İstanbul Sözleşmesi dedikleri… (1)

Salih Sedat Ersöz

                                                

Kamuoyunda İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen ve bu şekilde adlandırılan sözleşmenin asıl adı, “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki, Avrupa Konseyi Sözleşmesi” dir.

Bu sözleşme 11.05.2011 tarihinde imzaya açılmış olup, Türkiye dahil toplam 15 Avrupa Konseyi Devleti imza koymuştur. Sözleşmede 27 üyeli Avrupa Birliği Ülkelerinden 14 tanesinin imzası vardır. İlk imzayı Türkiye atmıştır.

Sözleşme toplam 81 maddeden ibarettir. Şimdi bazı maddelerini gözden geçirerek yorumlayalım.

Sözleşmenin 3. Maddesinde Kadına Yönelik Şiddet şöyle tarif ediliyor: “Psikolojik veya ekonomik acı veya ızdırap veren veya verebilecek olan, cinsiyete dayalı her türlü eylem ve bu eylemlerle tehdit etme, zorlama veya keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakma, toplumsal cinsiyete dayalı şiddet anlamına gelir.”

Sözleşmenin yine 3. Maddesinin b fıkrasında, “aynı evi paylaşsa da paylaşmasa da, eski veya şimdiki eşler veya partnerler arasında meydan gelen her türlü fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik şiddet eylemi anlamına gelir” denmektedir.

Tarifte geçen “psikolojik veya ekonomik acı ve ızdırap” deyimleri muğlak ifadelerdir ve çok ciddi mahrumiyetlere, çok acı verici insan hakları ihlallerine sebebiyet vermektedir.

Maddenin b fıkrasında geçen “partnerler” deyiminin kimleri kapsadığı belirtilmemiş olduğundan, homoseksüel ilişkide bulunanlar da partner sınıfına girmektedir. Maddede, “eşler veya partnerler” denilerek eş ile partner sınıfına girenleri eşit derecede değerlendirmekte ve homoseksüellik yasal teminat altına alınmış olmaktadır. 

Böylece bu madde ile homoseksüeller, eşler gibi birbirlerine sorumlu hale gelmekte, bir aile olarak değerlendirilmekte ve homoseksüellik yasal koruma altına alınmaktadır.  

Bununla da bırakılmıyor, sözleşmenin  4. madde 3. fıkrasında; “Temel Haklar, Eşitlik ve Ayrımcılık Yapmama” başlığı altında, “ Cinsel tercih/Yönelim” de sayılmakla, her türlü sapıklık, açıkça meşrulaştırılmaktadır.

Yani bu maddeye göre homoseksüellik ve lezbiyenlik temel bir hak olarak ifade ediliyor. Bunun sonucunda da bu sapıklıklar engellenemiyor, bunların üzerine gidilemiyor, yasal işlem yapılamıyor.

Homoseksüelliği icra etmeleri ve bunlara engel olmamaları üzerine helak edilen Lut Kavmindeki sapıklığa işaret ederek “Lut Kavminin Çocuklarıyız” pankartı taşıyanlar ve bu sapıklıkları icra edenler, diğer normal insanlarla eşit sayılıyor.

Sözleşmenin Türkçe metninde, her ne kadar “aile” kelimesi geçiyorsa da, imzalanan orijinal metinde, “domestic” kelimesi geçmektedir ki, uzmanlar domestic kelimesinin normal bir aileyi değil, ev içi her türlü arkadaşlığı yani ortak ev arkadaşlığını içerdiğini belirtmektedirler.  Bu ortak ev arkadaşlığı, erkek erkeğe cinsel birliktelik de dahil olmak üzere, her türlü beraberliği kapsamakta ve bunları yasallaştırmaktadır.

 Sözleşmenin 4. Maddesinin 4. fıkrasında, “Kadınların lehine alınacak her türlü tedbir, ayrımcılık sayılamayacak” denilerek konu kadın – erkek eşitliğinin de ilerisinde tamamen feminizme kayan bir boyuta taşınmakta, erkeklerin çok büyük mağduriyetine sebep teşkil edecek konuma getirilmektedir. 

Sözleşmenin 7. maddesinde, “alınan tedbirler, ulusal insan hakları kuruluşları ve sivil toplum örgütleri gibi, tüm aktörleri kapsar” denilerek, homoseksüel ilişkileri de kapsayan her türlü cinsel tercihler ve bunların özgürce çalışmaları için dernek, vakıf gibi koruyucu kurumların oluşturulması da, teminat altına alınmaktadır.

Sözleşmenin 9. maddesinde; “Sivil Toplum Kuruluşları ve Sivil Toplum” başlığı altında; “Taraflar, kadına yönelik şiddetle mücadelede, aktif olan ilgili sivil toplum kuruluşları ve Sivil Toplumun çalışmalarını, her düzeyde göz önünde bulundurur, teşvik eder, destekler ve bu kuruluşlarla etkin işbirliği tesis eder” demektedir.

Bu madde gereğince, o zamanın Aile Bakanı Fatma Şahin, 236 kadın derneği ile masaya oturup, 6284 sayılı yasa tasarısını hazırladı. Toplumsal cinsiyet eşitliğini savunduğunu iddia eden derneklerin çoğunluğu LGBT destekçisi derneklerdi.

İstanbul Sözleşmesinin gereğini yerine getirmek üzere, 2012 Eylül ayında yürürlüğe giren, “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Kanunu” adlı 6284 sayılı kanun, dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin tarafından, çoğunluğunu yukardaki derneklerin oluşturduğu feminist kadın dernekleriyle birlikte hazırlayarak çıkartılmıştır.

Sözleşmenin 12. maddesinin 1. fıkrasında; “Kadınlar ve erkekler için, alışılagelmiş rollerin bulunduğu düşüncesine dayanan ön yargıları, örf ve adetleri, gelenekleri ve her türlü farklı uygulamaları ortadan kaldırmak amacıyla, kadın ve erkeklere ilişkin toplumsal ve kültürel davranış modellerinde değişim sağlamak için gerekli tedbirleri alır” denmektedir.

Burada “Kadınlar ve erkekler için alışıla gelmiş rollerin bulunduğu düşüncesine dayanan ön yargıları, örf ve adetleri, gelenekleri” deyimiyle, inanç, iman ve ahlâki değerlerimizden süzülüp gelen örf ve adetlerimize bağlı karı-koca sorumluluk ilişkileri tamamen inkar edilmekte ve toplumumuzun, inanç referanslarımızdan, değerlerimizden uzaklaştırılması istenmektedir.

Bu maddeye göre eşler, birbirinden tam manasıyla bağımsız ve sorumsuz olacaklar demektir. (Devam edecek)