendli Feridun ile kardeşi Muhammed arasında devam eden mücadelede ikincisinin Kılıçaslan'a, fakat Atabeg Nureddin'in Feridun'u himayesi üzerine Kılıç Arslan gereksiz bir gerilimi önlemek için  Malatya seferinden vazgeçer.

 

1172:

Zünnun'un, Atabeg Nureddin'in desteği ile Sivas'ta Danişmendli tahtına oturması üzerine ise yeniden Atabeg Nureddin üzerine sefer düzenlemeyi gündeme almak  zorunda kalır.Atabeg Nureddin'in kendisine sığınan Danişmendli melikleri Şehinşah, Harput ve Mardin Artuklu hükümdarı ile Kılıç Arslan'a karşı ittifak yapıp,  Sivas'a bir ordu gönderir.

 

1173:

Nureddin Mahmud ,  Kılıç Arslan'ın kardeşi Gök Arslan ile birlikte harekete geçip; Maraş, Göksun ve Behisni beldelerini işgal ederken Danişmendli beyleri Şehinşah ve Artukluların da Sivas'tan Kayseri'ye doğru Kılıç Arslan'a karşı ilerler. Anadolu'daki Türk beylerinin baskısı sonucunda II. Kılıç Arslan ile Atabeg Nureddin arasında barış yapmak zorunda kalır.

 

1175:

Atabeg Nureddin'in 1174'te ölümünden sonra yapılan antlaşmanın geçersiz sayılması üzerine II. Kılıç Arslan'ın, kardeşi Şahinşah'ı yenerek  ve Danişmendli hakimiyetine son verir .

 

1176 daki Myriokephalon Savaşı'na doğru adım adım gelinen şartlara bir göz atmak istedim ve özetinden bile içim daraldı. İşte 1155 ile 1175 arası bu topraklarda yaşananlardan sadece 20 yıllık bir kesit. Kurulan bozulan , tekrar kurulan ittifaklar değişen dengeler.

 

Anadolu'nun bilinen tarihinden hangi yirmi yıllık kesiti alsanız hemen hemen böyle... Napolyon'un dünya haritasını önüne koyup : "Dünyayı yönetmek isteyen bu topraklara hakim olmalı ve İstanbul'u da başkent yapmalı..." demesi boşuna değil her halde.

 

Coğrafyadan ve zamandan bir kesit alarak başladım ama asıl niyetim insan hayatına dikkat çekmek. Mesela benim çok sevdiğim Miryakefelon'daki dehasına hayran olduğum Selçuklu Sultan'ı Kılıçaslan'ın bile öyle farklı dönemleri değişik kararları var ki hepsini onaylamak mümkün değil.Oysa biz kusursuz kahraman istiyoruz her alanda .

Tüm bunları düşünürken fark ettim de Kılıçaslan ne yaparsa yapsın onu gözümde yücelten ne sevgisi neden değişmiyor? Her şeyi elediğim de belki geriye kalan Miryakefalon zaferi : Hani o dağdan , dünyanın bir daha görüp görebileceği en büyük haçlı ordusuna bakarken sarsılmayışı... Bir milyonluk pür silah , komple zırh bir gücün karşısında ardındaki elli bin , tek elli bin savaşçıya ve kendine güvenmesi. Ve yanındaki nefesini tutmuş bekleyen Oğuz beylerine dönüp : "Onlar ne kadar giyinikse biz o kadar soyunacağız..." diye kararının ilk işaretini vermesi... İşte o an ! Onu bu kadar sevmeme neden olan sadecce o an belki...

 

İnsanın birini sevmek için böyle bir an'ı vardır genelde. Bunu istediğimiz kadar örneklendirebilir uzata biliriz.  Ama asıl mesele : Her insanın kendi hayatında da öyle bir an vardır ki  : "İşte ben bunun için yaratılmış , bunun için dünyaya  gelmişim! " diye düşünür. Ve bu genelde bir başka insanı bir sıkıntıdan kurtardığınız ya da mutluluğuna sebep olduğunuz andır.

 

Bu küçük samimi kesitler en az meydan savaşlarındaki başarılar kadar önemlidir. Küçük hikayesi olmayan toplumlar büyük destanlar yazamaz . Kendine ve yakın çevresine faydası olmayanın insanlığa hiç faydası dokunmaz.

 

Bu anlamda birkaç yıldır kendi halinde faaliyet gösteren Gönül Gözü Derneği  dikkatimi çekiyor. Engelli arkadaşlarımıza yönelik duyarlı fedakar ve samimi çabaları ile bazı dernek ve vakıfların topluma yaşattığı hayal kırıklıklarını da unutturuyor. Dernek başkanı Derviş Ahmet Şahin ve benim iyilik melekleri diye adlandırdığım çalışma arkadaşları sessiz sakin reklamsız samimi gayretleri ile epeyce mesafe kat ettiler.

 

Başkan yardımcısı Ayşegül Cengiz , özel bir eğitim kurumunda ingilizce öğretemeni ve başkan vekili Hatice Hale Gürüler emekli öğretmen , ismini şu an hatırlaymadığım diğer bir çok kıymetli hanımefendi de bu dernekte gönüllü. Ne zaman kendi dünya telaşlarımdan vakit bulup bir etkinliklerine katılsam hepsini hizmete adanmış güler yüzleri, nezaket ve zarafetleri ile başka hiçbir dertleri yokmuş gibi çalışırken buluyor gıpta ediyorum. Bir tekerlekli sandalyenin , ihtiyacı olan bir insana uluştığı anı görmek ise ömre bedel...

 

İşte o an  !...

 

Bırakalım , iç siyaset , dış siyaset , uluslararası ilişkiler bir tarafta dursun bin yıl önce de böyleydi on bin yıl önce de diyorum içimden. Biz kendi elimizin erdiği yere ulaşalım. Kendi O AN larımızı çoğaltalım... O zaman kimse bize rağmen tarih yazamaz . O zaman bu dünyaya gelişimizin bir anlamı olur. O zaman kişisel ve toplumsal hikayemiz muhteşem olur...

 

O anlarınız çok olsun... Cumanız Mübarek Olsun..

 

 

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.